27 Kasım 2002 22:00
Anadil yönetmeliği yetersiz
"Farklı dil ve lehçeler" ibaresiyle, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Genelkurmay Başkanlığı'nın onayı ile anadil yönetmeliği konusunda yapılan düzenlemeler aydınlar ve Kürt kurumları tarafından yetersiz ve eksik olarak değerlendiriliyor. Aydınlar ve söz konusu kurum temsilcileri, oluşturulan yönetmelikle demokrasilerde katılımcılık ilkesinin ihlal edildiğini belirtiyor. Ayrıca yayın hakkının sadece TRT kanallarına verilmesini de eleştiriyor.
'Bu bir komedi' Hazırlanan yönetmeliği, dünyada ender rastlanan bir komedi olarak değerlendiren Kürt Enstitüsü Başkanı Hasan Kaya, "Bu durum kısa sürede Levent Kırca'nın programlarına konu olacak" diyor. "Dünya ölçeğinde bakarsak BM ve AB ile ilgili sözleşme ve şartlarda böyle bir uygulama ve sınırlama yok" diyen Kaya hazırlanan yönetmeliğin evrensel sözleşmelere uymadığı görüşünde. Öte taraftan uygulamanın şu ana kadar 'Türkiye bölünür' söylemleriyle hareket eden çevreleri boşa çıkarcağını söyleyen Kaya, "Böylece, şimdiye kadar çıkar uman çevrelerin düşünceleri kamuoyu önünde boşa çıkacaktır" diyor. Eğitim bilimciler ve yurttaşların, 'Bu ne biçim uygulama' diyerek demokratik haklarını kullanacağı görüşünde olduğunu belirten Kaya, söz konusu yönetmeliğin zamanla ayakları yere basacak bir uygulama olacağını da sözlerine ekliyor. Kaya, devletin konu hakkında anket yapma ihtiyacını dahi duymadını da belirterek yayın hakkının sadece devlet kanallarına verilmesini eleştiriyor; "Bu işin sadece devlet kanallarına bırakılması büyük bir eksiklik. Özel kanallara bu eksikliğin giderilmesi için yayın hakkı verilmelidir."
Polisiye bir önlem mi? Yayıncı Ahmet Önal ise gerek eğitim gerekse yayın hakkı konusunda yapılan düzenlemelerin Kürt vatandaşların eğitim ve öğretimini hedefleyen amaç içermediğini ifade ediyor. Yayınların saate bağlanmasını onur kırıcı olarak değerlendiren Önal, proğramların altyazılı olmasını ise polisiye bir önlem olarak değerlendiriyor; "Bir korku ve histeri var, acaba bunlar devlete karşı bir şey söyledi mi mantığı. Bir diğer taraftan AB'ye girmek gibi bir arzuları var. Bunu da utungaç bir şekilde yerine getiriyor". Hazırlanan yönetmeliğin halkın taleplerini karşılamadığını belirten Önal, konu hakkında kurum ve aydınlardan görüş ve öneri alınmamasını ise antidemokratik bir uygulama olarak değerlendiriyor.
'Niye sadece TRT'ye?' AB'ye uyum yasaları çerçevesinde dil ve yayın yönetmeliği konusunda oluşturulan düzenlemelerin Kürt kültürü ve dili önündeki engelleri kaldırmayacağı düşüncesini taşıdıklarını belireten Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı (Kürt-Kav) başkan yardımcısı Mustafa Aytaş ise, yayın konusunda RTÜK'ün ikinci bir engel oluşturacağı görüşünde. "Yayın hakkı Türkiye'de zaten 'Yayın programına aykırıdır' gerekçesiyle RTÜK tarafından engelliyor. Hele bu Kürtçe olunca daha da engellenmeye müsaittir. Kaldı ki bir dilin yayını yarım saatle sınırlandırılamaz. Türkiye'de Azerbaycan televizyonu 24 saat pogramlar yapıyor. Fakat 20 milyon Kürdün yaşadığı bir coğrafyada kendi diliyle yayın yapma hakkı yarım saatle sınırlandırılıyor" diyen Aytaş, yayın hakkının sınırlandırılması, televizyon ve radyo programlarının eğitici ve ögretici olması gerektiğini vurguluyor. Aytaş, yayın hakkının sadece TRT'ye verilmesini de eleştiriyor. Oluşturulan yönetmeliği yetersiz ve eksik bulduğunu belirten şair Aydın Öztürk, "Bu bir anlamda toplumun değişik kesimlerinin özellikle bunu istemeyenler açısından bir alıştırma işlevi de görebilir. Açılan bu kapıdan Anadoludaki bütün kültürel renkler kendilerini ifade ederlerse Türkiye'nin de yıkılmayacağını göstermesi açısından bir başlangıç olabilir" diyor. Öztürk, yönetmeliğin daha olumlu bir çizgiye yükseltilmesi için tarafların muhattap alınması görüşünde olduğunu belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor; "İhtiyacı doğuran nedenler ve taraflarla konuşularak ve görüşleri alınarak, böylece göstermelik olmayan, bu mozaiği daha da renklendirecek bir bakış açısı ile yaklaşılsaydı daha da olumlu olacağı kesindi. Ama statükocu bir anlayış bu tür toplumsal paylaşımcı bir çizgiye çok da sıcak bakmayacaktır. Bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha zor der Einstein. Bu örneği çok güzel özetliyor bu söz".
