20 Haziran 2003 21:00
Talana destek bakanlığı
GÜNÜN YAZILARI
Uludağ eteklerindeki 1. derece SİT alanlarına yapılan kaçak villalara, Osmangazi Belediyesi yıkım yoluyla müdahale edince, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 1.5 yıl önce Osmangazi Belediyesi'ne devrettiği 13 köyü ilginç bir kararla Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'ne bağladı. Bakanlığın bu ilginç kararı Bursa'da bazı siyasi partiler ve kitle örgütleri tarafından tepki ile karşılandı.
Türkiye'nin doğal cennetlerinden biri olmasının yanı sıra 1.derece doğal SİT alanı olan Uludağ'da, son yıllarda kaçak yapılaşma çarpıcı bir şekilde gelişme gösteriyor. Özellikle kent sosyal yapısından uzak durmak isteyen kesimler ve bazı dini guruplar Uludağ yamaçlarındaki köylere villa dikmeye başladılar. Bir süre sonra bu yapılanmanın boyutları o kadar arttı ki, köy nüfusu sonradan gelenlerin yanında azınlık olarak kaldı.
Başvuruda bulundu Bu bölgenin denetim yetkisi, Bayındırlık Bakanlığı'nın idaresindeki Bayındırlık İl Müdürlüğü'nde bulunmaktaydı. Kaçak yapının önlenemez şekilde artması üzerine Bursa Osmangazi Belediyesi, bölgenin kendi mücavir alanına katılması için başvuruda bulundu. Başvuru, Bayındırlık Bakanlığı'nın 08 şubat 2002 tarih ve 297 sayılı kararıyla sonuçlandırıldı. Bakanlık, yapılaşma bakımından kritik durumdaki 11 köyü, Osmangazi Belediyesi'nin mücavir alanına kattı. Bu şekilde, söz konusu köylerdeki imar ve planlama yetkisi de Osmangazi Belediyesi'ne geçmiş oldu. Belediye, 11 köyün 7'si için köyleri ve köylülük kimliklerini korumak üzere plan hazırladı. Böylelikle ruhsatsız, kaçak yapılaşmaların da önüne geçme çalışmaları başlatılmış oldu.
220'den fazla kaçak yapı Ancak sorun Uludağ yamaçlarındaki 4 köyde (Hüseyinalan, Gökçeören, Yiğitali, Süleymaniye) başladı. Bursa'nın su kaynaklarını da barındıran bu köylerde, kaçak yapılaşma arttığı için, ilk iş olarak belediye tarafından tespit çalışması yapıldı. Tespitin sonucunda Hüseyinalan'da 102, Süleymaniye'de 47, Yiğitali'de 52 ve Gökçendere'de 21 olmak üzere toplam 220'den fazla kaçak villa saptandı. Belediye'nin bu kaçak yapılara karşı başlatmış olduğu yıkım çalışmalarına karşı yapı sahipleri, avukatları aracılığıyla İdare Mahkemesi'ne başvurarak yürütmeyi durdurma kararı çıkarttılar. Ancak belediyenin bu karara itiraz etmesi sonucu İdare Mahkemesi kesin kararını yıkım kararlarının doğru olduğu yönünde verdi. Belediye yeniden kaçak yapılanmaya karşı çalışmalarına başlamak üzereyken; 17 Haziran'da Bayındırlık Bakanlığı'ndan belediyeye faks yoluyla bir karar ulaştırıldı. Kararda söz konusu köylerin Osmangazi Belediye'sinin mücavir alan sınırından alınıp tekrar Bayındırlak İl Müdürlüğü'ne devredildiği bildiriliyordu.
Keyfi bir karar Bursa Barosu Başkanı Av. Asude Şenol da yazılı olarak yaptığı açıklamada, Bayındırlık Bakanlığı'nın; Uludağ yamaçlarındaki 11 köyü Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkartarak, imar ve iskan yetkilerini Bayındırlık İl Müdürlüğü'ne vermesini asla onaylanmayacak keyfi bir karar olarak değerlendirdi. Uludağ'daki yağmaya ve kamu alanlarındaki kaçak yapılaşmaya karşı başarılı bir mücadele veren Osmangazi Belediyesi'nin kararlı tutumunun, çıkarları zedelenen bazı çevreleri rahatsız ettiğine dikkat çeken Şenol, kendi çıkar ve küçük amaçlarını her şeyin üstünde tutan bu çevrelerin baskısının bakanlık üzerinde etkili olmasını ve istedikleri değişikliğin yapılmasını, siyasi irade açısından büyük bir ayıp olarak değerlendirdi. Bayındırlık Bakanlığı'nın hukuk değil oy kaygısıyla verdiği siyasi kararı protesto ettiklerini belirten Şenol, yeni Sultanbeyli'ler yaratılmasına seyirci kalmayacaklarını, hukuk alanında mücadeleyi sürdüreceklerini vurguladı.
