29 Ekim 2002 22:00
Saatin çağrısı gelmişse...
Kimine göre 1977 1 Mayıs'ından bu yana yaşanan en büyük mitinge katılanlar, belki de Türkiye tarihinin en anlamlı sahnelerinden birisinin de tanığı oldular. Bütün dünyanın özgürlük ve bağımsızlık için ayağa kalktığı yılların devrimci önderleri; Deniz Gezmiş ve Che Guevera'nın resimleri, DEHAP'ın İstanbul'daki mitinginde gençlerin ve yaşlıların, Kürtlerin ve Türklerin ellerinde yan yana taşındı. Adana, Antep, Mersin mitinglerinde de benzer sahneler vardı. Bir anmada, dergi kapağında veya ölüm yıldönümlerinde Che ile Deniz'in resimlerinin bir arada bulunmasından çok daha öte anlamlara sahipti bu büyük buluşma...
Yeni dünyanın sembolleri Vietnam Savaşı'na karşı gelişen tepkilerin yeni bir dünya özlemiyle buluştuğu yıllar, bu iki devrimcinin kimliğiyle simgeleşti. Küba devriminden Bolivya'daki gerilla mücadalesine, Kongo'nun bağımsızlık lideri Lumumba'nın yoldaşlığına kadar uzanan Che Guevera, halk kurtuluş hareketleriyle enternasyonal dayanışmanın en saf figürüydü. Amerikan emperyalizmininin Ortadoğu'daki vurucu gücü 6. Filo'ya karşı yapılan öğrenci eyleminden başlayan kısacık devrimci yaşamına Filistin kamplarını sığdıran Deniz Gezmiş ise Türkiye'nin bağımsızlık ve özgürlük sembolüydü. Che ve Deniz; "yalnız bugünü değil yarını da, yalnız yeryüzünü değil gökyüzünü de" isteyecek kadar ateşli bir gençliğin yeni hayatı kurma azminin idolleriydi. 68'in büyük mirası, Deniz ve Che'nin isimleriyle anıldı hep. Değişik dinamikleri barındırsa da 68 hareketi, bir özgürlük ve eşitlik idealiydi. Vietnam Savaşı, Afrika'daki ulusal kurtuluş mücadeleleri, Çin ve Küba devrimleri, siyahi hareket daha eşitlikçi ve demokratik bir toplumun mümkün olduğu düşüncesini dalga dalga bütün dünyaya yaydı. Batılı ülkelerin dışındaki ülkelerde '68'e rengini veren antiemperyalizmdi. Bu gelişmelerin çekim merkezi ise elbette ki sosyalizm oldu. Sosyalizmin bir olanak, daha da önemlisi bir gerçeklik olarak var olması, gençlik hareketlerini, halkların bağımsızlık isteğini, siyahların ve kadınların hak mücadelelerini derinden etkiledi. Ne var ki, batıda gençlik hareketi, kapitalizmin kendilerine verdiklerinden çok, en iyi zamanında dahi veremediklerinin yarattığı hayal kırıklığıyla sonlandı. Batılı ülkelerin dışında ise halkla buluşamamış bir sosyalizmin trajedisiyle noktalandı...
Birer aziz miydiler? "Sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karaçalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirilmeye, ezilen sınıfları 'teselli etmek' ve onları aldatmak için adlarını bir hale ile süslemeye çalışırlar." Marx'a ve öğretisine yapılmak istenenleri böyle tanımlıyordu Lenin. Che ve Deniz de herhalde bu gadre en fazla uğrayan insanlardan ikisiydi. Che, pop çağının tüketim kültürünün bir ikonu haline gelirken, Deniz Gezmiş, "Onların Che'si varsa bizim de Denizimiz var" denilerek, bir marka biçiminde pazarlanmaya çok çalışıldı. İki devrimci önder, gençlerin bütün iyi niyetine rağmen, büyük ideallerin taşıyıcısı olarak değil de birer popülist imge olarak yıllarca anmaların simgeleri olmaktan öteye geçemediler. Oysa sosyalizmin bütün dünyadaki hegemonik gücünün temsilcileriydi onlar ve bu güç sayesinde bir anlam taşıdılar, taşıyorlar.
Vasiyet yerine geliyor Dünya savaş rüzgârlarının esaretinden kurtulmak için yeniden kıpırdanmaya başladığı vakit, Deniz ve Che'nin de bu tepkinin içinde yerlerini almaları düşünülebilir mi? Küçük grupların, popülist eylemlerin, halka uzak, emekçiye yabancı tarzların imgeleminden koparak miting meydanlarında omuz omuza boy gösteriyorlar. Üstelik hak ettikleri biçimde, ezilen sınıfların ve bağımsızlık isteyen halkların ellerinde, dipten gelen bir dalganın üzerinde tekrar yükseliyorlar. Bir özlemin, sosyalizm düşünün de işareti bu aynı zamanda. Fraksiyonel ayrımların mihenk taşları olmaktan sıyrılarak, vasiyetlerinin takipçisi gibi miting meydanlarında buluşuyorlar. Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya kadar uzanacak bir özgürlük kuşağının mimarları olarak DEHAP'ın seçim çalışmalarının vazgeçilmez parçasını oluşturuyorlar. '68'in onurlu taşıyıcılarından Mustafa Yalçıner'in söylediği gibi; Deniz'in bize vasiyeti Türk ve Kürt halklarının kardeşliğiydi, şimdi bu DEHAP'ta gerçekleşiyor. Che ile Deniz'in kişiliğinde sembolleşen değerler kadınların, gençlerin ve işçilerin ellerinde olanca sadeliğiyle gerçek anlamına kavuşuyor. Uzun yılların biriktirdiği umut, artık bir olanak olarak yeniden yolumuzu açıyor. "...İki, üç daha fazla Vietnam" sloganıyla bütün dünyayı kıta kıta dolaşan Che'nin son sözlerini anımsayarak, 4 Kasım sonrasının olanaklarını görerek saatin çağrısına kulak verme zamanı artık...