Kürtçe'nin adı bile yok Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Genelkurmay Başkanlığı'nın onayı ile hazırlanan anadil yönetmeliğinde 'Kürtçe' kelimesine yer verilmiyor. Bunun yerine "Türk vatandaşlarının günlük hayatlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeler" ifadesinin yer aldığı yönetmelik şu şartları içeriyor: Televizyon ve radyo kuruluşları, sadece bir dil ya da lehçe için başvuru yapabilecek. Radyolar hafta içi ve hafta sonu birer gün olmak üzere, en fazla altı saat yayın yapabilecek. Televizyonlar haftada bir gün olmak üzere, en fazla iki saat yayın yapabilecek.
Televizyonlar, yayın sırasında bire bir Türkçe altyazı geçecek.
Radyolar da programı takiben yayının Türkçe çevirisini verecek.
BAĞLILIK TAAHHÜTNAMESİ İzin için başvuranlardan "Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'da belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, RTÜK Yasası'na ve diğer izin şartlarına uygun yayın yapacağına" dair taahhütname istenecek.
Beyan edilenden farklı dil ve lehçede yayın yapılamayacak. Süre aşılmayacak. Aylık ve yıllık planlar, RTÜK'e bildirilmeden değiştirilemeyecek.
'YAYIN SERBESTİSİ BİRÇOK EKSİKLE MALÜLDÜR' Faik Bulut (yazar): Onyıllardır tabu olarak görülen, görmemezlikten gelinen bir dilin sadece tek dil tek eğitim politikasının güdüldüğü bir ülkede bizzat devletin kendini yeniden gözden geçirmesi ve bir olguyu kabul etmesi bakımından ve demokrasi önündeki engellerden birinin giderilmesi, kardeşliğin ve gönüllü birliğin tesis edilmesi bakımından tarihi bir adım sayılabilir. Fakat bu adımın teşvik edilmesi, muhtevasının genişletilmesi, eksikliklerinin giderilmesi, katılımcı temelde ilgili makamlara yardımcı olunması, aydınlara ve konunun uzmanlarına düşmektedir. Burada demokrasi güçlerine önemli bir görev düşmektedir. Bu görev hukuki, kültürel, dilsel ve hatta siyasal alanada bunun mücadelesini vermek olarak belirlenebilir. Kuşkusuz bu yayın serbestisi birçok eksikle maluldür. Birincisi, konunun öznesi olan insanlara danışılmamıştır ve görüşü alınmamıştır. "Ey Kürt, Arap, Çerkez vatandaş! Siz ne düşünüyorsunuz? Siz nasıl bir şey istiyorsunuz?" gibi bir soru sorulmamış, dolayısıyla demokrasilerde en temel ilke olan katılımcılık ve karar mekanizmasına ortak olma ilkesi ihlal edilmiştir. İkincisi, bu konunun sırf yayın düzeyinde birkaç haber ve şarkı türküyle sınırlandırılması ve deyim yerindeyse eğitim ve öğrenime yer verilmemiş olmasıdır. Üçüncüsü, kadroların oluşturulması ve yayın ilkelerinin belirlenmesi konusunda yine devletin kendi bünyesindeki resmi söylem ve resmi politikayla bürokratik zihniyetle oluşturulmasındır. Bu kadroların dil ve yayın bakımından yetkin olduğunu sanmıyorum. Nitekim Dicle isimli, varlığı resmen kabul edilmemiş bir radyodaki Kürtçe yayınlar son derece yozlaştırıcı belkide maksatlı biçimde, dili sulandırıcı bir etki yaptığı görülmüştür. Tepeden inme kararlarla yapılcak yayınların halkın talebini karşılamayacağı açıktır ki halkın talebinin de ne olduğunun kendilerince bilinmediği görülecektir. Bu anlamda devlet kendi Kürtçesi yada Arapçasını yaratmış olacaktır. Zaten işin özü de 'Dostar alışverşite görsün' mantığıyla güdülüyor. Buna rağmen bu adımdan hareketle yayının muhtevası, proğramı, kapsamı konusunda bir dil ve yayın kurultayı şeklinde sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak görüşmelerin büyük yararı olacaktır.
