10 Mart 2003 22:00

Yeni mücadele merkezi

İşçi konfederasyonlarının işçi hakları konusundaki pazarlıkçı ve uzlaşmacı tutumuna tepki göstererek bir araya gelen ve harekete geçen sendika şubeleri, yarın büyük bir toplantı düzenleyecekler. Türk-İş ve DİSK'e bağlı 44 sendika şubesinin yanı sıra KESK'e bağlı sendika şubelerinden yöneticiler ile işyeri temsilcilerinin katılacağı toplantıda; savaş, İş Yasası ve Kamu Personel Rejimi konusundaki gelişmeler tartışılacak, eylem kararları alınacak. Önümüzdeki sürecin mücadele hattının belirleneceği toplantının en önemli yanı, bir araya gelen sendika şubelerinin İstanbul'da bir mücadele merkezinin inşasına girişmiş olmaları. Şubelerin çıkış noktasını İş Yasası oluşturdu. Patronlar İş Güvencesi Yasası'na karşılık, İş Yasası'nın esnekleştirilmesini ve kıdem tazminatının kaldırılmasını istediler. 57. Hükümet döneminde oluşturulan 'Bilim Kurulu'nun tamamen patronların istekleri doğrultusunda hazırladığı İş Yasası Tasarısı basına sızınca, büyük tepkilere neden oldu. Yine İstanbul'da bazı şubeler bir araya gelerek, "tasarının işçi haklarına saldırı olduğunu, ortaçağın çalışma koşullarının geri geleceğini" belirttiler. O dönem girilen eylem süreci 3 Kasım seçimlerinin araya girmesiyle kesintiye uğradı. Ancak AKP iktidarı da, patronların bu çok istediği yasayı çıkarmak için kolları sıvadı. Konfederasyonlar yine mücadele yerine pazarlığa giriştiler, şubeler ise yasanın tümden geri çekilmesine yönelik bir eylem planı çıkarılmasını talep ettiler. Sonuç olarak konfederasyonların tasarıyı "kabul edilebilir hale getirme" çabaları işe yaramadı, hükümet İş Yasası Tasarısı'nı tamamen patronların istediği şekilde Meclis'e sevk etti. Ülkeyi ABD'nin yanında savaşa sokma girişimleri, savaş ortamı bahane edilerek açıklanan tasarruf tedbirleriyle dayatılan ek vergi ve zamlar, işçi ve memur haklarının gasp edilmesi gibi saldırılar peşi peşine geldi. Bu süreçte, konfederasyonların ve sendika genel merkezlerinin sessiz hatta işbirlikçi tavrına karşılık, yeni bir mücadele merkezinin oluşturulması fikrinin birçok sendika şubesi arasında güç kazandığını belirten Haber-İş İstanbul 1 No'lu Şube Başkanı Levent Dokuyucu, gelişmelerle ilgili sorularımızı yanıtladı.

