16 Ekim 2002 21:00

Adım adım felakete doğru

Irak'a yönelik bir askeri saldırıyı savunan en gürültücü sesin, İsrail'deki Ariel Şaron hükümetinden çıkması tesadüf değil. Şaron hedefine ulaşırsa ABD, uzun bir listeye karşı İsrail adına savaş yürütmeye başlayacak: İran, Libya, Sudan ve hatta Suudi Arabistan. Savaş kışkırtıcılığı İsrail devletinin öyle favori bir hobisi haline geldi ki, Şaron, işbirlikçilerinden ölçüyü aşmamalarını, neşeli tamtamlarını biraz kısmalarını istemek durumunda kaldı. Irak, İsrail için "stratejik tehdit" olarak görülüyor, ama savaş çığırtkanlığının başka sebepleri de var: Arap dünyasının zayıflatılması, İsrail'in bölgedeki "stratejik üstünlüğü"nün korunması, "yenilmiş" bir Arap ulusuna karşı, İsrail için daha elverişli bir çözümün dayatılması ve ayrıca, tutsak Filistinliler ile Filistin liderliğinin daha da güçten düşürülmesi.

Irak vurursa İsrail'e yarar Madalyonun diğer yüzünde, İsrail'in "Saddam savaş başladıktan sonra bizi vurur mu, vurmaz mı?" sorusu var. Özellikle de Saddam "kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını düşünürse." Aslında tartışmanın özü, "vurup vurmamak" değil, "ne zaman ve nasıl" vurulacağı. İsrail'in erken davranıp Irak'ı önceden vurmasını savunanlar azınlıkta, ne de olsa böyle bir gelişme, Amerikan savaş aygıtının ortasına dev bir maymuncuk sokmak olacak. Yine de kimileri, savaş başladıktan sonra dahil olmak için bastıracaktır. İsrail'e karşı yeni bir etkisiz füze gönderilmesi, "meşru müdafaa" kılıfının ortaya çıkmasını sağlar ve saldırı için gerekçe olur. Gerçekten de, Irak'ın böyle bir saldırıya girişmesi, "Irak'ın devlet olarak varlığını yok edecek ölçüde nükleer silah kullanma" tehditleri savuran İsrail hükümetinin işine yarayacaktır. Dahası, Amerikalı savaş çığırtkanlarının endişelerinden biri, İsrail'i savaş dışında, kayışın ucunda tutabilmek. Çünkü muharebe alanına giren bir İsrail, kıyamet senaryolarını gerçeğe dönüştürür.

Etnik temizlik planı Filistinlilerin kıyamet senaryosu ise, İsrail'in, dünyanın dikkatini savaşa yöneltmesini fırsat bilerek Filistin'deki saldırılarını şiddetlendirmesi. Savaş karşıtı İsrailliler, Filistinliler ve diğerleri; sık sık, Filistinlilerin zorunlu göçe ve etnik temizliğe tabi tutulmasını öngören "transfer" planlarına karşı uyarılarda bulunuyorlar. İsrail'in gidişatına, hükümet ve ordu içindeki çevrelerin ırkçılık ve aşırı önlemleri meşrulaştırma çabasına, sözde "düşünce kuruluşları"nın yazıp çizdiklerine bakılırsa, böylesi bir hareket tarzı göründüğü kadar ihtimal dışı değil. Komşu Arap ülkeleri bu tehdidi ciddiye alarak, İsrail/Filistin ile sınırlarını kapatacaklarını bildirdiler. Bunlar arasında, Filistinlilerin sürülmesini savaş ilanı sayacaklarını söyleyen Ürdün ve Mısır da bulunuyor.