'Bu bir komedi' Hazırlanan yönetmeliği, dünyada ender rastlanan bir komedi olarak değerlendiren Kürt Enstitüsü Başkanı Hasan Kaya, "Bu durum kısa sürede Levent Kırca'nın programlarına konu olacak" diyor. "Dünya ölçeğinde bakarsak BM ve AB ile ilgili sözleşme ve şartlarda böyle bir uygulama ve sınırlama yok" diyen Kaya hazırlanan yönetmeliğin evrensel sözleşmelere uymadığı görüşünde. Öte taraftan uygulamanın şu ana kadar 'Türkiye bölünür' söylemleriyle hareket eden çevreleri boşa çıkarcağını söyleyen Kaya, "Böylece, şimdiye kadar çıkar uman çevrelerin düşünceleri kamuoyu önünde boşa çıkacaktır" diyor. Eğitim bilimciler ve yurttaşların, 'Bu ne biçim uygulama' diyerek demokratik haklarını kullanacağı görüşünde olduğunu belirten Kaya, söz konusu yönetmeliğin zamanla ayakları yere basacak bir uygulama olacağını da sözlerine ekliyor. Kaya, devletin konu hakkında anket yapma ihtiyacını dahi duymadını da belirterek yayın hakkının sadece devlet kanallarına verilmesini eleştiriyor; "Bu işin sadece devlet kanallarına bırakılması büyük bir eksiklik. Özel kanallara bu eksikliğin giderilmesi için yayın hakkı verilmelidir."
Polisiye bir önlem mi? Yayıncı Ahmet Önal ise gerek eğitim gerekse yayın hakkı konusunda yapılan düzenlemelerin Kürt vatandaşların eğitim ve öğretimini hedefleyen amaç içermediğini ifade ediyor. Yayınların saate bağlanmasını onur kırıcı olarak değerlendiren Önal, proğramların altyazılı olmasını ise polisiye bir önlem olarak değerlendiriyor; "Bir korku ve histeri var, acaba bunlar devlete karşı bir şey söyledi mi mantığı. Bir diğer taraftan AB'ye girmek gibi bir arzuları var. Bunu da utungaç bir şekilde yerine getiriyor". Hazırlanan yönetmeliğin halkın taleplerini karşılamadığını belirten Önal, konu hakkında kurum ve aydınlardan görüş ve öneri alınmamasını ise antidemokratik bir uygulama olarak değerlendiriyor.
'Niye sadece TRT'ye?' AB'ye uyum yasaları çerçevesinde dil ve yayın yönetmeliği konusunda oluşturulan düzenlemelerin Kürt kültürü ve dili önündeki engelleri kaldırmayacağı düşüncesini taşıdıklarını belireten Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı (Kürt-Kav) başkan yardımcısı Mustafa Aytaş ise, yayın konusunda RTÜK'ün ikinci bir engel oluşturacağı görüşünde. "Yayın hakkı Türkiye'de zaten 'Yayın programına aykırıdır' gerekçesiyle RTÜK tarafından engelliyor. Hele bu Kürtçe olunca daha da engellenmeye müsaittir. Kaldı ki bir dilin yayını yarım saatle sınırlandırılamaz. Türkiye'de Azerbaycan televizyonu 24 saat pogramlar yapıyor. Fakat 20 milyon Kürdün yaşadığı bir coğrafyada kendi diliyle yayın yapma hakkı yarım saatle sınırlandırılıyor" diyen Aytaş, yayın hakkının sınırlandırılması, televizyon ve radyo programlarının eğitici ve ögretici olması gerektiğini vurguluyor. Aytaş, yayın hakkının sadece TRT'ye verilmesini de eleştiriyor. Oluşturulan yönetmeliği yetersiz ve eksik bulduğunu belirten şair Aydın Öztürk, "Bu bir anlamda toplumun değişik kesimlerinin özellikle bunu istemeyenler açısından bir alıştırma işlevi de görebilir. Açılan bu kapıdan Anadoludaki bütün kültürel renkler kendilerini ifade ederlerse Türkiye'nin de yıkılmayacağını göstermesi açısından bir başlangıç olabilir" diyor. Öztürk, yönetmeliğin daha olumlu bir çizgiye yükseltilmesi için tarafların muhattap alınması görüşünde olduğunu belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor; "İhtiyacı doğuran nedenler ve taraflarla konuşularak ve görüşleri alınarak, böylece göstermelik olmayan, bu mozaiği daha da renklendirecek bir bakış açısı ile yaklaşılsaydı daha da olumlu olacağı kesindi. Ama statükocu bir anlayış bu tür toplumsal paylaşımcı bir çizgiye çok da sıcak bakmayacaktır. Bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha zor der Einstein. Bu örneği çok güzel özetliyor bu söz".