İstanbul'daki şubeler olarak son yaptığınız eylemler ve yarın düzenleyeceğiniz temsilciler toplantısıyla ne hedefliyorsunuz? - Hem tabanda hem de birçok sendika şubesinde hoşnutsuzluk olduğunu hepimiz biliyoruz. Gidişattan, konfederasyonlarından, genel merkezlerinden şikâyetçiler, ama bir şey yapma konusunda öngörüleri yok. Biz İstanbul'daki deneyimlerimizden yola çıkarak, mücadelenin nereden ve nasıl örgütlenebileceğini anlattık arkadaşlara. Savaşın da gündeme gelmesiyle birlikte, Türk-İş'e bağlı 32 şube olarak ortak bir deklarasyon hazırladık ve konfederasyonumuza gönderdik. İş Yasası'na karşı tepkileri, savaş ve Kamu Personel Rejimi ile birleştirerek çeşitli eylemler örgütlemeyi önümüze koyduk. 19 Şubat ve 6 Mart'ta Unkapanı'nda yaptığımız eylemlerle bunların ilk ikisini gerçekleştirdik, bildiğiniz gibi. Şimdi, şube yönetimlerinden doğru giden bu çalışmayı işçilerle birleştirme çabamız var. 12 Mart'ta yapacağımız ortak temsilciler toplantısıyla hem işçilerin görüşünü buraya taşımayı, hem burada şekillenen kararları işçilere taşımayı hedefliyoruz. DİSK'e bağlı sendikaların da katılımıyla birlikte harekete katılan şube sayısı 44'e ulaşmış durumda. Kamu emekçileriyle birleştirince İstanbul'dan çok güçlü bir çıkışın olacağını söyleyebiliriz. Bu çıkış neyi ifade edecek? - Yarın yapacağımız Temsilciler Kurulu, bu birlikteliğin hangi aşamaya geldiğini gösterecek. Bu çıkış bir mücadele merkezi olarak örgütlenmeli. İstanbul'da sendikaların birliğini sağlayabilmeli, hatta buradan alınacak kararları ülke sathına yaymayı başarmalıyız. Biz İstanbul'da DİSK, Türk-İş ve KESK'e bağlı şubelerin tamamını bu işe katma isteğindeyiz. İki arada bir derede kalan şubeler olacak, çünkü sendika genel merkezlerinin şubeleri tasfiye etme gibi sınırsız yetkileri var. "Ya koltuğun ya da git işçinle ne yaparsan yap" dayatmasıyla karşılaşacak şube yöneticilerinin de güven duyabilecekleri bir merkez olmalı bu, ki çıkıp "ben işçimin önündeyim arkadaş" diyebilsinler. İşçilerin sendikalara güveni dibe vurmuş durumda. "Bizi satmayacak bir sendika olsun, ölümüne kadar gideyim" diyorlar. Bizim görevimiz bu öfkeyi ulaşması gereken yere götürme, onu bastıranlara karşı örgütlemek. Ve işçiler bize güveniyor. Bu güven, etki ve beklenti bizim daha iyi işler yapmamıza olanak sağlayacak. Şubeler ortak açıklama yapmadan önce, İstanbul'daki genel merkezlere gitmişlerdi. Bu genel merkezlerden beklentileriniz nedir? - İstanbul'da 10-11 genel merkez var. Genel merkezler de sorunları birlikte yaşıyorsak, buradan ayrı durmaları mümkün değil. Biz Hava-İş, TÜMTİS, Petrol-İş, Deri-İş, TOLEYİS'e gittik. Diyoruz ki; bu genel merkezlere de büyük görevler düşüyor. Savaşa karşı, iş yasalarına karşı, zamlara karşı Türk-İş hareket geçmelidir diyorlarsa, bu mücadele içinde de fiili olarak yer almaları gerekiyor. Çünkü biz yarın bu sendikaların tabanına da gidip bildiri dağıtacağız, gelin eylemlere katılın diyeceğiz, kırmamamız gereken bir genel başkan olduğunu düşünmeyeceğiz. Toplantıdan hangi kararların çıkmasını öngörüyorsunuz? - Mesela, dünya sendikaları 21 Mart için genel grev çağrısı yapıyor. Savaşın en fazla zararını görecek bir ülkede yaşayan sendikacılar olarak bizim buna cevap vermemiz gerekmiyor mu? Evet 21'indeki genel grev çağrısına hemen yanıt verilmelidir. Savaş durdurulacaksa, duruma üretim alanlarından müdahale edilmesi gerekiyor. Toplantımızın ana gündemlerinden biri bu. Türkiye bu savaşa kesinlikle girmemeli, topraklarında yabancı asker bulundurmamalı, dışarıda ve içeride savaş olmamalı. Savaş ve borç bütçesi ile tasarruf adı altındaki zam ve vergi paketi geri çekilmelidir. Buna karşı hükümeti protesto eylemleri İstanbul'dan başlayarak bütün ülkeye yayılmalıdır. İş Yasası Tasarısı ile Kamu Personel Rejimi'nde yapılması düşünülen değişikliklerden vazgeçilmeli. Çünkü yapılması düşünülen her iki düzenleme de mevcut yasaya rahmet okutacak nitelikte. AKP'nin 2003 yılı özelleştirme porgramına göre, kamu kuruluşlarının tamamı özelleştirilecek. Herkes kapı önüne konulacak ya da sosyal hakları olmadan maaşının üçte birine çalışmaya razı olacak. Buna hem işçilerin hem de memurların öfkesi var. Özelleştirmeler durdurulmalıdır. Ayrıca ertelenen işçi ikramiyeleri bir an önce ödenmelidir. Mücadeleci bir sendikal anlayışın yerleşmesi konusunda pratik adımlar atılmalı, toplantıya gelen temsilciler kendi işyerlerinde, ama aynı zamanda örgütsüz işyerlerinde de bunun çalışmasını yapma görevini üstlenmelidir. Milyonlarca örgütsüz işçiye ulaşılmalıdır. Bunun bir sürü yöntemi var; bildiriler, afişler... Sendikacılar bu sanayi sitelerindeki işçilerle bir araya gelip toplantılar örgütlemelidirler. Kocaeli, Bursa, Eskişehir, Ankara, İzmir, Mersin, Adana, Diyarbakır gibi illerle bir eşgüdüm içerisinde faaliyet yürütmemiz gerekiyor. İyi, sağlam ilişkiler kurulması gerekiyor. Biz bu taleplerle, protestocu tarzı aşan bir mücadele hattı izlemeliyiz. Sadece ekonomik değil, politika olarak da müdahale eden bir örgütlenme olarak. İş Yasası Tasarısı'nın Meclis'e sevk edilmesi üzerine, DİSK Başkanlar Kurulu'nu toplayarak Hak-İş ve Türk-İş'e çağrı yaptı. Türk-İş ise Başkanlar Kurulu'nu toplama kararı aldı. Bildiğimiz kadarıyla Türk-İş DİSK'e görüşme çağrısında bulundu. Konfederasyonlar cephesindeki bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? - Bugüne kadar "müzakere ile belli haklar kazanırız" diyenler, tasarı Meclis'e geldiğinde eylem çağrısı yapacaklarsa, bu işçilerin öfkesinin sonucunda ve belki onun önüne engel olmak amacıyla yapılacaktır. Biz bir şeyler yaptık diyebilmek için yani. Türk-İş Başkanlar Kurulu'nu toplama kararı alıyor, Hak-İş'in ne yaptığını pek duymuyoruz. Bunların mücadele etmeye ne niyetleri var ne de tarzları böyle. Mücadele eden unsurları zayıflatmak çabasındalar demek ki, biz bunun emarelerini alıyoruz. İşçiler de bunu biliyor. Sendikal bürokrasi 89'dan bahar eylemlerinden beri yaptığı gibi, kendi rolünü oynayacak. Bundan şüphemiz yok. Yasa Meclis'e geliyor, tezkere Meclis'e geliyor... bir iki gün kala "zevahiri kurtarma" adına apar topar bir iki karar alacaklar, eylemler yapıldığıyla kalacak. Hayır biz artık bu şekilde olmasını istemiyoruz. Gerek savaş konusunda, gerekse işçiler ve halk aleyhine çıkan yasalar konusunda sürekli etkinlik ve faaliyet gösteren bir sendikal hareket istiyoruz. Ve bu konuda dik duracağız.

Evrensel'i Takip Et