20 Ekim 2002 21:00

'Sosyal diyalog' kimin icadı

Sendikal hareketin geleceğine ilişkin tartışmalar iki cephede sürüyor. Bir yanda ileri işçilerin ve sendikacıların açtığı mücadeleci platform; diğer yanda uzlaşmacı sendika bürokratlarının 'değişim' adı altında getirdiği öneriler.

Paylaş
Avrupa'daki, özellikle de Almanya'daki sendikaların yaptığı "gelecek" tartışmalarının benzerleri Türkiye'de de yapılıyor. Benzerlik, bu tartışmaların "Sendikal hareket nasıl kurtulur?" temelinde olmasında değil sadece. Aynı zamanda, "değişim", "sosyal diyalog" gibi kavramlarla ifade edilen anlayışı hakim kılma çabasında. Bu anlayışa göre sendikal hareketin kurtuluşu "sosyal diyalog"dan geçiyor. Yeni üretim biçimleri, bizdeki sendikaların örgütlenme temelini oluşturan 'kadrolu işçi' sayısını giderek azaltırken taşeron, geçici, kısmi süreli çalışan işçilerin sayısını artırmıştır. Bu da sendikal hareketin zayıflamasına yol açmaktadır. Artık sendikal hareket bu yeni işçi kesimlerini örgütlemenin yol ve yöntemlerini bulmak zorundadır. Bunun için, sadece 'hayır' demek yetmez, projeler üretilmeli, yeni stretjiler oluşturulmalıdır. Özellikle çokuluslu şirketlerle uluslararası mücadele yürütülmelidir. Kendilerine çeşitli 'sosyal sorumluluk' alanları belirleyen bu çokuluslu şirketlere karşı örneğin "İşyerinde sendikal haklara saygı duymazsanız siz sosyal sorumlu filan değilsiniz" türünden kampanyalar düzenlenmelidir. Bu tür kampanyalar kadın ve çocuk hakları savunucuları, çevreciler, tüketici örgütleri gibi diğer sosyal kesimlerle birlikte yürütülmelidir.... vs.

Düzenleyici Birleşik Metal-İş Sendikası'nın Alman Friedrich Ebert Vakfı'yla işbirliği halinde düzenlediği "Türkiye'de ve Avrupa'da Sendikal Hareketin Güncel Durumu ve Sendikal Çözümler" başlıklı panel de bu tür bir yaklaşıma sahne oldu. Almanya, İtalya ve İspanya'dan sendikacıların konuşmacı olarak katıldığı paneli, işyeri temsilcileri, öğretim üyeleri ve çeşitli sendikaların uzmanları da izledi. Armada Otel'de önceki gün düzenlenen panelin konuşmacılarından Avrupa Metal İşçileri Federasyonu (EFM) Genel Sekreteri Reinhard Kuhlmann, bir sendikacıdan daha çok Avrupa Birliği'nin temsilcisi gibi konuştu. "Avrupa sosyal modelinin parası" diye nitelendirdiği Euro'ya geçişin büyük bir başarı olduğunu ileri süren Kuhlmann, sendikal hareketin "düzenleyici" olması gerektiğini savunuyor.

Kötü IMF DİSK Eğitim Dairesi Müdürü Tonguç Çoban ise "küreselleşme sürecinin merkezinde değil de çeperinde yer alan Türkiye gibi ülkelerde sendikal haklar konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığı için" bizim işçiler, bu 'sosyal diyalog' denen şeye 'alerji' ile baktıklarını düşünüyor. Çoban'a göre 'sosyal diyalog' bizde de Avrupa'daki gibi, en temelden en tepeye kadar (ulusal, hatta Avrupa düzeyinde) bir müzakere süreci olarak yaşansa işçiler öyle düşünmeyecek! Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF) Balkan ve Akdeniz Masası Sorumlusu Toni Ferigo uluslararası finans kuruluşlarının yapısını demokratikleştirmek için mücadele edilmesi gerektiği düşüncesinde. Ferigo, IMF ve DB'nın küreselleşmenin kötü yanının temsilcisi olduklarını, çünkü yeterince demokratik olmadıklarını söylüyor. Bu durumda sendikal hareket, küreselleşme karşıtı hareketlere katılabilir; ilga etmek için değil tabii, değiştirmek için! Diyalog mu, taviz mi? Panelde Türkiye'de sendikaların örgütlenme, taşeronlaştırma, iş güvencesi, sendikacıların durumu, sendikal demokrasi gibi birçok soruna da değinildi elbette. Özgür toplupazarlık ve grev hakkı bulunmadığı, sendikaların imzaladıkları toplusözleşmelere bile sahip çıkacak güçte olmadığı ve sürekli taviz verildiği ifade edildi. Selüloz-İş Sendikası Danışmanı Murat Özveri'nin, panelde, "Tarihsel süreç içinde emek sermaye çelişkisi düşünüldüğünde sosyal sermaye mümkün müdür?" şeklindeki soruya verdiği yanıt da bugün 'diyalog' adı altında yapılanların ne anlama geldiğinin ifadesiydi. Özveri, özetle şöyle dedi: "Her yeni üretim sistemi sermayenin işçi sınıfı üzerindeki denetimini artırma, kârı maksimize etme amacı taşır. Ve bunun önündeki her işçi hareketine karşı bir baskı söz konusudur. Sosyal diyalog bir güç eşitliği üzerinden mümkündür. Yoksa örneğin kriz döneminde yapılanlar diyalog filan değildir. İşverenler sendikalara protokoller dayatarak 'ya bunu kabul edersiniz ya işçi atarım' demişlerdir. Ve hem protokol imzalatmış hem de işçi atmışlardır." Nasıl? Artık savunma durumundan çıkarak sürece müdahale edilmeli, ama nasıl? Yasalar bunun önünde engel. Öyleyse önce yasalar değiştirilmeli, ama nasıl? Siyasal projeler üretilmeli, ama nasıl? Evrensel düşünüp yerel hareket edilmeli, ama nasıl? Ciddi bir uluslararası dayanışmaya ihtiyaç var, ama nasıl? AB savunuculuğu, IMF ve DB'nin demokratikleştirilmesi, 'sosyal sorumluluk' kampanyaları, ve sosyal diyalog tavsiyelerinin buna yetmediği ortada. Sermayenin işine gelen, hatta bizzat öncülük yaptığı bu yaklaşıma karşı çıkan mücadeleci sendikacılar, ulusal ve uluslararası düzeyde eylem ve mücadelenin zorunluluğuna dikkat çekiyorlar. Bu mücadelenin her şeyden önce, işbirlikçi sendika bürokratlarına karşı olması gerektiğini belirtiyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Ankara ve Zonguldak'ta baro seçimleri

SONRAKİ HABER

Formpart'ta Birleşik Metal-İş'e baskı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...