Olayın takipçisi olacağız Bursa Akademik Odalar Birliği Dönem Sözcüsü ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Yüksel Erdi, yıkım kararının engellenmesiyle ilgili yaptığı açıklamada "Mevcut yasalar çerçevesinde alınan yıkım kararının önüne geçilmesi amacı ile alınan bu idari karar, yasalara uyan vatandaşlara verilen bir cezadır. Bu nedenle bu kararın uygulanması noktasında yetki hangi kurum ve kuruluşta olursa olsun, yerine getirilmesinin takipçisi olacağız. Bu noktada Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın almış olduğu kararın iptali için Danıştay'da dava sürecini başlatacağız" diye konuştu.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Tarım işçileri iş istiyor Yusuf Baştuğ Mayıs ayı sonunda Çukurova'da bir hareketlilik yaşanır. Çukurova'da yaşanan bu hareketliliğin sebebi, yeni başlayan hasat mevsimidir. Buğday hasatının hareketliliğine bir de pamuk tarlalarını sulamaya gelen gündelikçi tarım işçileri katılır. Çukurova'ya sulama için yalnızca Maraşlılar gelir. Sabancı Camii'nin tam karşısında bulunan Sabancı Kültür Merkezi'nin arka tarafı, Maraşlı gündelikçilerin üç aylık ev yerleridir. Kavurucu Çukurova sıcağında yere serilen yeşil brandalar onların hem yemek yedikleri bir masa hem de üzerine karton kâğıtlar atarak yattıkları bir yatak işlevi görür. Gündelikçilerin günleri bu yeşil branda üzerinde beklemekle geçer. Eğer biraz şansları varsa bir araba 'evleri'nin önüne yanaşır, işine yarayacak adamları alır ve onları 'iş'e götürür. Gündelikçiler banyo ihtiyacını Sabancı Camii'nde soğuk suyla 1-1.5 milyon lira karşılığında giderirler. Onların kendi deyimleriyle yaşamları "çekilmez"dir. Ama anlattıklarına göre hayat acımasız, mecburiyet ise her şeyi yapmaya 'muktedir'dir.
Onlar iş, ev onları bekliyor Henüz üç gün önce Maraş'tan Adana'ya gelen İbrahim Yeşil'in memleketinde; onlara göndereceği parayı bekleyen 2 çocuğu ve eşi var. Onlar paranın yanı sıra bir de kendisini bekliyorlar. 31 yaşında olan Yeşil, geldiği günden beri hiç 'işe' gitmemiş. İş bulana kadar Çukurova'dan ayrılmayacağını kaydeden Yeşil, iş bulamadığı takdirde mecburen memleketine döneceğini söylüyor. Çocuklarının gözünde tüttüğünü belirten Yeşil, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor: "Ben burada sadece onlar için çalışıyorum. Gözümün önünden gitmiyorlar. Biz üç-dört gün çalışıyoruz, elimize geçen para 50 milyon lira. Sonra başka bir iş çıkmıyor. Kazandığımız parayı burada harcamak zorunda kalıyoruz. Yani kazandığımızın bir faydası olmuyor. Yetkililerin bizim durumumuzu görmelerinden ve bize düzenli bir iş vermelerinden başka bir şey istemiyoruz."
Üretici de işçi de mağdur 40 yaşında olduğunu, ancak kendisini 70 yaşında hissettiğini söyleyen Mustafa Keklik'in 6 çocuğu var ve bunlardan 3'ü okula gidiyor. 5 gün önce Çukurova'ya gelen Keklik, geçim sıkıntısından dolayı şehir şehir dolaştıklarını aktarıyor. İş buldukları zaman çalıştıklarını, genelde ise az iş bulduklarından dolayı az çalıştıklarını vurgulayan Keklik, diğer arkadaşları gibi tarla sulama işi yapıyor. Yaptıkları işi değme mühendisin yapamayacağına vurgu yapan Keklik, "Maraş'tan gelenlerden başkası sulama yapamaz. Çünkü herkes ustadır. Bizim birikimimizden yararlanıldığında ortaya neler çıkar neler " diyor. Ellerine fırsat geçtikçe çalıştıklarını yine de durumlarında bir düzelme olmadığını açıklayan Keklik, Türkiye'de üreticinin de işçinin de halinin harap olduğunu ifade ederek, birilerinin kötü gidişata müdahale etmesini istiyor.
