11 Şubat 2003 22:00

Duvarlar aşılıyor

Tiyatronun içinde bulunduğu krizin, "medyatik" isimlerce tartışıldığı günlerin üzerinden çok geçmedi. Aynı insanları, aynı oyunlarda izlemekten sıkıldığını söylüyordu birileri! Önceki akşam Taksim Sahnesi'nde bu tartışmanın "taraf"ları da, "gündemi" de yoktu. Yaşamı boyunca tiyatroya gitme şansı bulamamış mahpuslar vardı sahnede. "Oynanmaktan gına gelmiş" oyun metinlerini değil, kendi yaşamlarına dair bir oyunu Orhan Kemal'in "72. Koğuş"unu sahneliyorlardı. Kendisi de cezaevlerinde yıllarını geçirmek zorunda kalmış olan yazar Orhan Kemal, bu eserinde, İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir cezaevinde mahpuslar arasında yaşananları, yoksulluğu, "insanın insana hükmetme" kavgasını anlatıyor. Aç ve soğukta geçen günler geceler, ajanslarda savaş haberleri ve cezaevinde "unutulmuş" Adem babalar ve insan olma mücadelesi... Bizi öldürürler mi? Çanakkale Açık Cezaevi Tiyatro Grubu, çalışmaya üç ay önce başlamış. Daha önce de tiyatroyla ilgilenmiş Hacı Bekir Güley'in önerisi, Cezaevi Müdürü Sedat Karaca ve Başsavcı Abdülkadir İlhan'ın desteği ile başlayan süreç, onları İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Taksim Sahnesi'ne kadar getirdi. Bu arada, cezaevindeki diğer mahpuslar, ilkokul öğrencileri, üniversiteliler, mahpus yakınları ve Çanakkale halkı da onları izleme fırsatı yakaladılar. Cezaevi müdürüne oyun öncesi "Bu katiller bizi öldürür mü?" diye soran çocuklar, oyun sonrası ayakta alkışladılar, boyunlarına sarıldılar. "Çanakkale'de kültür sanat ortamı yetersiz" yakınmalarını aşan üniversiteliler, cezaevinde mayıs ayında sahnelenmesi planlanan "Murtaza" adlı müzikal oyunda mahpuslarla birlikte oynayacaklar.

Kelepçe utancı Cezaevi Psikoloğu Rasi Boy, daha önce de cezaevinde tiyatro yapılmasına önayak olmuş bir isim. 1986 yılında yine Çanakkale'de, siyasi mahpuslarla Bertolt Brecht'in "Galileo Galilei" adlı oyununu sahnelemişler. O zaman raporlarında bu tür faaliyetlerin olumlu sonuçlarını yazdığını, ama dikkate alınmadığını söylüyor. Çanakkale Açık Cezaevi'nde moral gecesinde oynanan skeçlerin ardından işi daha ciddi ele aldıklarını ve mahpusların gece gündüz prova yaparak oyunu çıkardıklarını anlatıyor Rasi Boy. Tiyatronun mahpuslar arasında birlikte hareket etme, saygı, dayanışma duygularını geliştirdiğini belirterek, ekliyor: "Bu duygular bundan sonraki hayatlarında da güven içinde olmalarını sağlayacak." Oyunun yönetmen yardımcısı Hacı Bekir Güley, 38 gün sonra tahliye olacak. Konservatuvar mezunu olan Güley, mahpusa yaklaşımı eleştiriyor. "Siz elleri kelepçeli insana, nasıl bakıldığını gördünüz mü? Ben sırf bu yüzden hastaneye gidemedim, mide kanaması geçirdim" diyor.

