27 Ekim 2002 22:00

Şiir yaşama savaşı veriyor

Şair Kemal Özer, Asım Bezirci'nin hazırladığı "Dünden Bugüne Türk Şiiri" adlı beş ciltlik çalışmayı güncelleştirerek yeniden yayıma hazırladı. Evrensel Basım Yayın tarafından yayımlanan kitap, Yunus Emre'den başlayarak, bugüne kadar Türk şiirinin tüm gelişimini bilgi vererek ve yorumlayarak inceliyor. "Tanzimat'tan Günümüze Türk Şiirinin Görünümü ve Evreleri" başlıklı makaleyi eserin yeni basımı için kaleme alan Kemal Özer ile, şiir antolojileri, edebiyat eğitiminde antolojilerin yeri ve bugün şiirin içinde bulunduğu durum üzerine söyleştik. Türkiye'de şiir antolojileri, özellikle de konularına göre olanlar (aşk şiirleri, özlem şiirleri vs..) çok fazla ve ticari kaygılarla yapıldığı izlenimi veriyor. Bir antoloji çalışmasının temel düsturu ve amacı sizce ne olmalı? Yayınlanan antolojilerin çoğu, dediğiniz gibi, oluşan piyasa koşulları göz önünde tutularak hazırlanıyor, ne yazık ki. Baktığımızda, sayıca artış, daha çok ciddi bir çalışmanın arkasından görülüyor. Ciddi bir çalışma, edebiyat dünyasında yankılar yaratınca, onun yarattığı bu ilgi birçok yayınevini harekete geçiriyor. O sırada fırsattan yararlanmak isteyenler antoloji adı altında birtakım derlemeler yapıyorlar. Bunlar çoğunlukla ısmarlama çalışan birtakım derlemeciler. Ozanların özgün yapıtlarını taramak ve yeni bilgilere ulaşmak yerine, yayınlanmış antolojilerden (çoğu zaman dizgi yanlışlarını bile koruyarak) aktarıyorlar. Bunları bir yana bırakıp da ciddi çalışmaları göz önüne alırsak, antolojilerin kapsayıcı ve yönlendirici olduklarını görüyoruz. Hazırlayanın topluma bakışı, yaşamı algılayışı, şiir beğenisi ve sanat anlayışı, ortaya konan çalışmayı kapsamış ve yönlendirmiş oluyor. Antoloji de söyleyecek sözü olanın bunu dile getirme yollarından biri. Antolojiyi hazırlayan, kendi birikimini bu yolla sınamış, savunmuş, ortaya koymuş, kendi bakışını yansıtmış oluyor. Bir antolojinin ciddiye alınması için önce böyle bir duruş ortaya koyması, sonra da bu duruşun sağlıklı, doğru, gerçeklerle bağdaşık olması gerekir. Bu açıdan baktığımızda, bu gerekliğe uyan antolojiler olduğu söylenebilir, ama gerçeklerle ne kertede bağdaşık oldukları tartışılmak koşuluyla. Asım Bezirci'nin geçmiş yıllarda hazırladığı, sizin geliştirip güncelleştirdiğiniz "Dünden Bugüne Türk Şiiri" adlı eser; kendisini diğer antolojilerden nasıl ayırıyor? Asım Bezirci, gerek nesnel eleştiri anlayışıyla, gerek dünya görüşüyle, 1950'den sonra edebiyatımızı geçmişten bugüne kuşatıcı çalışmalarıyla belirmiş bir kişilik. Bu çalışmalar içinde şiire ayırdığı emek de özel bir yer tutuyor. Nesnellik kaygısının yanısıra gelişmiş bir şiir beğenisi ortaya koyduğu görülüyor. "Dünden Bugüne Türk Şiiri" bütün bu çalışmaların ve niteliklerin bir çeşit bileşkesidir denebilir. Hem halk ve divan şiirlerini de içeren genişliği açısından, hem de 800 yıllık bir birikimi ortaya koyarken durduğu yer, takındığı tavır, söylediği söz açısından değişik bir kimlik sergiliyor. Gerçeklerle bağdaşık bir yorum getirmeyenler karşısında doğru bir yönlendirme çabası taşıdığı söylenebilir. Yunus Emre ile başlayan ve bugünlere gelen "Dünden Bugüne Türk Şiiri", bugünün okuru, özellikle de genç kuşaklar için ne ifade ediyor? Bugün güncelleştirip geliştirerek yapılan yeni basımda neyi hedeflediniz? Geliştirme derken, öncelikle ilk basımda eksikliği duyulan ozanlarla ilgili bilgiler, değerlendirmeler ve sözlük çalışmaları anılmalı. Bir de "Tanzimat'tan Günümüze Türk Şiirinin Görünüm ve Evreleri" adlı genel değerlendirme. Ben bu çalışmaları yaparken, Asım Bezirci'nin