20 Eylül 2002 21:00

Tekellerin Irak planı

ABD'nin liderliğindeki Saddam Hüseyin'i devirme planları, uzun süredir Irak'tan sürgün edilen Amerikan petrol şirketleri için tam bir vurgun olacak. Irak muhalifleri ve endüstri yetkililerine göre, bu şirketler, Bağdat'la Rusya, Fransa ve diğer ülkeler arasındaki petrol ilişkilerini bozup dünya petrol piyasasını kendilerine göre yeniden düzenlemişti. Baba Bush yönetiminin yetkilileri henüz petrol ve Irak'ı kapsayan meseleler üzerine odaklanmaya başlamadıklarını söyleseler de ABD ve yabancı petrol şirketleri, Suudi Arabistan dışında dünyanın en büyük, 112 milyar ham petrol rezervi bulunan ülkede vurgun yapmak için hazırlanmaya başladılar bile. Bu derece önemli olan Irak petrolü; Bush, Irak saldırısına uluslararası destek almak istediği için, BM Güvenlik Konseyi'nin kendilerini desteklemesi üzere başlatılan görüşmelerde ufak pazarlık konuları yapılıyor. Konseyin daimi beş üyesi; ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, Bağdat'ta lider rolü oynayabilecek uluslararası petrol şirketlerine sahipler.

Pazarlık konusu Eski bir CIA yöneticisi olan James Woolsey, Saddam'ın devrilmesini destekleyenlerin başında geliyor. Woolsey, "Fransa ve Rusya'nın petrol şirketleri var ve Irak'la ilgileniyorlar. Onları, Irak'a saygılı bir yönetim getirilmesinde yardım etmeleri durumda, Amerikan şirketlerinin kendileriyle çalışmalarını sağlamak için elimizden geleni yapacağımıza temin edebiliriz" diyor, ancak eski CIA yetkilisi ekliyor: "Ancak oylarını Saddam'dan yana kullanırlarsa, yeni Irak hükümetinin onlarla çalışmasını sağlamak imkânsız olacaktır." Aslında, yeni Irak hükümeti olasılığı, ABD tarafından dışarıda bırakılan petrol şirketlerinin ilgilerini körükleyecek. Bu yönetim, Saddam'ın devrilmesinin kötü sonuçlarından biri olarak, Irak'taki en baskın yabancı güç olacak.

Muhaliflerin rolü Yabancı petrol şirketlerinin temsilcileri, gelecek vurgunda yerlerini hazırlamak ve nabızlarını yoklamak için Irak muhalifleriyle görüşüyorlar. 1991 Körfez Savaşın'dan bu yana bir düzineden fazla ülke, ki aralarında Fransa, Rusya, Çin, Hindistan, İtalya, Vietnam, Cezayir de var, Irak petrol alanları kurmak, işletmeleri yenilemek ya da gelişmemiş alan keşfetmek için ya prensipte anlaştılar ya da anlaşma için görüşmeler sürüyor. BM yaptırımları kalkana kadar anlaşmaların çoğu askıya alındı. Ancak Irak muhalifleri, bu anlaşmaları tanımadıklarını gösterdiler. Irak Ulusal Kongresi'nin Londra bürosununu başında bulunan petrol mühendisi Faysal Karagoli, "Bu anlaşmaları kesinlikle gözden geçireceğiz. Petrol politikalarımız halk tarafından Irak'ta seçilmiş hükümet tarafından belirlenecek" dedi. Meclis'in başkanı Ahmet Çelebi, yaptırımlar altında mahvolmuş petrol alanlarının geliştirilmesi için ABD'nin önderliğinde bir konsorsiyum oluşturulmasını desteklediğini söyledi. Çelebi, "Amerikan petrol şirketleri Irak petrolünde büyük bir vurgun yapacaklar" dedi. Irak Ulusal kongresi ise, lider değişimi olması durumunda, Irak petrol endüstrisi yapısında resmi bir pozisyon almadıklarını söyledi.

Piyasa tehlikede Endüstri analistlerine göre, Bush yönetiminin Saddam karşıtı kampanyası çokuluslu şirketler için sayısız olasılık sunarken, küresel petrol piyasası için büyük riskler taşıdığını belirtiyorlar. Irak petrolünün yolu, yeni hükümetin yapısından ve niyetlerinden geçecek. Irak'ın Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC)'in bir üyesi olarak mı kalacağı yoksa kartel kotalarını tanımadan, bağımsız bir rol mü üstleneceği petrol fiyatlarında ve Rusya Venezüella ve Angola gibi rakiplerin yatırımlarında etkili olacak. Lukoil gibi Rus petrol şirketlerinin Irak petrol alanlarının geliştirilmesinde büyük kârı var. Irak petrolünün dünya piyasasına girmesi sonucunda ortaya çıkacak düşük fiyatlar, Rus hükümetinin, yabancı yatırımcıları kendi bakir alanlarına çekme çabalarını geride bırakabilir. Bu nedenle düşük dünya petrol fiyatları, az çok çekici olan Sibirya petrolünü kilitlemek için pahalıya mal olacak tehlikelere girişebilir.

