7 Aralık 2002 22:00
26 yıl sonra yeniden sahnede
GÜNÜN YAZILARI
Sanatçı Sadık Gürbüz, uzun bir aradan sonra geçtiğimiz ağustos ayında "Yine O Sevda" isimli albümle dinleyicileriyle buluştu. Yaklaşık 30 yıldır müzikle uğraşan sanatçı, bugünlerde İstanbul Şehir Tiyatroları'nın "Düğün ya da Davul" isimli oyununun özgün müziğini yapıyor ve oyundaki "Yakımcı" rolünü oynuyor.
1976 yılında görevli olduğu Şehir Tiyatroları'nda aynı rolü oynayan sanatçı, geleneksel Türk tiyatrosunda halk müziğinin kullanılmasıyla ilgili görüşlerini ve türkü güncesini anlattı.
26 yıl önce siyasi nedenlerle işine son verilen İstanbul Şehir Tiyatroları'na geri dönmeyip müziği seçen Gürbüz, radyo ve televizyonun da etkisiyle, halk kültürünü savunanların artık bir kenara itildiğini belirtiyor. Sanatçı, halk müziğini modern tekniklerle de buluşturmak, müziği tek seslillikten kurtarılıp modern tekniklere açmak amacıyla çok sesli çalışmalar yapıyor.
Sadık Gürbüz, Haşmet Zeybek'in yazıp, Nurhan Karadağ'ın yönettiği "Düğün ya da Davul" isimli oyunda, yıllar önce de görev almış. Tıpkı bugün olduğu gibi oyunun müziklerini yapmış ve "Yakımcı" rolüyle sahneye çıkmış. 26 yıl sonra aynı teklifi alınca oyunun müziklerini değiştirip, yeniden yorumlamış.
"Eğer tiyatro yaşamın kendisiyse, yaşamın yansıtılmasıysa, içerisinde müzikler de var. Türküler var." diyor Gürbüz. Türkülerin tiyatroya girmesinin, edebiyattaki köy romanları ve köy yaşamını konu alan oyunlarla birlikte olduğunu anlatıyor.
Sanatçı, on yıldan fazla bir süre tiyatroyla ilgilenmiş. 1960'lı yıllarda Amasya'da başladığı tiyatroyu, 1971'den 1976'ya kadar İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sürdürmüş. Dönemin Genel Sanat Yönetmeni Muhsin Ertuğrul, siyasi nedenlerle görevinden alınınca, ekibi de sözleşmeleri yenilenmeyerek uzaklaştırılmış.
Ertuğrul'un oluşturduğu kadroda iki yıl boyunca sıkı bir eğitimden geçirildiklerini anlatan Sadık Gürbüz, "O zaman konservatuarların bile vermediği çok önemli bir eğitimdi bu. Atılan birçok arkadaşımız dava açtı ve geri döndü. Ama ben o dönem müzikle tanıştım, bir daha da bırakamadım." diye konuşuyor.
Son albüm, alınan yoldur Sanatçı, ağustos ayında çıkan "Yine o Sevda" isimli albümünde üç usta düzenlemeciyle birlikte çalışmış. Ahmet Koç, Cihat Aşkın ve Cebrail Kalın. Albümünü, "Müziğe başladığımdan buna yana kullandığım çok seslendirme yönteminin biraz daha yol almış şekli" olarak tanıtan Gürbüz, çok sesli müziğin, kendisinden başka çok da fazla kişi tarafından kullanılmadığını ekliyor: "Farklı şeyler yapıldı ama yapılması gereken yapılamadı. Bu albümdeki müzikler, 29 yıllık bir çalışmanın geldiği noktadır. Ama en son hali değildir. Müziğe katabildiğiniz olanaklar doğrultusunda onu geliştirebilirsiniz." Batı entrümanlarını halk müziğinde ilk kez kullanan sanatçı olma özelliğini taşıyan Gürbüz, başlattığı geleneğin başlarda yadırgandığını ancak özellikle son yıllarda doğru ya da yanlış kullanıldığını ifade ediyor: "Bunlar kendi müziğimiz üzerinden çalışmalardı. Müziği bilen, konuyu bilen insanlarla yapıldı. Evet fülütle uzun havalar söyledik. Gayet güzel oldu. Onlar denemelerdi. O sazların kendi aralarında yaptığı saund yeni örnekler oluşturdu. Başkaları da kullandı bunları. Doğru ya da yanlış. Ama kullanılabileceğini, yapılabileceğini gördüler. Türkülerin senfonik orkestrayla söylenebileceğine inanmıyorlardı ama şimdi bunu yapıyorlar."
Türkü doğasını bulur Peki ya popçulardan, arabesk söyleyenlerin türkü albümleri yapmasına ne diyor sanatçı? Mahsun Kırmızıgül'ün ya da müzik kanallarından izlediğimiz gençlerin türkü söylemesine karşı çıkmıyor ancak, türkünün geçirmesi gereken bir evrimi geçirdiğini, bozulmalarınsa zamanla giderilip doğasını bulacağını aktarıyor. Söz konusu bozulmanın halkın tercihi olmadığını da anlatırken, samimi olarak halk kütürünü savunan çalışmalar sunulmadığı için, insanların dinlemek zorunda bırakıldığını dile getiriyor.
Son albüm, alınan yoldur Sanatçı, ağustos ayında çıkan "Yine o Sevda" isimli albümünde üç usta düzenlemeciyle birlikte çalışmış. Ahmet Koç, Cihat Aşkın ve Cebrail Kalın. Albümünü, "Müziğe başladığımdan buna yana kullandığım çok seslendirme yönteminin biraz daha yol almış şekli" olarak tanıtan Gürbüz, çok sesli müziğin, kendisinden başka çok da fazla kişi tarafından kullanılmadığını ekliyor: "Farklı şeyler yapıldı ama yapılması gereken yapılamadı. Bu albümdeki müzikler, 29 yıllık bir çalışmanın geldiği noktadır. Ama en son hali değildir. Müziğe katabildiğiniz olanaklar doğrultusunda onu geliştirebilirsiniz." Batı entrümanlarını halk müziğinde ilk kez kullanan sanatçı olma özelliğini taşıyan Gürbüz, başlattığı geleneğin başlarda yadırgandığını ancak özellikle son yıllarda doğru ya da yanlış kullanıldığını ifade ediyor: "Bunlar kendi müziğimiz üzerinden çalışmalardı. Müziği bilen, konuyu bilen insanlarla yapıldı. Evet fülütle uzun havalar söyledik. Gayet güzel oldu. Onlar denemelerdi. O sazların kendi aralarında yaptığı saund yeni örnekler oluşturdu. Başkaları da kullandı bunları. Doğru ya da yanlış. Ama kullanılabileceğini, yapılabileceğini gördüler. Türkülerin senfonik orkestrayla söylenebileceğine inanmıyorlardı ama şimdi bunu yapıyorlar."
Türkü doğasını bulur Peki ya popçulardan, arabesk söyleyenlerin türkü albümleri yapmasına ne diyor sanatçı? Mahsun Kırmızıgül'ün ya da müzik kanallarından izlediğimiz gençlerin türkü söylemesine karşı çıkmıyor ancak, türkünün geçirmesi gereken bir evrimi geçirdiğini, bozulmalarınsa zamanla giderilip doğasını bulacağını aktarıyor. Söz konusu bozulmanın halkın tercihi olmadığını da anlatırken, samimi olarak halk kütürünü savunan çalışmalar sunulmadığı için, insanların dinlemek zorunda bırakıldığını dile getiriyor.
Evrensel'i Takip Et