13 Ocak 2003 22:00

Fasit Daire, Bir filmin anatomisi

Film, bir anti-kahraman olarak oldukça başarılı bir portre çizen orta yaşlı bir adamın, JFK havaalanında, bir banka zincirlenmesiyle açılır. Takvimler 15 Nisan 2001'i göstermektedir. Anti-kahramanımızın suçu, bir İranlı olarak aktarmalı bir uçak seferiyle birkaç saatliğine ABD topraklarına girdiği halde, bunu yetkililere bildirmeyip göçmenlerin ve 'teroristlerin' bitmek tükenmek bilmez dertleriyle uğraşan göçmen bürosunda parmak izinin alınması, fotoğrafının çekilmesi gibi basit bürokratik işlemlerin yapılmasını büyük bir kibirlilikle engellemesidir. Sürekli ünlü bir yönetmen olduğunu, ertesi gün önemli bir festivale katılıp ödül alacağını söyleyerek, sadece görevlerini yapan memurların canını sıksa da, on saatlik prangalı mahkumiyeti sırasında kıymetbilir yetkililer bir iki defa tuvalete gitmesine bile izin vermişlerdir. Ayağını her kıpırdattığında kelepçesinin biraz daha sıkılaştığını farkeden kahramanımız nihayet uslu uslu oturup görevlilerin hakkında işlem yapmasını beklemeye karar verir. Bu arada kendisine kalan boş zamandan istifade edip bir tür iç hesaplaşmaya girişir. Kamera, kahramanımızın asi ve siyah kafasına doğru yaklaşır.

Zehir engellendi! Bu kafkaesk açılıştan sonra bir flashback'le üç yıl öncesine döneriz. Daha önce çocuklar hakkında sevimli filmler çeken kahramanımız hiçbir ciddi engellemeyle karşılaşmadan gül gibi geçinip gitmekteyken bu kez tehlikeli bir film projesine girişmiş, neyse ki Resalet-i İrşad (Kültür Bakanlığı) bünyesindeki Gösterim İzin Kurulunun basiretli yetkilileri filme gösterim izni vermeyerek birlik ve beraberliğe en çok muhtaç oldukları bu dönemde kadınlara kötü örnek olabilecek bir filmin halkın zehirlemesinin önüne geçmişlerdir. Ancak bu arada sansasyon yaratmaya meraklı bir gazeteci, bir an için kutsal mesleğinin gerektirdiği sorumluluğu unutarak bu olayı araştırmaya başlar. Kısa süre içinde yasaklı film manşetlere taşınır ve yetkililer geri adım atmak zorunda kalırlar. Bir masa etrafında buluşan yetkililer ve kahramanımız şiddetli bir pazarlığa girişirler. Batılı bir filmde oldukça gerilimli bir sekansta pazarlığı yürüten tarafların stresini yoğun sigara dumanı ve gevşetilen kravatlarla anlatmak mümkündür. Ancak bu sekans, klişelere kaçılmadan gerçekçi bir biçimde kotarılır. Zaten oralarda kimse kravat takmamaktadır.

On sekiz dakika Pazarlığın tüm gerilimine rağmen hakim yaka gömleklerin yakaları ise zinhar gevşetilmez. Yetkililerin tüm istediği, ülkede hiç olmadık şeyleri, bir fahişenin tutuklanışını ve fakir bir annenin iki yaşındaki çocuğunu bir cami avlusuna değil de lüks bir otelin önüne bırakmaya yeltendiği filmin son on sekiz dakikasının kesilmesidir. Ancak kahramanımız, bu kadarcık özveriye bile yanaşmamaktadır. "Filmin bir saniyesinin bile kesilmesine izin vermeyeceğim" diye bağırmaktadır asabi kahramanımız. Nihayet görüşmeler tıkanır ve yetkililer büyük bir hatanın eşiğinden dönerler. Film yasaklanmıştır. Bir yetkilinin, öykünün yan karakterlerinden olan sinemayla ilgili bir tez yazmak için ülkeye gelen genç ve patavatsız yabancı öğrenciyle yaptığı röportaj sırasında, filmin senaryosunun muhalif olmasına rağmen sansürlenmeyebileceğini ancak işin içinde öykünün anti kahramanın olmasının bu duruma yol açtığını öğreniriz. Açıkcası bu sahne fazlasıyla yapaydır. Yabancı öğrenci çok klişe bir tip olarak çizilmiştir. (Kabarık saçlı, zayıf, gözlüklü, sakar, heyecanlı ve patavatsız) Seyircinin bu şekilde bilgilendirilmesi bir senaryo hatasıdır. Filme geri dönelim, yani filmin yasaklanması kişisel bir durumdur. Galiba, kahramanımızın zararsız gibi duran çocuklarla ilgili önceki filmleri de gizli, tehlikeli mesajlar içermektedir. Yetkilinin patavatsız öğrenciye, kahramanın "Ayna" ve "Beyaz Balon" adlı filmlerinin isimlerini verdiğine şahit oluruz. Böylece, kahramanın sırrı büyük ölçüde ortaya çıkar. Yine de ülke içinde yasaklanan bu tehlikeli film otuzdan fazla ülkede gösterime girer. Hatta kahramanla işbirliği yapan yabancılar, Venedik film festivalinde yönetmene en iyi film ödülü vererek onu cesaretlendirirler. Hatta ülkemizde de kahramanın kötü niyetlerini ustalıkla gizlediği "Ayna" filmi 1998 yılında İstanbul film festivalinde altın lale ödülü almıştır.