1 milyona banyo Mehmet Topak da diğer sulamacılar gibi Maraş'tan gelmiş. 38 yaşında olan Topak'ın 4 çocuğu var. İçinde bulundukları durumun çekilmez olduğunu kaydeden Topak, ailesinin yaşaması için çalışmak zorunda olduğunu söylüyor. Akşamları yere sermiş oldukları yeşil bıranda üzerine attıkları kartonlarda yatmalarını, hemen hemen 100 metre uzaklarında ki Sabancı Camii'nde 1- 1.5 milyon liraya soğuk suyla banyo yapmak zorunda kalmalarını, yemek olarak domates ekmeğe talim etmek zorunda olmalarını ve yaşadıkları birçok şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatan Topak, şu çağrıda bulunuyor: "Bizim doğru düzgün bir işimiz yok. Böyle olunca düzenli bir hayatımız da olmuyor. Ben hükümete sesleniyorum; Siz bu hayata bir gün bile olsa katlanabilir misiniz? Türkiye'nin çarkı sadece zenginler için dönmesin, biraz da garibana çalışsın."
Üç ay evde kalıyor Bir ay Batman'da sulama işinde çalıştıktan sonra Maraş'taki ailesinin yanına bile uğramadan Çukurova'ya gelen 55 yaşındaki 8 çocuk babası Hüseyin Aktaş, 4 seneden beri sulama işlerinde çalıştığını belirtiyor. Senede sadece üç ayı (o da kış ayları) evinde geçirdiğini belirten Aktaş, "Bizlerin düzenli bir yaşamı yok. Bizim gibi bir ay Batman'da, bir ay Adana bir ay Antakya'da kalan var mı? Herhalde bizim dışımızda böyleleri yoktur" sözleriyle içinde bulundukları duruma açıklık getirmeye çalışıyor. Aktaş, kendileri gibi fakir insanlara iş verilmesini istiyor. Mezarlık vakıf olmasa... Konuştuğumuz en yaşlı gündelikçi tarım işçisi Ahmet Aksu. 67 yaşında olan Ahmet Aksu, Çukurova'ya para kazanmaya geldiğini anlatıyor. "Senin için zor olmuyor mu?" şeklindeki sorumuzu Aksu şöyle yanıtlıyor; "Benim hiçbir gelirim yok, bizim oralarda iş de yok. Mezarlık vakıf olmasa gömülecek toprağım bile yok." Yaptığı işin ağır olduğunu anlatan Aksu, üç ay kadar buralarda kaldığını ve eline 400-500 milyon lira para geçtiğini anlatarak, ekliyor: "Bizi bu hallere düşürenler utansın."
Başvuruda bulundu Bu bölgenin denetim yetkisi, Bayındırlık Bakanlığı'nın idaresindeki Bayındırlık İl Müdürlüğü'nde bulunmaktaydı. Kaçak yapının önlenemez şekilde artması üzerine Bursa Osmangazi Belediyesi, bölgenin kendi mücavir alanına katılması için başvuruda bulundu. Başvuru, Bayındırlık Bakanlığı'nın 08 şubat 2002 tarih ve 297 sayılı kararıyla sonuçlandırıldı. Bakanlık, yapılaşma bakımından kritik durumdaki 11 köyü, Osmangazi Belediyesi'nin mücavir alanına kattı. Bu şekilde, söz konusu köylerdeki imar ve planlama yetkisi de Osmangazi Belediyesi'ne geçmiş oldu. Belediye, 11 köyün 7'si için köyleri ve köylülük kimliklerini korumak üzere plan hazırladı. Böylelikle ruhsatsız, kaçak yapılaşmaların da önüne geçme çalışmaları başlatılmış oldu.
