16 Mart 2003 22:00
Bütün sesler yabancı
Onları evde destekleyen ebeveynleri yok; anne babaları onları kendi yaşamları içine sokmuyor, çoğu, kendi canlarından utanıyor, varlıklarını görmezden geliyorlar. Onlar, en önemli olan duyularından yoksun. Doğdukları günden beri hiç yağmur, kuş ve annelerinin sesini duymadılar. Buna rağmen hayata küsmüş olan sağlıklı insanlara inat, yaşamaya ve bu hayatta bir şeyleri başarmaya çalışıyorlar.
İlker Şendoğan, Vezneciler İşitme Engelliler İlköğretim Okulu'nun müdürü. Bu okulun 1980 yılından itibaren işitme engelli çocuklara eğitim-öğretim hizmetini sürdürdüğünü anlatıyor: "Okulumuzda 135 öğrenci eğitime devam ediyor. Dokuz tane on beş kişilik sınıfımız var. Öğrencilerimiz 09.00-15.00 saatleri arasında 45 dakikalık 6 ders alıyor. Öğrencilerimize 'Doğal-İşitsel-Sözel Yaklaşım Yöntemi' ile eğitim öğretim veriliyor. İşaret diline karşıyız. Ayrıca bu sene Görsel Eğitim Sistemi'ni uygulamaya başlayacağız."
Araç-gereç yetersiz Ahsen Çolak da dördüncü sınıf öğretmeni. O, öğrencilerini sanki kendi çocuklarıymış gibi seviyor, onlar için en iyisini istiyor. Çolak, "Mili Eğitim Bakanlığı'nın normal okullarda uyguladığı prosedürün sadeleştirilmiş halini burada uyguluyoruz" diyor. O, işitme engelli çocuklarla yıllardır birlikte ve onların algılama düzeylerini artık çok net etüt edebildiğini, hangi aracı kullanması gerektiğini, nasıl daha anlaşılabilir olabildiğini, neyi verirse ne kadar alabildiklerini en iyi bilenlerden biri. Bütün bunları düşünerek, bunlara dikkat ederek kendi programlarını hazırladıklarını vurgulayan Ahsen öğretmen, "En büyük eksiğimiz ise, araç-gereç yetersizliğidir" diyor. Özellikle bu tip okullarda görsel malzemeye çok fazla ihtiyaçları olduğunu belirten Çolak, "Belki de en iyi verdiğimiz ders Türkçe'dir, çünkü bir şeyleri resimlerle anlatabiliyoruz, ancak matematik, sosyal bilgiler ya da fen bilgisi gibi derslerde görsel imkânımız yok denecek kadar az" diye konuşuyor. Ahsen öğretmen "Bu çocukları evde destekleyen ebeveynleri de yok; anne babaları onları kendi yaşamları içerisine sokmuyor, çoğu çocuklarından utanıyor, varlıklarını görmezden geliyorlar" diyor. Bazı annelerin çocuklarını okul kapısı önüne bırakıp gittiklerini anlatan Ahsen Çolak, "Ancak çocuk yalnızca okuldan aldığıyla başarılı olamaz. Okuldan sonra da bir-iki saat evde ebeveynlerin onlarla ilgilenmesi, en azından konuşması gerekiyor. Ama veliler bunu yapmıyor" diye sözlerini bitiriyor.
Oynayarak eğitiliyorlar Özel eğitim öğretmeni Erdoğan Kasapoğlu, engelli çocukların sürekli oyun oynadıkları ve bunun da eğitimin temelini oluşturduğunu söylüyor. Özellikle işitme ve dudaktan anlama eğitimiyle ilgili becerilerin gelişmesi oyun yöntemiyle sağlanıyor. Kasapoğlu, şunları anlatıyor: "Oyun mecburi bir istikamet. Oyun sayesinde soyut bilgileri somuta indirgeyebiliriz. Mesela, 'Bugün hava nasıl?' sorusunu sorduğumuzda çocuğa bunların hepsini ayrı ayrı anlatmamız gerekiyor. 'Bugün' nedir? 'Hava' nedir? 'Nasıl' sorusuyla neyi ifade ettiğimizi anlatmamız gerekiyor. Ancak bu şekilde, her şeyi çocuğun kafasında somut haline getirebiliriz."
Araç-gereç yetersiz Ahsen Çolak da dördüncü sınıf öğretmeni. O, öğrencilerini sanki kendi çocuklarıymış gibi seviyor, onlar için en iyisini istiyor. Çolak, "Mili Eğitim Bakanlığı'nın normal okullarda uyguladığı prosedürün sadeleştirilmiş halini burada uyguluyoruz" diyor. O, işitme engelli çocuklarla yıllardır birlikte ve onların algılama düzeylerini artık çok net etüt edebildiğini, hangi aracı kullanması gerektiğini, nasıl daha anlaşılabilir olabildiğini, neyi verirse ne kadar alabildiklerini en iyi bilenlerden biri. Bütün bunları düşünerek, bunlara dikkat ederek kendi programlarını hazırladıklarını vurgulayan Ahsen öğretmen, "En büyük eksiğimiz ise, araç-gereç yetersizliğidir" diyor. Özellikle bu tip okullarda görsel malzemeye çok fazla ihtiyaçları olduğunu belirten Çolak, "Belki de en iyi verdiğimiz ders Türkçe'dir, çünkü bir şeyleri resimlerle anlatabiliyoruz, ancak matematik, sosyal bilgiler ya da fen bilgisi gibi derslerde görsel imkânımız yok denecek kadar az" diye konuşuyor. Ahsen öğretmen "Bu çocukları evde destekleyen ebeveynleri de yok; anne babaları onları kendi yaşamları içerisine sokmuyor, çoğu çocuklarından utanıyor, varlıklarını görmezden geliyorlar" diyor. Bazı annelerin çocuklarını okul kapısı önüne bırakıp gittiklerini anlatan Ahsen Çolak, "Ancak çocuk yalnızca okuldan aldığıyla başarılı olamaz. Okuldan sonra da bir-iki saat evde ebeveynlerin onlarla ilgilenmesi, en azından konuşması gerekiyor. Ama veliler bunu yapmıyor" diye sözlerini bitiriyor.
Oynayarak eğitiliyorlar Özel eğitim öğretmeni Erdoğan Kasapoğlu, engelli çocukların sürekli oyun oynadıkları ve bunun da eğitimin temelini oluşturduğunu söylüyor. Özellikle işitme ve dudaktan anlama eğitimiyle ilgili becerilerin gelişmesi oyun yöntemiyle sağlanıyor. Kasapoğlu, şunları anlatıyor: "Oyun mecburi bir istikamet. Oyun sayesinde soyut bilgileri somuta indirgeyebiliriz. Mesela, 'Bugün hava nasıl?' sorusunu sorduğumuzda çocuğa bunların hepsini ayrı ayrı anlatmamız gerekiyor. 'Bugün' nedir? 'Hava' nedir? 'Nasıl' sorusuyla neyi ifade ettiğimizi anlatmamız gerekiyor. Ancak bu şekilde, her şeyi çocuğun kafasında somut haline getirebiliriz."
Evrensel'i Takip Et