7 Ocak 2003 22:00
Ağlatanlar utansın!
GÜNÜN YAZILARI
YÖK'ün zulmü yüzünden Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu önünde gözyaşlarına hakim olamayan Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Muazzez Karakaya'nın bilim üretmesine izin verilmiyor. Çok sayıda araştırmaya imza atan Karakaya ne derslere girebiliyor ne araştırma yapabiliyor. Karakaya, başına gelenleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmeye hazırlanıyor.
Görüşleri ve evliliği nedeniyle kendi üniversitesinde başına gelmedik kalmayan Karakaya, YÖK'ün verdiği cezalara karşı açtığı davaların hepsini kazanmasına rağmen baskılar bitmiyor.
Fark edince 'uyardılar' Karakaya yaşadıklarına isyan ederek, başına gelenlerin tek nedeninin farklı bir fikre tahammül edememezlik olduğuna dikkat çekti. Aşırı yetki ve denetimsizliğin üniversiteleri bu noktaya getirdiğine işaret eden Karakaya, "Aslında her şey 1993 yılında başladı. Düşüncelerimi, görüşlerimi anlayan üniversite yönetimi, o zaman 'burada farklı düşünürsen, dışlanırsın, ezilirsin' şeklinde uyardı. Evliliğim neden gibi gösterildi. Ama gerçek sorun bu değil. 1993'te yine tüm şartları karşılamama rağmen doçentlik atamam yapılmadı" dedi. Karakaya, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ne sürüldükten sonra açtığı davayı kazanarak eski görevine döndüğünü aktararak, geri döndükten sonra ne derslere girmesine ne de araştırma yapılmasına izin verilmediğini söyledi. TÜBİTAK'tan proje hakkı kazanan Karakaya'nın, bu projeyi yapmasına da izin verilmedi. Özlük haklarının elinden alınmaya çalışıldığını ifade eden Karakaya, öğrencilerinin odasına gelmemesi için tehdit edildiğini aktardı. Karakaya, bölümde tecrit edildiğini de belirterek, "Ben bilim üretmek istiyorum. Bir tek bana değil, bu ülkeye zarar veriyorlar" diye konuştu.
'Asılsan bir şey yapılmaz' Dekanın oda vermemesi ve derslere girmesine engel olması üzerine Cumhuriyet Savcılığı'na başvurduğunu ifade eden Karakaya, Savcılığın dekanın görevini kötüye kullandığını belirlediğini anlattı. Karakaya, bunun üzerine dekanın hakkında çete oluşturmak suçundan Adana DGM'ye dilekçe verdiğini aktararak, bunun da sonuçsuz kaldığını söyledi. Hakkını aramak için her yolu denediğini dile getiren Karakaya, sorunu çözmesi için YÖK'ten biriyle konuştuğunu, konuştuğu kişinin, "Rektör'ün, Kemal Gürüz'ün yakını olduğunu" anlatarak, "Siz orada asılsanız bile bir şey yapılmaz" dediğine dikkat çekti. Karakaya, çalışmaktan ve ilkeli olmaktan başka bir suçu olmadığını vurgulayarak, "Eğer bir suçum varsa zaten ben istifa etmeye hazırım" dedi. Üniversitede hiçbir uluslararası makalesi olmayan insanların profesör yapıldığını dile getiren Karakaya, "Ben 8 yıldır her koşulum tamam olmasına rağmen olamıyorum. Bu nasıl bilimsellik?" diye sordu. Karakaya, dekan tarafından vatan haini olarak bile gösterildiğini anlatarak, "Ben hayvanları çok severim ama, bu kadar hizmete rağmen bu ülkede hayvanlar kadar bile değerim yok. Kelleni koparacağız tehditleri alıyorum. Ama mücadele etmeye devam edeceğim" dedi.