Yeni dünyanın sembolleri Vietnam Savaşı'na karşı gelişen tepkilerin yeni bir dünya özlemiyle buluştuğu yıllar, bu iki devrimcinin kimliğiyle simgeleşti. Küba devriminden Bolivya'daki gerilla mücadalesine, Kongo'nun bağımsızlık lideri Lumumba'nın yoldaşlığına kadar uzanan Che Guevera, halk kurtuluş hareketleriyle enternasyonal dayanışmanın en saf figürüydü. Amerikan emperyalizmininin Ortadoğu'daki vurucu gücü 6. Filo'ya karşı yapılan öğrenci eyleminden başlayan kısacık devrimci yaşamına Filistin kamplarını sığdıran Deniz Gezmiş ise Türkiye'nin bağımsızlık ve özgürlük sembolüydü. Che ve Deniz; "yalnız bugünü değil yarını da, yalnız yeryüzünü değil gökyüzünü de" isteyecek kadar ateşli bir gençliğin yeni hayatı kurma azminin idolleriydi. 68'in büyük mirası, Deniz ve Che'nin isimleriyle anıldı hep. Değişik dinamikleri barındırsa da 68 hareketi, bir özgürlük ve eşitlik idealiydi. Vietnam Savaşı, Afrika'daki ulusal kurtuluş mücadeleleri, Çin ve Küba devrimleri, siyahi hareket daha eşitlikçi ve demokratik bir toplumun mümkün olduğu düşüncesini dalga dalga bütün dünyaya yaydı. Batılı ülkelerin dışındaki ülkelerde '68'e rengini veren antiemperyalizmdi. Bu gelişmelerin çekim merkezi ise elbette ki sosyalizm oldu. Sosyalizmin bir olanak, daha da önemlisi bir gerçeklik olarak var olması, gençlik hareketlerini, halkların bağımsızlık isteğini, siyahların ve kadınların hak mücadelelerini derinden etkiledi. Ne var ki, batıda gençlik hareketi, kapitalizmin kendilerine verdiklerinden çok, en iyi zamanında dahi veremediklerinin yarattığı hayal kırıklığıyla sonlandı. Batılı ülkelerin dışında ise halkla buluşamamış bir sosyalizmin trajedisiyle noktalandı...
Birer aziz miydiler? "Sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karaçalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirilmeye, ezilen sınıfları 'teselli etmek' ve onları aldatmak için adlarını bir hale ile süslemeye çalışırlar." Marx'a ve öğretisine yapılmak istenenleri böyle tanımlıyordu Lenin. Che ve Deniz de herhalde bu gadre en fazla uğrayan insanlardan ikisiydi. Che, pop çağının tüketim kültürünün bir ikonu haline gelirken, Deniz Gezmiş, "Onların Che'si varsa bizim de Denizimiz var" denilerek, bir marka biçiminde pazarlanmaya çok çalışıldı. İki devrimci önder, gençlerin bütün iyi niyetine rağmen, büyük ideallerin taşıyıcısı olarak değil de birer popülist imge olarak yıllarca anmaların simgeleri olmaktan öteye geçemediler. Oysa sosyalizmin bütün dünyadaki hegemonik gücünün temsilcileriydi onlar ve bu güç sayesinde bir anlam taşıdılar, taşıyorlar.
Vasiyet yerine geliyor Dünya savaş rüzgârlarının esaretinden kurtulmak için yeniden kıpırdanmaya başladığı vakit, Deniz ve Che'nin de bu tepkinin içinde yerlerini almaları düşünülebilir mi? Küçük grupların, popülist eylemlerin, halka uzak, emekçiye yabancı tarzların imgeleminden koparak miting meydanlarında omuz omuza boy gösteriyorlar. Üstelik hak ettikleri biçimde, ezilen sınıfların ve bağımsızlık isteyen halkların ellerinde, dipten gelen bir dalganın üzerinde tekrar yükseliyorlar. Bir özlemin, sosyalizm düşünün de işareti bu aynı zamanda. Fraksiyonel ayrımların mihenk taşları olmaktan sıyrılarak, vasiyetlerinin takipçisi gibi miting meydanlarında buluşuyorlar. Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya kadar uzanacak bir özgürlük kuşağının mimarları olarak DEHAP'ın seçim çalışmalarının vazgeçilmez parçasını oluşturuyorlar. '68'in onurlu taşıyıcılarından Mustafa Yalçıner'in söylediği gibi; Deniz'in bize vasiyeti Türk ve Kürt halklarının kardeşliğiydi, şimdi bu DEHAP'ta gerçekleşiyor. Che ile Deniz'in kişiliğinde sembolleşen değerler kadınların, gençlerin ve işçilerin ellerinde olanca sadeliğiyle gerçek anlamına kavuşuyor. Uzun yılların biriktirdiği umut, artık bir olanak olarak yeniden yolumuzu açıyor. "...İki, üç daha fazla Vietnam" sloganıyla bütün dünyayı kıta kıta dolaşan Che'nin son sözlerini anımsayarak, 4 Kasım sonrasının olanaklarını görerek saatin çağrısına kulak verme zamanı artık...
Evrensel'i Takip Et