10 Ocak 2003 22:00

Adalı'nın bilinmeyen dünyası

"… İçinize hiç bilmediğiniz bir İstanbul semtinin akşamı kaplarken ve evinin önünde oturup cigara içen göz kapakları kirpiksiz ve kıpkırmızı ihtiyar bir adamı hayranlıkla, sevgi ile, saygı ile andınız mı? Hiç içinize taş gibi, ağır bir su gibi bir sevgi oturdu mu? Oturmamışsa Allah aşkına vazgeçin şu yazımı okumaktan." Modern öyküyü Türk edebiyatına kazandıran Sait Faik Abasıyanık'la ilgili söylenecek çok şey var aslında. Tabii bir de henüz söylenmemiş olanlar… İşte tüm bunlar bir sergide toplandı. Galatasaray'daki Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi Sergi Salonu'nda devam eden serginin adı; "Bir Usta Bir Dünya Sait Faik Abasıyanık Arşiv Sergisi" Yaklaşık bir yıldan bu yana yürütülen kapsamlı bir araştırmanın ürünü olduğunu öğrendiğimiz serginin belkemiğini, yazarın Burgazada'daki müzesinden getirilen malzemeler oluşturuyor. Neler yok ki; olta takımı, yengeç avlamakta kullandığı sepeti, Ara Güler'in fotoğrafındaki keten şapkası, postalları, doktor raporları, pasaportu, gözlükleri, kurşun kalemle defter sayfalarına yazdığı "okunmamış" metinleri, fotoğrafları… Yazdığı her satırın, hayatın içinden çıktığını gösteren belgeler bunlar.

Yalnızlığın yarattığı insan Onun iç dünyasına girdikçe, yalnızlığın yarattığı bir insanla karşılaşıyoruz aynı zamanda. "Başının altındaki iki yastıktan birini çekip alıyor, onun ayak ucuna koyuyorum. Oraya da ben kıvrılıp yatıyorum. Ellerim büyüyor, büyüyor, büyüyor." Ve hayatındaki tek insanla; "Büyükanam, yahut anam; ellerimi. Soğumuş elleri içine alırlardı. 'yok bir şey yavrum, yok bir şey! Bak benim ellerimde ellerin' derlerdi." Metinleri okudukça adadaki yaşamın, onu her gün yeniden yarattığını anlıyoruz; "…kararım kati idi. Bütün paramı bu oltaya harcamıştım. Balık tutacak, satacak, akşamları sattığım balığın parasıyla içecektim. Sabahleyin erkenden balığa. Akşam şişem cebimde balığa. Ben bir yazıcı idim. Yazı yazmak canım istemiyordu." Öylesine Burgazlı'ydı ki, balıkçılar ve balıklar en yakın dostlarıydı. Sergide kendisine imzalanan ve kendisinin tanınmış edebiyatçılara imzalayıp verdiği kitap kapaklarını da görme imkânı buluyoruz. Yazı bile yazmayacaktım! Onu küçücük ve samimi dünyasından çıkan çarpıcı metinler; tüm insanlığıyla bir "insan" vardı dedirtiyor. Küçük, sıradan, emekçi insan, dikkati çekmeyen ama içli, gamlı ya da neşeli insan. O büyük bir anlatı kurucusu olarak defter sayfalarına, kurşunkalemle yazarmış insanın ve doğanın halini; "…söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet, neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemimi yonttum. Yonttuktan sonra tutum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım." Sait Faik, hâlâ yazıyor gelecek kuşaklara…

Evrensel'i Takip Et