Kürtçe'nin adı bile yok Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Genelkurmay Başkanlığı'nın onayı ile hazırlanan anadil yönetmeliğinde 'Kürtçe' kelimesine yer verilmiyor. Bunun yerine "Türk vatandaşlarının günlük hayatlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeler" ifadesinin yer aldığı yönetmelik şu şartları içeriyor:
BAĞLILIK TAAHHÜTNAMESİ
'YAYIN SERBESTİSİ BİRÇOK EKSİKLE MALÜLDÜR' Faik Bulut (yazar): Onyıllardır tabu olarak görülen, görmemezlikten gelinen bir dilin sadece tek dil tek eğitim politikasının güdüldüğü bir ülkede bizzat devletin kendini yeniden gözden geçirmesi ve bir olguyu kabul etmesi bakımından ve demokrasi önündeki engellerden birinin giderilmesi, kardeşliğin ve gönüllü birliğin tesis edilmesi bakımından tarihi bir adım sayılabilir. Fakat bu adımın teşvik edilmesi, muhtevasının genişletilmesi, eksikliklerinin giderilmesi, katılımcı temelde ilgili makamlara yardımcı olunması, aydınlara ve konunun uzmanlarına düşmektedir. Burada demokrasi güçlerine önemli bir görev düşmektedir. Bu görev hukuki, kültürel, dilsel ve hatta siyasal alanada bunun mücadelesini vermek olarak belirlenebilir. Kuşkusuz bu yayın serbestisi birçok eksikle maluldür. Birincisi, konunun öznesi olan insanlara danışılmamıştır ve görüşü alınmamıştır. "Ey Kürt, Arap, Çerkez vatandaş! Siz ne düşünüyorsunuz? Siz nasıl bir şey istiyorsunuz?" gibi bir soru sorulmamış, dolayısıyla demokrasilerde en temel ilke olan katılımcılık ve karar mekanizmasına ortak olma ilkesi ihlal edilmiştir. İkincisi, bu konunun sırf yayın düzeyinde birkaç haber ve şarkı türküyle sınırlandırılması ve deyim yerindeyse eğitim ve öğrenime yer verilmemiş olmasıdır. Üçüncüsü, kadroların oluşturulması ve yayın ilkelerinin belirlenmesi konusunda yine devletin kendi bünyesindeki resmi söylem ve resmi politikayla bürokratik zihniyetle oluşturulmasındır. Bu kadroların dil ve yayın bakımından yetkin olduğunu sanmıyorum. Nitekim Dicle isimli, varlığı resmen kabul edilmemiş bir radyodaki Kürtçe yayınlar son derece yozlaştırıcı belkide maksatlı biçimde, dili sulandırıcı bir etki yaptığı görülmüştür. Tepeden inme kararlarla yapılcak yayınların halkın talebini karşılamayacağı açıktır ki halkın talebinin de ne olduğunun kendilerince bilinmediği görülecektir. Bu anlamda devlet kendi Kürtçesi yada Arapçasını yaratmış olacaktır. Zaten işin özü de 'Dostar alışverşite görsün' mantığıyla güdülüyor. Buna rağmen bu adımdan hareketle yayının muhtevası, proğramı, kapsamı konusunda bir dil ve yayın kurultayı şeklinde sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak görüşmelerin büyük yararı olacaktır.
Evrensel'i Takip Et