Ortadoğulu Ancak kibirli kahramanımızın gösterişli günleri sona ermiştir. Öykü içinde bir daire çizer ve tekrar JFK havaalanına döneriz. Nihayet, ABD'li yetkililer anti-kahramanımıza hakettiği gibi davranmış, gizli emellere sahip birileri tarafından yüreklendirilen ve iyice çekilmez bir kibirle fütursuzca o ülke senin bu ülke benim diyerek kimbilir hangi komplo teorisini uygulamaya koymak üzere çıktığı gezilerden birinde kendisine haddini bildirmişlerdir. Evet, önceki dönemlerde kendisiyle işbirliği yapan bir avuç Amerikalı sözde aydının girişimleriyle anti-kahraman daha önce birkaç kez Amerikan topraklarına girmemiş değildir ancak şimdi iktidarda gösterişli kemeriyle western filmlerinin kötülere karşı amansız mücadelelerini sürdüren iyi kalpli kasaba şeriflerini andıran George W. Bush iktidarında kötü olduğu her halinden belli olan (öyküde kahramanın esmer ve Ortadoğulu görünümü vurgulanmaktadır) kahramana, sözde aydınların girişimleriyle ayrıcalık yapılması devri sona ermiştir. İşbirlikçi sözde aydınların tüm girişimleri sonuçsuz kalır ve bu kez Latin Amerika'daki taraftarlarıyla buluşmaya niyetlenen kahramanın yeni hedefine doğru uçuşuna devam etmesine izin verilmez.

Film içindeki film Ancak öykü, açık bir sona sahiptir. Son anda ortaya çıkan, vatanını sevmeyen ve ülkesinin kötülere karşı yürüttüğü iyilik savaşının önemini kavrayamayan bir bilim adamı ortaya çıkar. Bilirkişi olarak kahramanın bir yönetmen olduğunu, dahası kötü niyetlerine dair hiçbir delilin olmadığını ileri sürer. Yetkililer delil yetersizliğinden kahramanı tutuklayamazlar. İyi adamların elleri yine kanunlar yüzünden bağlı kalmış, kötüler kurtulmuştur. Kahraman, yeni hedefi olan Latin Amerika'ya değil ama, ABD'den önce uğradığı Hong-kong şehrine giden bir uçağa bindirilip ülkeden kovulur. Kuşkusuz bu belirsiz son, öykünün devamının geleceğini haber vermektedir. Peki, bu film içindeki film neyi anlatmaktadır? Taşıdığı gizli mesajlar nelerdir? Filme adını veren "Daire" ne gibi gizli anlamlar taşımaktadır? Kahramanımız (öyküdeki adı Cafer Panehi) bu kez neyin peşindedir? Kod adları Nergis, Arzu, Serap ve Peri olan İranlı kadınların içinde debelendiği fasit dairenin öyküsü ne yazık ki şimdi ülkemizin sinema salonlarında gösterime girmiştir. 1998'de Panehi'ye ödül veren lobi faaliyetlerini sürdürmektedir. Yetkililer bu ibret verici durumdan vazife çıkarmayı bilmeli, bu filmi yakın takibe almalı, dahası kötülere karşı savaşta iyilerin safında yerini almayı bilmelidirler!

Evrensel'i Takip Et