Güvenlik ve güncellik Bu eleştiri, hemen herkesin ortak kanısı. Cezaevi Müdürü Sedat Karaca da, mahpusların filmlerin, televizyonun, medyanın etkisi ile toplumun korktuğu, giderek unuttuğu bir kesim olduğuna dikkat çekiyor ve "Bu ülkeyi yönetenler bile cezaevinden çıktı?" diyor. Oyunun yönetmenliğini de, Hacı Bekir Güley ile birlikte üstlenen Cezaevi Müdürü Karaca, 25 yıldır ülkenin değişik cezaevlerinde yöneticilik yapmış bir isim. Başta "güvenlik" ve "hakimiyet" olmak üzere cezaevlerindeki sorunların çoğunun son dönemlerde çözüldüğü savunuyor. İç Tüzük'te yer aldığı halde bugüne dek çok nadir yaşama geçirilen tiyatro gibi kültürel etkinliklerin son dönemlerde yoğunlaşmasını da buna bağlıyor. "72. Koğuş" adlı romanda anlatılan türden olayların bugün bulunduğu cezaevlerinde yaşanmadığını ısrarla savunuyor. Oysa, oyunun en komik karakteri "Başefendi"nin elinde copu ile "Devletin size verdiği ekmek haramdır. Gazyağı döküp, hepinizi yakacağım, hepinizi..." diye bağırdığı sahne, komik olduğu kadar düşündürücü. Orhan Kemal'in 1941 yılında yaptığı, ama 12 Eylül'ün "Asmayalım da besleyelim mi?" zihniyetinden 19 Aralık 2000'de onlarca mahkûmun öldürüldüğü, yakıldığı cezaevi operasyonuna uzanan bir eleştiri bu. Sahneye çıkan mahpusların ortak amacı, var olduklarını hatırlatmak ve olanak sağlandığında pek çok şey başarabileceklerini kanıtlamak. "72. Koğuş" ile bu yolda önemli bir adım attıklarının farkındalar. Bayrampaşa Cezaevi'nde "Misafir"i sahneleyip, tahliye sonrası da tiyatro çalışmasını sürdüren eski mahpuslar gibi, pek çoğunun kafasında "Acaba tiyatroyu sürdürebilir miyim?" sorusu var. Elbette, sorunun yanıtı da "olanak sağlanması" ile ile ilgili...

Projelerde salon yok 20 yılı aşkın zamandır cezaevinde tiyatro yapılması için uğraşan Devlet Tiyatrosu sanatçısı Turgay Tanülkü, bu işin artık "iyi niyetli" girişimlerin ötesine geçmesi gerektiğini vurguluyor. "Cezaevinde tiyatro gibi etkinlikler kurumsallaşmalı. Yasalarla kalıcılaştırılmalı" diyen Tanülkü, bu açıdan önemli bir noktaya dikkat çekiyor: "1960'lı yıllarda yapılan bütün cezaevi projelerinde tiyatro salonu var. Ama bugün yapılan cezaevlerinin projelerinde tiyatro salonuna yer verilmiyor.". Örneğin; Kartal Cezaevi'nde "Yasalar ve İnsanlar" adlı oyun üzerinde çalışan ve aralarında devrimci tutuklular ile Mehmet Ali Ağca'nın da bulunduğu mahpuslara, şimdi salon yapılmaya çalışılıyor.

Festival müjdesi Son birkaç yılda bu açıdan görülen ilerlemenin, yönetici değişiklikleri ile askıya alınmaması için Turgay Tanülkü'nün dikkat çektiği düzenlemeler acil bir ihtiyaç. 6 ayrı cezaevinde tiyatro çalışmalarını sürdüren; ayrıca engelliler ve sokak çocukları ile Bilgi Üniversitesi'nde tiyatro çalışmaları yapan Turgay Tanülkü, önümüzdeki aylarda düzenlenecek bir festivalin de müjdesini veriyor. Bursa Kapalı Cezaevi "Kadınlar/Kaneviçe", Kartal F Tipi Cezaevi "Yasalar ve İnsanlar", Bayrampaşa Cezaevi "Sarıpınar 1914", Foça Kapalı Cezaevi "Duvar" adlı oyunlara hazırlanıyor. Bayrampaşa Cezaevi Tiyatrosu'nun "eski" sanatçıları yeni bir oyun hazırlığında. İstanbul'da çalışan sokak çocukları ve engelli tiyatroları da bu festivale dahil olacak. Mersin ve Adana'da da benzer çalışmalar var. Hatta, Fransa ve Almanya'dan da hem sokak çocukları, hem mahpuslar sahne tozu yutmaya hazırlanıyorlar.

Duvar iki yönlü aşılıyor Bir aksilik, yasal pürüz vs.. çıkmazsa, önümüzdeki bahar aylarında İstanbul çok hareketli ve farklı bir tiyatro festivaline evsahipliği yapacağı çok açık. Pek çok kişi ve kurum için de önemli dersler içeren bir çaba bu. Tiyatronun duvarları aşması, tek yönlü değil. İçeriyi değiştirdiği kadar, dışarıya da önemli bir mesaj veriyor. Bazı "anlı şanlı" kurumların "Firar olur, olay çıkar" kaygısıyla salon vermek istemediği cezaevi tiyatroları, "içinde bulunduğu kriz" tartışılan tiyatro sanatını en zor bilinen alanda yoktan var ediyorlar. Bir kere oyun sahneleyen cezaevi, ertesi yıla kalmadan yeni oyun üzerinde çalışmaya başlıyor. Neredeyse, düzenli oyun çıkaran "kalıcı tiyatro kurumları"na evriliyorlar. Bu olumlu değişimi, bu anlamlı mesajı üzerine alan olur mu acaba?

Evrensel'i Takip Et