Haftalık çalışma sürelerini 35 saate düşürmek için Doğu Almanya'da yapılan ve dört hafta süren grevin ardından grev hakkı yeniden tartışılıyor. İlk etapta "Doğu Almanya'daki küçük bir azınlığın bir bütün işkolunu etkisi altına alması kabul edilemez bir durum" diyerek mahkemeye başvuran sermaye çevreleri, şimdi de grev hakkının yasal değişikliklerle sınırlanması için lobi çalışması başlattılar.

Yeni yöntemler arıyorlar Sermaye cephesinde "ılımlı patron" görüntüsüyle propaganda yapan Alman İşverenleri Birliği (BDA) Başkanı Dieter Hundt, "Küreselleşme çağında grev ve lokavt gibi yöntemlere yer kalmamıştır" diyor. Stuttgarter Zeitung gazetesine demeç veren Hundt, İskandinavya ve Hollanda gibi ülkelerde tarafların "özel yöntemler" geliştirdiğini ve bununla birlikte grevlerin azaldığını belirterek, şunları söylüyor: "Toplu İş Sözleşme döneminin en hararetli günlerinde görüşmelere ara verme zorunluluğu var. Bu da hararetin düşmesine neden oluyor ve grevin gündeme gelmesinin önüne geçiyor. Bunlar düşünülebilecek yöntemler." Alman Sanayicileri Birliği (BDI) Başkanı Michael Rogowski ise sendikaların yetkilerinin sınırlandırılmasını talep ediyor. "Son TİS döneminde görüldüğü gibi sendikalar grev hakkını sorumluca kullanmıyorlar" diye konuşan Rogowski, sözleşme yetkilerinin işletmelere aktarılmasının doğru olacağını savunuyor.

Hiç düşünmeyin! Grev hakkıyla ilgili sermaye cephesinden yapılan açıklamalara tepki gösteren ver.di sendikası İkinci Başkanı Margret Mönig-Raane, grev hakkının demokrasi açısından önemine dikkat çekiyor. "Grev hakkı olmaksızın TİS dönemleri kolektif dilenmeye dönüşür" diye konuşan Mönig-Raane, sermayenin grev hakkına dokunmayı hiç düşünmemesini öneriyor.