23 Ekim 2002 21:00

Yazılmamış tarihe çağdaş bir destan

Azra Erhat, romanlarından kalkarak Yaşar Kemal için, "Homeros'un oğlu" demişti. Homeros yaşadığı dönemin Anadolu'sunu anlatır; Yaşar Kemal de öyle... Nasıl ki, Homeros'un bugüne uzanan İlyada ve Odysseia'sı sadece filoloji için değil, diğer bilimler için de "altın değerinde"bir yapıt ise; Yaşar Kemal'in romanlarının da öyle olacağını söylemek yanlış olmaz. Yaşar Kemal, "İnce Memed"den yarım yüzyıl sonra yazdığı, "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesi ile bu çağdaş destancı kimliğini sürdürüyor. "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" ve "Karıncanın Su İçtiği"nin ardından üçüncü cilt "Tanyeri Horozları" adıyla yayımlandı. Mübadele ile boşalmış bir adada, insanların yeniden bir yaşam kurma çabasını anlatan Yaşar Kemal, savaş mağduru ve yorgunu insanların yeni başlangıcını sorguluyor. Sarıkamış gazisi Poyraz, Melek Hatun, Baytar Cemil, Nişancı Veli, Giritli Musa Kazım Ağaefendi ve kızları, kaçak Hasan, doktor Salman Sami Bey, doktor Halil bey, Kürt dengbej Uso, adaya daha sonra gelen diğer göçmenler, Poyraz'ın düşmanları vs... Tümü bu başlangıcın unsurları.

Bire bin veren bereket İlk iki cilt boyunca ve üçüncü cildin sonlarına kadar Yaşar Kemal, her fırsatta Karınca Adası'nın doğasını, güzelliğini, bire bin veren bereketini başarılı betimlemelerle anlatıyor. Sanki yitip giden güzelliklere yazılı bir destanı oluşturuyor. "Bir Ada Hikayesi"nde insanın yokoluşu ile doğanın yokoluşu sarmal halinde işleniyor. Yezidiler, Süryaniler, Nasturiler gibi hem edebiyatta varolamamış, hem de yok oluşun girdabına itilmiş halklar; bugüne çok şey yitirerek gelebilen Kürtler, Çerkezler, Türkler, Araplar ve çoğu bugün topraklarından uzakta bir yaşam süren Rumlar ve Ermenilerin yaşadığı sancılar, bir anlamda Anadolu doğasının sancıları Yaşar Kemal'de. Yarattığı ada/ülke bu sarmalı anlatma zeminini oluşturuyor; "bir arada kardeşçe yaşama mümkündü" mesajı verirken, bu bir aradalığı ve kardeşliği doğa ile insan arasında da arzuluyor Yaşar Kemal. Karakterlerinin hemen tümü de, bu bir aradalığa uygun olarak hem birbirleriyle, hem doğa ile barış içinde olan; en azından olmak isteyen insanlar. Savaşmış; ama savaştan nefret eden; öldürmüş, öldürülmüş, sürülmüş ve bir daha bunların yaşanmasını istemeyen insanlar... Birbirlerini anlayabilmeleri ve yarattıkları dayanışma da bu sayede olanaklı. Ancak ilk üç cilt boyunca bu konuda karşıt güçlerin çatışması altan alta devam ediyor. Bu bazen kiliseyi yıkan taşra tüccarı ile, bazen üzüm bağlarını harap eden göçerler ile sürüyor. Yaşar Kemal, "Tanyeri Horozları" adını verdiği üçüncü ciltte, destanına asıl biçimini verecek yeni bir çatışmayı, daha doğrusu öykünün arka planında varlığını sürdüren bir çatışmayı da açığa çıkarıyor: İnsan ile doğanın çatışması. Halkların çatıştırılmasına karşı halkların kardeşliği tezini açıkça savunan ve geçmiş deneyimlerin yürek burkan öykülerini aktaran yazar, bunu bir üst boyuta taşıyor. Karınca Adası'nın o anlata anlata bitiremediği doğası, insan eliyle yok edilirken, üzüm bağları harap, ağaçlar yerle yeksan olurken; yazar Anadolu'nun bir başka gerçeğinin destanına koyuluyor. Yaşar Kemal, "İnsan kırımı ve doğa kırımı" olarak nitelendirdiği kırımların üzerine dört ciltlik "Bir Ada Hikayesi"ni oturtarak, savaşın sadece cephedeki boyutunu değil, sadece yaşandığı yıllardaki acılarını değil, bundan sonraki kuşaklara taşınan her türlü yıkımını, kırımını özetliyor.

Yeni bir Babil Yaşar Kemal, Feridun Andaç'a "Bir Ada Hikayesi"ne başlamadan yıllar önce adını "Denizde Bir Babil Kulesi" koyduğunu söylüyor. Sonra değiştirme nedenini de "Yeni Babil kurulursa, akıbeti de Babil gibi olmaz mı?". (Feridun Andaç, Adam Sanat, Haziran 2002) Bu sözler onun doğanın ve insanın zenginliğine inancıyla, onca acıdan sonra da yeni bir başlangıcın mümkün olduğu umudunu özetliyor. Nitekim, bir başka röportajında şöyle diyor: "Bu dünyanın düzeni böyle kaldıkça daha çok belalar yaşayabiliriz. Doğa kırımı, savaş kırımlarıyla başa baş gitmeye başladı. Doğa kırımını kim yapıyor, bunu teknolojinin üstüne atıyorlar. Teknoloji kimin elinde, insanlığı sömürenlerin elinde. Teknoloji ya şöyle ya böyle büyük insanlığın eline geçince, büyük insanlık soyunun bitmesini ister mi, teknolojiyi can çekişmekte olan doğayı kurtarmak için kullanır". (Doğan Hızlan, Hürriyet gazetesi, 28 Nisan 2002) Yaşar Kemal, önümüzdeki yılın bahar aylarında "Bir Ada Hikayesi"nin dördüncü cildi olan "Çıplak Deniz, Çıplak Ada"nın yayımlanacağını da söylüyor. Ancak, "Bir Ada Hikayesi"nin ilk üç cildi medyada hak ettiği kadar yer alamadı. Örneğin bir Ahmet Altan'ın "Aldatmak"ı kadar. "Kitap reklamla satılır" tezini ve son yılların reklam kampanyalarını boşa düşüren bir isim Yaşar Kemal. Evliliği bile medyada "Bir Ada Hikayesi"nden daha çok yer aldı denilse yeridir. "Roman bitti", "Para-roman" vs.. tartışmaları arasında, yine de "çok satıyor" Yaşar Kemal. Belden aşağı çalışmadan, "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" demeden...

Evrensel'i Takip Et