24 Şubat 2003 22:00
Şehmuz'un sürgünlüğü
GÜNÜN YAZILARI
Savaş karşıtı eylemler her yerde ivme kazanarak devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında emekçiler Irak'a yönelik ABD tehdidini, emperyalizmin savaş çığırtkanlığını protesto ediyorlar. Her ırk, renk, ve dilden milyonlarca insan tarihin belki de en büyük ortak eylemleriyle tek bir şeyi haykırıyorlar: "Savaşa hayır, barış istiyoruz"...
Şehmuz Esen'i yine böylesi savaş karşıtı bir eylem sırasında tanıdık. Yaklaşık 150 kişilik grubun hemen dışında, koltuk değneğine dayanarak oturmuş tütün sarmaya uğraşıyordu. Yanık esmer teni yılların izlerini taşıyor, soğuk gökyüzünün altında çiseleyen yağmurdan boynuna doladığı poşusuyla korunmaya çalışıyordu. Tek bir siyah kalmamacasına beyazlayan pala bıyıklarında yer yer tütün sarılığı göze çarpıyordu. Soğuktan ve "ihtiyarlıktan" titreyen parmakları, yılların alışkanlığını köreltmemiş, muhtar çakmağıyla tutuşturduğu sigarası ustaca sarılmıştı.
Yağmur altında eylem Yağmur altında basın açıklaması yapan grubu oturduğu yerden dikkatle gözlemleyen bu ihtiyar adam, derin nefesler çektiği sigarasının dumanını üflerken, başını aşağı-yukarı sallayarak konuşmaları onayladığını belli ediyordu. Konuşmalar savaşa ve barışa dairdi; "...Türkiye'nin yüzde doksanı bu savaşa karşıdır. Sık sık barış yanlısı açıklamalar yapan AKP hükümeti emperyalist savaş rantçılarından komisyon alabilmek için barışı bir şantaj malzemesi olarak kullanmaktadır..." diyordu konuşmacı. Şemsiyelerin altında yağmurdan korunmaya çalışan eylemciler ise konuşmacının soluklandığı bölümlerde slogan atıyorlardı; "Savaşa hayır, yaşasın barış", "Kahrolsun Amarikan emperyalizmi"... Çevrede sivil, resmi, "robocop" giysili polislerin yoğunluğu hemen göze çarpıyordu. Sayıları neredeyse eylemciler kadardı. Grubu çepe çevre sararak kaldırımlarda eylemi izleyen halkın gözünden gizlemeye çalışıyorlardı adeta. Bakışları araştırıcı, donuk ve öfkeliydi. Yağmurdan gizlemeye çalıştıkları telsizlerinden devamlı bir yerlerle görüşüyorlar, konuşmalarını hep "anlaşıldı tamam" diye bitiriyorlardı. Yağmurun altında sert plastik koruyucularının yüzeyi tunç gibi parlayan "robocop"lar, her zamanki gibi sabırsız ve tedirgin bir bekleyiş içerisinde görünüyorlardı.
Çadırda yaşıyorlar "Merhaba"mızı şaşkın, şüpheli bir bakışla karşılayıp ayağa kalkmak için kotuk değneğine sarılan Şehmuz Esen, yüzümüzdeki gülümsemenin içtenliğine inanmış olacak ki oturduğu yere yeniden çöküp, aldı selamımızı; "Merhaba yeğenim..." Meraklı bakışlarını daha fazla bekletmeden kendimizi tanıtıp, sorular soruyoruz. "Amca, eyleme destek için mi buradasın? Nereden geldin? Memleket nere? Ne düşünüyorsun savaş hakkında...." Şehmuz Esen kalın sigarasından derin nefesler çekerken sakin bir sesle yanıtlıyor sorularımızı; "Eyleme geldim tabii, taa Torbalı'dan. Biz barış istiyoruz, onun için buradayız." Koltuk değneğini gösterip gülümseyerek göz kırpıyor; "Bu halimizle nasıl savaşırız ki zaten!" Bir süre gruptan yükselen alkış ve slogan seslerine kulak kabartıp yeniden bize dönüyor, gözlerinde bu sefer hüzün ve acı var. "Biz çadırda kalıyoruz, bu kış kıyamette. Tam 15 yıl oldu memleketten geleli. Esas Mardin Mazıdağ, Ariso köyündenim ama, sen Diyarbakır yaz. Korucular köyümüzü yakıp yıktıktan sonra Diyarbakır'a, Balıkbaşı'na göçtük, mecburen. Sonra da Torbalı'ya. Tam 15 yıldır çadırlarda kalıyoruz. 8 çocuğum var. Hanım, ben bir de çoçuklardan üç tanesi aynı çadırda kalıyoruz. Bir rezillik, bir sefalet içindeyiz ki, sorma. Komşularımız da aynı bizim gibiler."
'Aynen böyle yazasın...' Bir köşede Şehmuz Esen'le yaptığımız bu konuşma çevrede bulunan sivil polislerin de ilgisini çekmiş olacak ki, birbirlerine bizi gösteriyorlar. Bunun farkına varan Esen, önce biraz tedirgin olsa da, umarsız bir şekilde elini sallayıp, konuşmasını sürdürüyor: "Memlekette çok eziyet etti korucular bize. Köyümüzde taş üstünde taş bırakmadılar. Biz de kaçıp geldik buralara. Kendimi sürgündeymişim gibi hissediyorum." Soğuk ve yağmurlu İzmir kışının altında yaklaşık yarım saat devam eden eylem alkışlar ve sloganlarla sona ererken, Şehmuz Esen binbir güçlükle koltuk değneğine dayanarak doğruldu. Polisler, kuşatmayı bir an bile bozmadan, en önde "robocoplar" ardından sivil ve resmiler eyleme katılanların meydandan uzaklaşmalarına ısrarlı bir sokulganlıkla eşlik ettiler. Kalabalığın en sonunda, bir adım ardındaki polislerin kızgın solumalarını ensesinde hissederek, topal topal yürümeye çalışan Şehmuz Esen, yanımızdan geçerken "Köyümüzü korucular yaktı. Bunu aynen böyle yazasın, haa..." dedi ve robokopların geniş sırtlarından görünmez olup, gitti...