220'den fazla kaçak yapı Ancak sorun Uludağ yamaçlarındaki 4 köyde (Hüseyinalan, Gökçeören, Yiğitali, Süleymaniye) başladı. Bursa'nın su kaynaklarını da barındıran bu köylerde, kaçak yapılaşma arttığı için, ilk iş olarak belediye tarafından tespit çalışması yapıldı. Tespitin sonucunda Hüseyinalan'da 102, Süleymaniye'de 47, Yiğitali'de 52 ve Gökçendere'de 21 olmak üzere toplam 220'den fazla kaçak villa saptandı. Belediye'nin bu kaçak yapılara karşı başlatmış olduğu yıkım çalışmalarına karşı yapı sahipleri, avukatları aracılığıyla İdare Mahkemesi'ne başvurarak yürütmeyi durdurma kararı çıkarttılar. Ancak belediyenin bu karara itiraz etmesi sonucu İdare Mahkemesi kesin kararını yıkım kararlarının doğru olduğu yönünde verdi. Belediye yeniden kaçak yapılanmaya karşı çalışmalarına başlamak üzereyken; 17 Haziran'da Bayındırlık Bakanlığı'ndan belediyeye faks yoluyla bir karar ulaştırıldı. Kararda söz konusu köylerin Osmangazi Belediye'sinin mücavir alan sınırından alınıp tekrar Bayındırlak İl Müdürlüğü'ne devredildiği bildiriliyordu.
Keyfi bir karar Bursa Barosu Başkanı Av. Asude Şenol da yazılı olarak yaptığı açıklamada, Bayındırlık Bakanlığı'nın; Uludağ yamaçlarındaki 11 köyü Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkartarak, imar ve iskan yetkilerini Bayındırlık İl Müdürlüğü'ne vermesini asla onaylanmayacak keyfi bir karar olarak değerlendirdi. Uludağ'daki yağmaya ve kamu alanlarındaki kaçak yapılaşmaya karşı başarılı bir mücadele veren Osmangazi Belediyesi'nin kararlı tutumunun, çıkarları zedelenen bazı çevreleri rahatsız ettiğine dikkat çeken Şenol, kendi çıkar ve küçük amaçlarını her şeyin üstünde tutan bu çevrelerin baskısının bakanlık üzerinde etkili olmasını ve istedikleri değişikliğin yapılmasını, siyasi irade açısından büyük bir ayıp olarak değerlendirdi. Bayındırlık Bakanlığı'nın hukuk değil oy kaygısıyla verdiği siyasi kararı protesto ettiklerini belirten Şenol, yeni Sultanbeyli'ler yaratılmasına seyirci kalmayacaklarını, hukuk alanında mücadeleyi sürdüreceklerini vurguladı.
Olayın takipçisi olacağız Bursa Akademik Odalar Birliği Dönem Sözcüsü ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Yüksel Erdi, yıkım kararının engellenmesiyle ilgili yaptığı açıklamada "Mevcut yasalar çerçevesinde alınan yıkım kararının önüne geçilmesi amacı ile alınan bu idari karar, yasalara uyan vatandaşlara verilen bir cezadır. Bu nedenle bu kararın uygulanması noktasında yetki hangi kurum ve kuruluşta olursa olsun, yerine getirilmesinin takipçisi olacağız. Bu noktada Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın almış olduğu kararın iptali için Danıştay'da dava sürecini başlatacağız" diye konuştu.
src=/resim/b1.gif width=5>



Tarım işçileri iş istiyor Yusuf Baştuğ Mayıs ayı sonunda Çukurova'da bir hareketlilik yaşanır. Çukurova'da yaşanan bu hareketliliğin sebebi, yeni başlayan hasat mevsimidir. Buğday hasatının hareketliliğine bir de pamuk tarlalarını sulamaya gelen gündelikçi tarım işçileri katılır. Çukurova'ya sulama için yalnızca Maraşlılar gelir. Sabancı Camii'nin tam karşısında bulunan Sabancı Kültür Merkezi'nin arka tarafı, Maraşlı gündelikçilerin üç aylık ev yerleridir. Kavurucu Çukurova sıcağında yere serilen yeşil brandalar onların hem yemek yedikleri bir masa hem de üzerine karton kâğıtlar atarak yattıkları bir yatak işlevi görür. Gündelikçilerin günleri bu yeşil branda üzerinde beklemekle geçer. Eğer biraz şansları varsa bir araba 'evleri'nin önüne yanaşır, işine yarayacak adamları alır ve onları 'iş'e götürür. Gündelikçiler banyo ihtiyacını Sabancı Camii'nde soğuk suyla 1-1.5 milyon lira karşılığında giderirler. Onların kendi deyimleriyle yaşamları "çekilmez"dir. Ama anlattıklarına göre hayat acımasız, mecburiyet ise her şeyi yapmaya 'muktedir'dir.