Gündemde yok mu? Bush ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney, petrol işinde çalıştılar ve endüstride uzun süreli bağları var. ABD yetkilileri, Irak petrol endüstrisinin geleceği hakkındaki tüm vızıltılara rağmen, askeri planlarla meşgul yönetimin konuyu sağlam bir biçimde ele almadığını söyledi. Dışişleri Bakanlığı'nda kurulan görev kuvveti Irak Grubunun Geleceği'nin meseleler listesinde petrol yok. Milli Güvenlik Konseyi'nden bir yetkili, Bush'un Putin ve Batılı liderle yaptığı konsültasyon sırasında petrol konusunun tartışılıp tartışılmadığı sorusunu cevaplamayı reddetti. Dışişleri Bakanlığı, Rusya'ya Irak konusu görüşmek üzere üç günlük bir ziyaret yapacaklarını duyurdular. Ocak ayında ABD ve Rus yetkililer, Houston'da 100 Rus ve Amerikan enerji şirketinin katıldığı bir zirve düzenleyecekler. (The Washington Post)


SUUDİ ARABİSTAN TELAŞLANDIRDI Suudi Arabistan Petrol Bakanı Ali el Naimi, OPEC'in ancak petrol arzında gerçek bir düşüş olması durumunda petrol üretimini artıracağını belirterek, "Eğer arzda düşüş olmazsa ve stoklar iyi durumda kalırsa, sırf savaş çıktı diye, olası sonuçlarından korkarak hareket etmeyeceğiz. Harekete geçmemiz bir anlam taşıyacaksa ancak o zaman harekete geçeceğiz" dedi. OPEC'in ve dünyanın en büyük petrol ihracatçısı Suudi Arabistan'ın petrol bakanının bu sözlerinin Irak'a karşı savaşın, olası sonuçlarından tedirginlik duyan ithalatçı ülkelerde telaş yaratması bekleniyor. Sektör gözlemcileri son haftalarda 30 dolara dayanan petrol fiyatlarındaki artışın önemli oranda ABD'nin Irak'a karşı her an saldırıya geçeceği korkusundan kaynaklandığını bildiriyor. Fiyatları olması gereken düzeyin üzerine çıkaran ve "savaş primi" denen bu artışın varil başına 3 ile 5 dolar arasında olduğu kaydediliyor. "Savaş priminin "bilinmeyenden duyulan korkuya" dayandığını belirten Suudi Petrol Bakanı, piyasaların korkması için bir neden bulunmadığını söyledi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


İzmir'in içme suyu tehlikede Özer Akdemir İZMİR - Türkiye'de faaliyet göstermek için her türlü oyuna başvuran uluslararası maden şirketleri şimdi de 2 milyonun üzerinde insanın yaşadığı İzmir'in içme suyunun kirletilmesi pahasına maden işletmesi açmak için harekete geçti. Tüprag Metal Madencilik San. ve Ticaret Ltd. Şti. İzmir'in Menderes ilçesi Efemçukuru köyü yakınlarında altın madeni işletmek için girişimlere başladı. Bu maden sahasının en önemli özellliği İzmir'in içme suyunun büyük bir bölümünü karşılayan Çamlı ve Tahtalı barajları uzun mesafeli koruma alanında kalıyor olması. İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'nün (İZSU), İzmir Barosu'na gönderdiği yazıda, altın madeninin işletmeye açılması durumunda İzmirlileri bekleyen tehlikeler tek tek sıralandı. Yazıda ayrıca, içme suyu havzası içinde olan bölgede hiçbir maden işletmeciliği yapılamayacağına dair açık kanun hükümleri bulunmasına rağmen, şirketten ve devletin çeşitli kurumlarından İZSU yöneticilerine yoğun baskı uygulandığına dikkat çekildi.