Bu kadar emek boşa mı? Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Bölümü mezunu olan Karakaya, 1984 yılında Hacettepe Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. İngiltere'de, İtalya'da, NATO'da ve Marmara Araştırma Enstitüsü'nde kurslar gören Karakaya, sürüldüğü Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde görev yaptığı süre içinde Dekan Yardımcılığı görevini de yürüttü. Aynı üniversitede fakülte yönetim kurulunda yer alan Karakaya, çok sayıda ulusal ve uluslararası derneğe üye. 8 yayını uluslararası dergilerde yayımlanan Karakaya, 11 ulusal ve uluslararası projede görev yaptı. 32 araştırmaya imza atan Karakaya'nın, bu araştırmalarının çoğu uluslararası konferanslarda, sempozyumlarda sunuldu. Karakaya, çok sayıda ulusal dergide yayın kurulu üyeliği ve hakemlik yapıyor.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Tırnaklarını kanatarak
ısınımaya çalışıyorlar Ubeydullah Hakan Van'ın yoğun göç alan Düzyol ve Şahbağı mahallelerinde yaşayanlar, otomobil sanayisindeki filtre, yağ, kaporta atıklarından ya da yaz mevsiminden başlayan ağaç kabuklarını yakarak ısınmaya çalışıyor. Şahbağı ve Düzyol mahallerindeki sorunlar, yaz ve kış demeden yılın 12 ayı devam ediyor. İki mahallenin su, elektrik, eğitim gibi sorunlarına kış aylarında yakacak sıkıntısı da ekleniyor. Isınmak için odun veya kömür alamayan aileler, oto sanayide filtre, kaporta, naylon, lastik, kullanılmış yağ gibi araç atıklarının arayışına giriyor. DİHA'ya konuşan 45 yaşındaki Fahrettin Kutpınar, kış mevsimi boyunca yakacağını lastik ve araba parçalarından sağladığını belirterek, "Yazın ancak ekmeğimi çıkartıyorum. Kış için kömür alacak para bulamayınca mecburen hamal arabamı alıp, oto sanayiye gidiyorum ve oradaki atıkları toplayıp akşam ısınmak için evde getiriyorum" diye konuştu. Atık yakarken çocukların zehirlenmesinden korktuğunu dile getiren Kutpınar, "Akşam sobaya attığımız naylon ve lastik parçaları aşırı duman yapıyor en ufak bir sızmada hepimiz zehirlenebiliriz" dedi. Sanayi atıklarının yanı sıra, ağaç kabukları da yakacak olarak kullanılıyor. Özellikle kadınlar, yaz aylarından itibaren ağaç kabuklarını soyarak yakacak temin etmeye çalışıyor. Kocası işsiz olan ve 8 kız çocuğuna bakmak zorunda kalan ev hanımı Garip Taç, yaz aylarında Marangozlar Sitesi'nde ağaç kabuklarını soymak zorunda kaldıklarını belirterek, "Biz Şahbağı Mahallesi'ndeki kadınlar, kışlık yakacak için ağaçların kabuklarını soyuyoruz. Çoğu zaman tırnaklarımızdan kan akıyor. Bazen soyduğumuz kabukların yarısını marangozculara vermek zorunda kalıyoruz. Başka çaremiz yok. Bizim devlette hiç mi hakkımız yok?" diye konuştu. (DİHA)
Fark edince 'uyardılar' Karakaya yaşadıklarına isyan ederek, başına gelenlerin tek nedeninin farklı bir fikre tahammül edememezlik olduğuna dikkat çekti. Aşırı yetki ve denetimsizliğin üniversiteleri bu noktaya getirdiğine işaret eden Karakaya, "Aslında her şey 1993 yılında başladı. Düşüncelerimi, görüşlerimi anlayan üniversite yönetimi, o zaman 'burada farklı düşünürsen, dışlanırsın, ezilirsin' şeklinde uyardı. Evliliğim neden gibi gösterildi. Ama gerçek sorun bu değil. 1993'te yine tüm şartları karşılamama rağmen doçentlik atamam yapılmadı" dedi. Karakaya, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ne sürüldükten sonra açtığı davayı kazanarak eski görevine döndüğünü aktararak, geri döndükten sonra ne derslere girmesine ne de araştırma yapılmasına izin verilmediğini söyledi. TÜBİTAK'tan proje hakkı kazanan Karakaya'nın, bu projeyi yapmasına da izin verilmedi. Özlük haklarının elinden alınmaya çalışıldığını ifade eden Karakaya, öğrencilerinin odasına gelmemesi için tehdit edildiğini aktardı. Karakaya, bölümde tecrit edildiğini de belirterek, "Ben bilim üretmek istiyorum. Bir tek bana değil, bu ülkeye zarar veriyorlar" diye konuştu.