Yağmur altında eylem Yağmur altında basın açıklaması yapan grubu oturduğu yerden dikkatle gözlemleyen bu ihtiyar adam, derin nefesler çektiği sigarasının dumanını üflerken, başını aşağı-yukarı sallayarak konuşmaları onayladığını belli ediyordu. Konuşmalar savaşa ve barışa dairdi; "...Türkiye'nin yüzde doksanı bu savaşa karşıdır. Sık sık barış yanlısı açıklamalar yapan AKP hükümeti emperyalist savaş rantçılarından komisyon alabilmek için barışı bir şantaj malzemesi olarak kullanmaktadır..." diyordu konuşmacı. Şemsiyelerin altında yağmurdan korunmaya çalışan eylemciler ise konuşmacının soluklandığı bölümlerde slogan atıyorlardı; "Savaşa hayır, yaşasın barış", "Kahrolsun Amarikan emperyalizmi"... Çevrede sivil, resmi, "robocop" giysili polislerin yoğunluğu hemen göze çarpıyordu. Sayıları neredeyse eylemciler kadardı. Grubu çepe çevre sararak kaldırımlarda eylemi izleyen halkın gözünden gizlemeye çalışıyorlardı adeta. Bakışları araştırıcı, donuk ve öfkeliydi. Yağmurdan gizlemeye çalıştıkları telsizlerinden devamlı bir yerlerle görüşüyorlar, konuşmalarını hep "anlaşıldı tamam" diye bitiriyorlardı. Yağmurun altında sert plastik koruyucularının yüzeyi tunç gibi parlayan "robocop"lar, her zamanki gibi sabırsız ve tedirgin bir bekleyiş içerisinde görünüyorlardı.
Çadırda yaşıyorlar "Merhaba"mızı şaşkın, şüpheli bir bakışla karşılayıp ayağa kalkmak için kotuk değneğine sarılan Şehmuz Esen, yüzümüzdeki gülümsemenin içtenliğine inanmış olacak ki oturduğu yere yeniden çöküp, aldı selamımızı; "Merhaba yeğenim..." Meraklı bakışlarını daha fazla bekletmeden kendimizi tanıtıp, sorular soruyoruz. "Amca, eyleme destek için mi buradasın? Nereden geldin? Memleket nere? Ne düşünüyorsun savaş hakkında...." Şehmuz Esen kalın sigarasından derin nefesler çekerken sakin bir sesle yanıtlıyor sorularımızı; "Eyleme geldim tabii, taa Torbalı'dan. Biz barış istiyoruz, onun için buradayız." Koltuk değneğini gösterip gülümseyerek göz kırpıyor; "Bu halimizle nasıl savaşırız ki zaten!" Bir süre gruptan yükselen alkış ve slogan seslerine kulak kabartıp yeniden bize dönüyor, gözlerinde bu sefer hüzün ve acı var. "Biz çadırda kalıyoruz, bu kış kıyamette. Tam 15 yıl oldu memleketten geleli. Esas Mardin Mazıdağ, Ariso köyündenim ama, sen Diyarbakır yaz. Korucular köyümüzü yakıp yıktıktan sonra Diyarbakır'a, Balıkbaşı'na göçtük, mecburen. Sonra da Torbalı'ya. Tam 15 yıldır çadırlarda kalıyoruz. 8 çocuğum var. Hanım, ben bir de çoçuklardan üç tanesi aynı çadırda kalıyoruz. Bir rezillik, bir sefalet içindeyiz ki, sorma. Komşularımız da aynı bizim gibiler."
'Aynen böyle yazasın...' Bir köşede Şehmuz Esen'le yaptığımız bu konuşma çevrede bulunan sivil polislerin de ilgisini çekmiş olacak ki, birbirlerine bizi gösteriyorlar. Bunun farkına varan Esen, önce biraz tedirgin olsa da, umarsız bir şekilde elini sallayıp, konuşmasını sürdürüyor: "Memlekette çok eziyet etti korucular bize. Köyümüzde taş üstünde taş bırakmadılar. Biz de kaçıp geldik buralara. Kendimi sürgündeymişim gibi hissediyorum." Soğuk ve yağmurlu İzmir kışının altında yaklaşık yarım saat devam eden eylem alkışlar ve sloganlarla sona ererken, Şehmuz Esen binbir güçlükle koltuk değneğine dayanarak doğruldu. Polisler, kuşatmayı bir an bile bozmadan, en önde "robocoplar" ardından sivil ve resmiler eyleme katılanların meydandan uzaklaşmalarına ısrarlı bir sokulganlıkla eşlik ettiler. Kalabalığın en sonunda, bir adım ardındaki polislerin kızgın solumalarını ensesinde hissederek, topal topal yürümeye çalışan Şehmuz Esen, yanımızdan geçerken "Köyümüzü korucular yaktı. Bunu aynen böyle yazasın, haa..." dedi ve robokopların geniş sırtlarından görünmez olup, gitti...
Evrensel'i Takip Et