gün ışığına çıkmamış bir başka antoloji çalışmasından kalan hazırlığa da ulaştım. Yeni Şiir bölümünde yer alan 66 ozan için bu hazırlıkta hem yaşam öyküleri yazılmış, hem değerlendirmeler yapılmış, hem de şiirleri seçilmişti. Gerek ilk basımda, gerek elimize geçen bu hazırlıkta Asım Bezirci'nin ortaya koyduğu en önemli şeyin bir doğrultu olduğunu düşünüyorum. Şiire bakarken, yalnız kendi içinde bir etki/tepki sarmalını yansıtmadığını, toplumsal ilişkilerle ve gelişmelerle iç içe oluştuğunu görme doğrultusu diye özetlenebilir bu. Bugünkü okurun, özellikle genç kuşakların bu doğrultu dışına sürüklendikleri, sürüklenmek istendikleri düşünülürse önemi daha iyi anlaşılır sanırım. Yüksek öğrenim başta olmak üzere eğitim kurumlarında izlenen yol, sizin yaklaşımınızla ne kadar örtüşüyor? Edebiyat eğitimi açısından bu eseri değerlendirebilir misiniz? Edebiyat, her şeyden önce bir süreç sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Edebiyat eğitimi bu sürecin öğrenilmesi kadar yorumlanmasıyla da ilişkili. Öğrenme konusunda bile sınırlı bir eğitim yapılıyor. Çağdaş edebiyat büyük ölçüde eğitim dışında bırakılıyor. Yorum ise eldeki veriler toplumsal gerçeklerle bağdaşmadığı oranda eksik ve yanlış kalıyor. "Dünden Bugüne Türk Şiiri" ise hem bilgi için hem yorum için bir kaynak oluşturacak özellikleri barındıran bir çalışma. Şükran Kurdakul'un yeni basımı yapılan "Çağdaş Türk Edebiyatı" çalışmasıyla birlikte okunması, edebiyat eğitiminin kapsaması gereken hem süreç, hem o süreci yorum sorununu, hem de bu eğitimin vermesi ve geliştirmesi gereken beğeni sorununu karşılamaya yarayabilir diye düşünüyorum. Esere önemli bir katkı olarak "Tanzimat'tan Günümüze Türk Şiirinin Görünümü ve Evreleri" başlıklı bir makale kaleme aldınız. Bu bir anlamda, çağdaş Türk şiirinin gelişiminin en arı özeti. Bu noktadan kalkarak, son dönem Türk şiirini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tek cümleyle özetlemek gerekse, şiir yaşam savaşı veriyor denebilir. Çünkü yaşamla başı dertte. Toplumsal ve siyasal koşullar bir yandan şiirin kendi içine kapanmasını, yaşamı kucaklama konusunda kötümserliğe düşmesini hazırlıyor. Bir yandan da değişen iletişim koşullarında ne yapması gerektiğine karar veremez duruma sürüklüyor. Bir yandan, bugüne kadar yapılanlar, yazılanlar var geriye dönüp bakıldığında. Bir yandan, yapılanların ve yazılanların karşısında yaratılan kuşkular var. Bir yandan da sürüp giden bir yaşam ve yaşayanların şiirden beklentileri var. Ben beklentilerden başlayıp başa doğru yürümenin gerekliliğine inananlardanım. Beklentilerin nabzını tutan bir şiir yazılabilir; yazılıyor da. Beklentilerin nabzını tutan yanlış şiirler de yazılıyor, ama doğrusu yazılabilir. İçinde bulunduğumuz toplumsal ve siyasal koşullar kuşkuları barındırdığı gibi, olabilirlikleri de barındırıyor. Gelişim çizgisi izlendiğinde bu olabilirliklerin ne olduğu, ne olması gerektiği görülüyor. İçinde bulunduğumuz yılın Nâzım Hikmet yılı olması bu bakımdan da mutlu bir rastlantı. Nâzım Hikmet, geçmişi doğru okumak için önemli bir fırsat. Yalnız Türk şiirinin değil, genel olarak şiirin de gelişim çizgisinde önemli bir dönemeç çünkü o. Doğru okunduğunda onun bir kavga şiiri yazdığını görüyoruz. Ama bu kavga, yaşamın kuşattığı her alana ve şiirin kullandığı her olanağa açık. İnsanın bütün beklentilerini karşılamaya olduğu gibi yeni beklentiler yaratmaya da, gereksinimleri karşıladığı gibi yeni gereksinimler yaratmaya da yönelik. Yaşam savaşı veren şiir buradan baktığında hem kendinin hem okurunun yaşama alanını genişletebilir.

Evrensel'i Takip Et