'Hafif' sürgün seçeneği Ama İsrail, Filistin gerçekliğini yok etmek için bir dizi farklı seçenek de düşünüyor olabilir. Bunlar arasında; ekonomi, eğitim, sağlık ve kişisel alanda Filistinlilerin acılarını artıracak olan uzun vadeli, aralıksız sokağa çıkma yasakları yoluyla, zaten mahvedici olan kuşatmanın sıkılaştırılması da olabilecektir. Sürgün ise; "istenmeyen" liderleri ve/veya "güvenlik çiti" boyunca bazı insan topluluklarını hedef alarak, daha seçici ve kısıtlı bir biçimde gerçekleşebilir. Diğer şiddet önlemleri arasında; mülteci kamplarına, şehir merkezlerine ve savunmasız köylere yönelik dev "askeri operasyonlar" da bulunabilir. Nitekim; günlük saldırılar ve Yahudi yerleşimcilerin baskınlarının ötesinde, Gazze Şeridi'ne yönelik toptan bir askeri saldırı bir süredir masada bekliyor. Bu, İsrail için, uygun zamanı bekleyen bir seçenek. Böylesi şiddetli "operasyonlar"ın gerekçesi, bir Filistinli birey veya Filistinli grupların herhangi bir şiddet eylemi, veya bazı İsrailli sözcülerin umduğu gibi, Saddam Hüseyin'e yönelik bir destek gösterisi de olabilir.

Filistin halkı kararlı Her ne olursa olsun; işgal altındaki Filistin halkı, Irak'a yönelik planlanan savaş gerçekleştiğinde hedef tahtasında olacaktır. Ancak Filistin'deki kolektif hava; sürgün girişimlerine direnme, bir tür siper kazma havası. İlk İntifada'yı karakterize eden kararlılık ruhunun (sumoud) yeniden doğmakta olduğunu sezebiliyoruz. Panik veya korkuya kapılmayı bilinçli olarak reddeden Filistinliler, en etkili ve kabul edilebilir direniş biçimlerini yeniden değerlendiriyor: Barışçıl, kitlesel halk direnişleri ile, daha büyük bir destek toplanabilecektir. Dolaysız İsrail işgalinin tekrar başlaması; daha yapıcı direniş biçimlerini de doğuracaktır; halk komiteleri ve destek komiteleri gibi. İsrail ordusu ve silahlı yerleşimciler ne yaparsa yapsın, bir savaş halinde bu komiteleri kurmak zorunludur.

Dünya seyretmemeli Bununla birlikte; İsrail'in yeni çılgınlıklara girişmesini önlemenin en etkili yolu, uluslararası toplumun harekete geçmesidir. Avrupalı ve Amerikalı karar vericiler, daha olumlu ve atak bir müdahale politikasının gerekli olduğunu artık anlamalılar. Gelişmeleri parça parça ele almak, seçici kriz yönetimi ve kısmi tahribat denetimi uygulamak yerine, kapsamlı bir denetim programı uygulamanın zamanı gelmiştir. "Denetim" derken, "barış koruma ve devlet inşa etme" görevlerini yerine getirecek olan askeri ve sivil uluslararası güçleri kast ediyoruz. Şaron, ABD'ye bir daha yollanarak "Beyaz Saray'ın en çok misafir ettiği lider" olma statüsünü kazanırken, Amerikan Başkanı'na da, konuğuna bir kez daha "barış adamı" diye hitap etme şansını vermiş bulunuyor.

Felaket önlenmelidir BM kararları uygulanmak üzere kabul edilmelidir. Sivillere yönelik şiddet, kabul edilmemelidir. Dünyanın son askeri işgali, sonsuza dek süremez. Bu sorun, tek taraflı veya iki taraflı çözülemez. 5 Haziran 1967'de başlayan askeri işgalin sona erdirilmesi ve iki devletli bir çözüm "vizyonu" uygulanmalıdır. İsrail askeri önlemleri (yeniden işgal, baskınlar, suikastler, kitlesel tutuklamalar, kuşatma, cinayetler ve diğerleri) derhal durdurulmalı, İsrail'in hukuka tam olarak uyması sağlanmalıdır.

(Palestine Chronicle)

Evrensel'i Takip Et