Onlar iş, ev onları bekliyor Henüz üç gün önce Maraş'tan Adana'ya gelen İbrahim Yeşil'in memleketinde; onlara göndereceği parayı bekleyen 2 çocuğu ve eşi var. Onlar paranın yanı sıra bir de kendisini bekliyorlar. 31 yaşında olan Yeşil, geldiği günden beri hiç 'işe' gitmemiş. İş bulana kadar Çukurova'dan ayrılmayacağını kaydeden Yeşil, iş bulamadığı takdirde mecburen memleketine döneceğini söylüyor. Çocuklarının gözünde tüttüğünü belirten Yeşil, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor: "Ben burada sadece onlar için çalışıyorum. Gözümün önünden gitmiyorlar. Biz üç-dört gün çalışıyoruz, elimize geçen para 50 milyon lira. Sonra başka bir iş çıkmıyor. Kazandığımız parayı burada harcamak zorunda kalıyoruz. Yani kazandığımızın bir faydası olmuyor. Yetkililerin bizim durumumuzu görmelerinden ve bize düzenli bir iş vermelerinden başka bir şey istemiyoruz."
Üretici de işçi de mağdur 40 yaşında olduğunu, ancak kendisini 70 yaşında hissettiğini söyleyen Mustafa Keklik'in 6 çocuğu var ve bunlardan 3'ü okula gidiyor. 5 gün önce Çukurova'ya gelen Keklik, geçim sıkıntısından dolayı şehir şehir dolaştıklarını aktarıyor. İş buldukları zaman çalıştıklarını, genelde ise az iş bulduklarından dolayı az çalıştıklarını vurgulayan Keklik, diğer arkadaşları gibi tarla sulama işi yapıyor. Yaptıkları işi değme mühendisin yapamayacağına vurgu yapan Keklik, "Maraş'tan gelenlerden başkası sulama yapamaz. Çünkü herkes ustadır. Bizim birikimimizden yararlanıldığında ortaya neler çıkar neler " diyor. Ellerine fırsat geçtikçe çalıştıklarını yine de durumlarında bir düzelme olmadığını açıklayan Keklik, Türkiye'de üreticinin de işçinin de halinin harap olduğunu ifade ederek, birilerinin kötü gidişata müdahale etmesini istiyor.
1 milyona banyo Mehmet Topak da diğer sulamacılar gibi Maraş'tan gelmiş. 38 yaşında olan Topak'ın 4 çocuğu var. İçinde bulundukları durumun çekilmez olduğunu kaydeden Topak, ailesinin yaşaması için çalışmak zorunda olduğunu söylüyor. Akşamları yere sermiş oldukları yeşil bıranda üzerine attıkları kartonlarda yatmalarını, hemen hemen 100 metre uzaklarında ki Sabancı Camii'nde 1- 1.5 milyon liraya soğuk suyla banyo yapmak zorunda kalmalarını, yemek olarak domates ekmeğe talim etmek zorunda olmalarını ve yaşadıkları birçok şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatan Topak, şu çağrıda bulunuyor: "Bizim doğru düzgün bir işimiz yok. Böyle olunca düzenli bir hayatımız da olmuyor. Ben hükümete sesleniyorum; Siz bu hayata bir gün bile olsa katlanabilir misiniz? Türkiye'nin çarkı sadece zenginler için dönmesin, biraz da garibana çalışsın."
Üç ay evde kalıyor Bir ay Batman'da sulama işinde çalıştıktan sonra Maraş'taki ailesinin yanına bile uğramadan Çukurova'ya gelen 55 yaşındaki 8 çocuk babası Hüseyin Aktaş, 4 seneden beri sulama işlerinde çalıştığını belirtiyor. Senede sadece üç ayı (o da kış ayları) evinde geçirdiğini belirten Aktaş, "Bizlerin düzenli bir yaşamı yok. Bizim gibi bir ay Batman'da, bir ay Adana bir ay Antakya'da kalan var mı? Herhalde bizim dışımızda böyleleri yoktur" sözleriyle içinde bulundukları duruma açıklık getirmeye çalışıyor. Aktaş, kendileri gibi fakir insanlara iş verilmesini istiyor. Mezarlık vakıf olmasa... Konuştuğumuz en yaşlı gündelikçi tarım işçisi Ahmet Aksu. 67 yaşında olan Ahmet Aksu, Çukurova'ya para kazanmaya geldiğini anlatıyor. "Senin için zor olmuyor mu?" şeklindeki sorumuzu Aksu şöyle yanıtlıyor; "Benim hiçbir gelirim yok, bizim oralarda iş de yok. Mezarlık vakıf olmasa gömülecek toprağım bile yok." Yaptığı işin ağır olduğunu anlatan Aksu, üç ay kadar buralarda kaldığını ve eline 400-500 milyon lira para geçtiğini anlatarak, ekliyor: "Bizi bu hallere düşürenler utansın."
Evrensel'i Takip Et