Maden havzanın içinde İZSU'nun hazırladığı raporda, Çamlı ve Tahtalı barajlarının uzun mesafeli koruma alanları içinde işletilmek istenen altın madeni sahasında, bu barajlara su taşıyan önemli derelerin bulunduğu belirtiliyor. Bunun yanı sıra Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ile su ve kanalizasyon idareleriyle ilgili 2560 sayılı kanuna dayanılarak şehre içme suyu sağlayan havzaların korunmasının İZSU'nun yetki ve sorumluluğunda olduğu anlatılıyor. Ancak İZSU'nun bu yetkilerine karşın Tüprag şirketi faaliyetlerini devam ettiriyor. İZSU'nun, Su Havzaları Koruma Yönetmeliği'nin 3/6 fıkrasının "Mutlak, kısa, orta, uzun ve dere mutlak koruma alanlarında taş, kum, kil, maden ocağı açılmasına ve işletilmesine izin verilmez. Mevcut ruhsatlı taş, kum, kil, maden ocaklarının faaliyetleri durdurulur" hükmü gereği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Daire Başkanlığı ve Çevre İl Müdürlüğü'ne birer yazı göndererek, maden işletmesinin su havzası içinde olduğunu belirtmesine karşın, Tüprag, Efemçukuru köyünde 50 adet sondaj yaptı. İZSU'nun, şirketin bu yöndeki faaliyetlerinin durdurulması talebiyle Çevre İl Müdürlüğü'ne yaptığı başvuruya ise "Şirketin maden arama izni var, ama işletme izni için henüz müracaat etmedi" şeklinde yanıt verildi.

Bakanlık izin istiyor Şirketin girişimleri ve bu konuda İZSU'ya yapılan baskılar ise 1998 yılına dayanıyor. İlk olarak, Çevre İl Müdürlüğü 05.10.1998 tarihinde İZSU'dan madenin ÇED raporu için görüş ister. Bu isteğe 09.10.1998 tarihinde yanıt veren İZSU, maden arama sahasının bir kısmı Tahtalı Barajı bir kısmı da Çamlı Barajı uzun mesafeli koruma alanında kaldığı için olumsuz görüş bildirir. Tüprag şirketi İZSU'nun olumsuz görüşü üzerine kuruma 30.11.1998 tarihli bir yazı göndererek kazanılmış hakları olduğundan bahseder ve görüşün olumlu yönde değiştirilmesini ister. İZSU cevabi yazısında kanun ve yönetmeliklerin kendilerine tanıdığı görev ve sorumlulukları bir kez daha hatırlatarak, görüşünü yineler. İZSU ayrıca görüşlerini isteyen İzmir Valiliği'ne de madenin açılmasının sakıncalarını anlatır.

Çelişkili durum Kurumlar arasında bu yazışmalar yapılırken, İZSU'ya Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndan 07.04.1999 tarihinde gelen yazı olaya bakanlığın müdahalesini getirir. Bakanlık, Tüprag'ın madenine "Kirletici unsur taşıyan katı, sıvı ve gaz atık üretmeme koşuluyla arama/açma izni verilmesini" istemektedir. İZSU ise Bakanlığa 07.05.1999 tarihinde, daha ÇED raporu bile hazırlanmamış olan madene izin verilmesinin mümkün olamayacağını bildirir. İZSU'nun İzmir Barosu'na gönderdiği yazıda dikkat çektiği bir diğer konu da, DSİ 2. Bölge Müdürlüğü'nün maden açılmak istenen bölge ile ilgili tespitlerine rağmen, DSİ Genel Müdürlüğü'nün madene izin verilmesini istemesi. DSİ 2. Bölge Müdürlüğü'nün 31.01.2002 tarihli yazısında, "Çamlı baraj havzasının tamamının ormanlık ve dik yamaçlı arazi olduğu, havzanın tümüne yönelik koruma tedbirleri alınarak doğal sit alanı veya milli park yapılması hususunda gerekli girişimlerin başlatılması..." ve daha bir dizi önlem alınması yönünde görüş belirtilirken, DSİ Genel Müdürlüğü'nün 11.04.2002 tarihli yazısında ise barajın su tutma aşamasına kadar altın madeni çıkarılmasında bir sakınca görülmediği ifade edilir. DSİ Genel Müdürlüğü'nün bu görüşüne İZSU, "Yüzey topoğrafyasının değişeceği, doğaya yapılan olumsuz müdehalelerle arazide erozyon ve çökeltme olacağı, kimyasal dengelerin değişeceği, su akışının yönü ve hacmine dek değişikliklerin getirebileceği olumsuzlukların telafisinin mümkün olmayacağı..." gerekçeleriyle karşı çıkar.

Baskı grupları İZSU'nun baroya gönderdiği yazıda, çevredeki köylerin gelişmesine bile izin verilmeyen ve doğal SİT alanı yapılması düşünülen bir yerin madencilik faaliyetine açılmasının büyük bir hata olduğu belirtiliyor. Ayrıca, Tüprag'ın, çalışma sahasını Tahtalı Barajı havzası dışına çıkarttığı savının da, yapılan etüdler sonucu çürütüldüğü kaydediliyor.


TÜPRAG'IN STRATEJİK ORTAĞI