'Asılsan bir şey yapılmaz' Dekanın oda vermemesi ve derslere girmesine engel olması üzerine Cumhuriyet Savcılığı'na başvurduğunu ifade eden Karakaya, Savcılığın dekanın görevini kötüye kullandığını belirlediğini anlattı. Karakaya, bunun üzerine dekanın hakkında çete oluşturmak suçundan Adana DGM'ye dilekçe verdiğini aktararak, bunun da sonuçsuz kaldığını söyledi. Hakkını aramak için her yolu denediğini dile getiren Karakaya, sorunu çözmesi için YÖK'ten biriyle konuştuğunu, konuştuğu kişinin, "Rektör'ün, Kemal Gürüz'ün yakını olduğunu" anlatarak, "Siz orada asılsanız bile bir şey yapılmaz" dediğine dikkat çekti. Karakaya, çalışmaktan ve ilkeli olmaktan başka bir suçu olmadığını vurgulayarak, "Eğer bir suçum varsa zaten ben istifa etmeye hazırım" dedi. Üniversitede hiçbir uluslararası makalesi olmayan insanların profesör yapıldığını dile getiren Karakaya, "Ben 8 yıldır her koşulum tamam olmasına rağmen olamıyorum. Bu nasıl bilimsellik?" diye sordu. Karakaya, dekan tarafından vatan haini olarak bile gösterildiğini anlatarak, "Ben hayvanları çok severim ama, bu kadar hizmete rağmen bu ülkede hayvanlar kadar bile değerim yok. Kelleni koparacağız tehditleri alıyorum. Ama mücadele etmeye devam edeceğim" dedi.
Bu kadar emek boşa mı? Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Bölümü mezunu olan Karakaya, 1984 yılında Hacettepe Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. İngiltere'de, İtalya'da, NATO'da ve Marmara Araştırma Enstitüsü'nde kurslar gören Karakaya, sürüldüğü Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde görev yaptığı süre içinde Dekan Yardımcılığı görevini de yürüttü. Aynı üniversitede fakülte yönetim kurulunda yer alan Karakaya, çok sayıda ulusal ve uluslararası derneğe üye. 8 yayını uluslararası dergilerde yayımlanan Karakaya, 11 ulusal ve uluslararası projede görev yaptı. 32 araştırmaya imza atan Karakaya'nın, bu araştırmalarının çoğu uluslararası konferanslarda, sempozyumlarda sunuldu. Karakaya, çok sayıda ulusal dergide yayın kurulu üyeliği ve hakemlik yapıyor.
src=/resim/b1.gif width=5>



Tırnaklarını kanatarak
ısınımaya çalışıyorlar Ubeydullah Hakan Van'ın yoğun göç alan Düzyol ve Şahbağı mahallelerinde yaşayanlar, otomobil sanayisindeki filtre, yağ, kaporta atıklarından ya da yaz mevsiminden başlayan ağaç kabuklarını yakarak ısınmaya çalışıyor. Şahbağı ve Düzyol mahallerindeki sorunlar, yaz ve kış demeden yılın 12 ayı devam ediyor. İki mahallenin su, elektrik, eğitim gibi sorunlarına kış aylarında yakacak sıkıntısı da ekleniyor. Isınmak için odun veya kömür alamayan aileler, oto sanayide filtre, kaporta, naylon, lastik, kullanılmış yağ gibi araç atıklarının arayışına giriyor. DİHA'ya konuşan 45 yaşındaki Fahrettin Kutpınar, kış mevsimi boyunca yakacağını lastik ve araba parçalarından sağladığını belirterek, "Yazın ancak ekmeğimi çıkartıyorum. Kış için kömür alacak para bulamayınca mecburen hamal arabamı alıp, oto sanayiye gidiyorum ve oradaki atıkları toplayıp akşam ısınmak için evde getiriyorum" diye konuştu. Atık yakarken çocukların zehirlenmesinden korktuğunu dile getiren Kutpınar, "Akşam sobaya attığımız naylon ve lastik parçaları aşırı duman yapıyor en ufak bir sızmada hepimiz zehirlenebiliriz" dedi. Sanayi atıklarının yanı sıra, ağaç kabukları da yakacak olarak kullanılıyor. Özellikle kadınlar, yaz aylarından itibaren ağaç kabuklarını soyarak yakacak temin etmeye çalışıyor. Kocası işsiz olan ve 8 kız çocuğuna bakmak zorunda kalan ev hanımı Garip Taç, yaz aylarında Marangozlar Sitesi'nde ağaç kabuklarını soymak zorunda kaldıklarını belirterek, "Biz Şahbağı Mahallesi'ndeki kadınlar, kışlık yakacak için ağaçların kabuklarını soyuyoruz. Çoğu zaman tırnaklarımızdan kan akıyor. Bazen soyduğumuz kabukların yarısını marangozculara vermek zorunda kalıyoruz. Başka çaremiz yok. Bizim devlette hiç mi hakkımız yok?" diye konuştu. (DİHA)
Evrensel'i Takip Et