24 Şubat 2003 22:00

Barışın romanı YAZILACAKTIR!

Ünlü bir edebiyat eleştirmeni, "Bu savaşın romanı yazılır mı?" başlıklı yazısında, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan komisyonun şu saptamasını alıntılamış: "Savaş, savaşı kaçınılmaz kılmak için bilinçli olarak girişilmiş faaliyetlerin sonucudur." Çok doğru ve bugün tekrar tekrar anımsanması gereken bir saptama. Ama eleştirmenimiz, yazısı boyunca savaşı kaçınılmaz kader gibi göstererek sonunda bugünün savaşları için: "İnsanın görünmediği yerde, yalnızca silahların romanı yazılamaz" yargısına varmış! Romancı ve eleştirmen için zaten "insanın görünmediği yer" oldu dünyamız, öyle mi? Neredeyse savaşın kendisinden daha korkunç bir yargı! İnsanı yok etmeyi gönüllüce üstlenmektir bu! İşte edebiyatta ve sanatta bu tutum, "savaşı kaçınılmaz kılmak için bilinçli olarak girişilmiş faaliyetlerin" çok önemli bir parçası oldu yıllardır. Sözde özgürlük adına sürekli empoze ettikleri formülü anımsayın: "Edebiyat sorumsuzdur." Böylece yalnız kendileri insanı görmemekle yetinmediler, insanı gören eserlerin görünmesini ve insana ulaşmasını engellemek için de kapitalizmin tüm postmodern silahlarını seferber ettiler. Onlara kalsaydı, savaş canavarının "first lady"si Laura Bush, 12 Şubat'ta bir de göstermelik şiir sempozyumunu düzenleyerek, dünyanın gözünü "sanat"la boyayacaktı. Ama bizzat ABD'de onların görmek istemedikleri insan şairler, aynı 12 Şubat'ı, savaşa karşı şiir gününe dönüştürmeyi başardılar işte! Ama buna karşılık hâlâ ABD toplumunun yüzde yetmişi Bush'un savaşını destekliyorsa, bunda "sorumsuz" edebiyatın da büyük sorumluluğu vardır. Laura Bush, savaş karşıtı içerik kazanmasın diye kendi sempozyumunu iptal ederken, Güvenlik Konseyi duvarını kaplayan Picasso'nun ünlü "Guernica" tablosunun üstü de mavi perdeyle kapatılarak "yasaklandı". Guernica bombardımanını yapan Hitler faşizmi ile paralelliğin grotesk bir itirafıdır bu. Oysa, Avrupa Birliği'ne üye ve aday sekiz ülkenin yetkilileri kısa süre önce Bush'un savaşına desteklerini bildirirken gerekçe olarak, ABD'nin dünyayı Hitler faşizminden kurtardığı savını ileri sürmüşlerdi. İkinci Dünya Savaşı'nın dönüm noktasının Smolensk, Stalingrad, Moskova olduğunu bile bile utangaç çocuklar gibi bu ikiyüzlülüğü yaptılar. O dönemde Hitler'e teslim olan ülke yetkilileriyle ne trajik bir benzerlik! Bertolt Brecht'in şu dizeleri, bugün de savaşa karşı "sorumlu" edebiyatın nasıl yapılabileceğine ışık tutmakta: "Savaş onların barışından doğuyor Anayla oğul gibi Oğulun suratında Ananın korkunç çizgileri. Onların savaşı Onların barışından kalanı Öldürür yalnızca." Şairin "onlar" dediği kim? "Bırak aramayı kadın: Bulamazsın! / Kaderi de suçlama boşuna artık! / O seni inleten karanlık belanın / Adı var, yüzü belli, adresi açık." Salt geçmişe mi yönelik bu dizeler? Hayır, o dönem için Brecht'in verdiği açık adres, nasıl kapitalizm ve onun öz çocuğu faşizm idiyse, bugün de asla Irak'la doymayacağı besbelli olan insanlık düşmanı "karanlık bela", bir süredir "dünyanın artık değişmez ideal düzeni" olduğunu yutturmaya çalışırken, çok erken çıkmaza giren "global" kapitalizmin, bu kez dünya faşizmine dönüşmüş canavarıdır. Rumsfeld, Cheney, Wolfowitz, Perle takımının daha 1992'de ABD'nin "teatral savaşlar yoluyla" dünyaya egemen olması için "yeni Amerikan yüzyılı projesi"ni hazırladıkları biliniyor. Brecht, Hitler'in fotoğrafı üstüne şu dizeleri boşuna yazmamış: "Az kaldı dünyayı yönetecekti bu. Halklar onun üstesinden geldi. Ama sevinmeyin hemen, çünkü onu: Doğuran karın bugün hâlâ verimli." Ve doğdu işte! O dönem "az kaldı dünyayı yönetecekti bu" denilenin bugünkü versiyonu, şimdi savaşlar yoluyla dünyayı yönetmek peşinde. Ve "halklar", bunun da üstesinden gelmek zorundadır, çünkü, şimdilik Afganistan'ın, Irak'ın uzağında olduğu için kendini güvende sananlar için de, yani tüm insanlık için ölüm kalım sorunudur bu. ABD'deki ve Avrupa'nın o sekiz ülkesindeki, İsrail'deki savaş karşıtlarıyla dayanışma için de halklar, bu savaşı önlemek, durdurmak zorunda. Demek ki, hepimiz herkes, tüm insanlar, kendi güçlerini küçümsemeksizin, kendi ellerindeki araçlarla bu mücadeleye katılmalı ve insanlığı bu barış mücadelesine yöneltmelidir. Dolayısıyla "her zaman insanı gören" gerçek sanat ve edebiyat da -çok geciktirilmiş olsa bile- artık "sorumluluğunu" görmeli ve kendi aracını, yani eserlerini bu mücadeleye seferber etmelidir. Bu, sanatın kendini yeniden keşfetmesi için de bir zorunluluktur üstelik. Kısacası: Asıl kaçınılmaz olan, savaş değil, savaşın mutlaka önlenmesidir, nerede olursa olsun savaşın durdurulmasıdır kaçınılmaz olan ve savaş suçlarının, bu kez geçmişteki Nürnberg Mahkemesi gibi temeldeki asıl suçluları kollayarak değil, gerçekten barışı sağlamak için tüm gerçek suçlulara yönelerek insanlık yargısı önüne getirilmesidir. Aksi halde, yirmi birinci yüzyıl, insan soyunun, insanı görmeyen şirketler uğruna hep birlikte çürüme, hatta yok olma yüzyılı olacaktır. Dünyanın her yerinden gelip bu konferansa katılan sevgili konuklarımızı dinlerken ve gerek dünya ülkelerindeki, gerekse kendi ülkemdeki savaş karşıtı halk dinamiklerini heyecanla izlerken, umutsuz olmak için hiçbir neden yok, diye düşünüyorum. İnsanlık bu kez, savaş çığırtkanlarına hizmet için içi boş satırlarla oyalayan değil, barış mücadelesinin sanatını yükselten kendi romanını yazacaktır yine!
*Yılmaz Onay'ın Uluslararası Barış Konferansı'na sunduğu bildiridir.

Evrensel'i Takip Et