5 Eylül 2002 21:00

Şizofreni hastası hükümlü
   tecritte tutuluyor

Halen Kırıklar F Tipi cezaevinde bulunan 1977 doğumlu Yüksel Mızrak psikolojik olarak ağır derecede hasta olmasına rağmen üç kişilik odada, tecrit koşullarında tutuluyor. Cezaevi içinde bulunduğu sürede hiçbir psikolojik yardım alamayan ve ilaç tedavisi göremeyen Mızrak 1.5 aydır ailesinin görüşüne de çıkmıyor. Cumhurbaşkanlığı'na, Adalet Bakanlığı'na, İzmir İnsan Hakları Kurulu'na başvuran hatta Cumhurbaşkanı ile yüz yüze görüşen baba Haydar Mızrak artık haykırışlarının duyulmasını istiyor. Her gün, cezaevi, infaz savcılığı, avukat, insan hakları kuruluşları arasında mekik dokuyan Deniz Kuvvetleri'nden emekli 51 yaşındaki Haydar Mızrak, oğluna CMUK 399'un uygulanmasını ve tedavisinin kendileri tarafından yapılmasının sağlanmasını istiyor. 25 yaşında F tipi cezaevi koşullarında ağır psikolojik rahatsızlık yaşayan Yüksel Mıkrak'ın öyküsü şöyle: İlki 1994 yılında lise öğrenimi görürken olmak üzere toplam altı kez Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alınan Yüksel Mızrak, cezası Yargıtay tarafından onaylanınca Fransa'ya iltica eder. Orada tıp ve ekonomi eğitimine başlayan Mızrak'ın bir yıl sonra işkenceden kaynaklı psikolojik sorunları başlar. Ailesinin tedavi ettirebilmek için Türkiye'ye çağırdığı Mızrak, havaalanında TMŞ tarafından alınarak Buca Cezaevi'ne konulur. Bu dönemde çok ciddi derecede rahatsızdır. Avukatına, beynine, hayallerine müdahale edildiğini, istemediği görüntülerin kendisine gösterildiğini anlatır.

Sevk çilesi İçinde bulunduğu duruma tepki göstererek süresiz açlık grevine başlar ve suyuna zehir katıldığını düşünerek su da almamaya başlar. Durumu vahim boyutlara ulaşır. O şartlar altında önce Yeşilyurt Devlet Hastanesi'ne sevk edilir. Yeşilyurt Devlet Hastanesi de derhal Manisa'ya sevkini ve tedavisini uygun görür. O sırada Buca Cezaevi'ne siyasi tutuklu ve hükümlüler alınmamaya başlar. Yüksel'i de Bergama Cezaevi'ne gönderirler. Bergama'da koğuştaki arkadaşlarının moral vermesiyle yemek yememe su içmeme durumu aşılır, açlık grevini bırakır. Ama durumu yine de çok kötüdür. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevki çıkar. Gitmek istemez. İlaç verilerek götürülmesi gündeme gelir. Sonunda ikna edilir ve Manisa'ya gönderilir. CMUK 399. maddeden yararlanabilmesi için avukatı tarafından DGM'ye başvurulur. DGM Manisa'dan raporunu ister. Şizofreni olmasına rağmen Yüksel'e Manisa'dan gelen raporda "Psikotik bozukluk" teşhisi konulmuştur ve "Cezasının infazına engel değildir" denilmiştir. Bunun üzerine doğrudan DGM, öncelikle savcılığa başvurulması gerekir diye dosyanın Bergama Savcılığı'na gönderilmesine karar verir. Bergama Savcılığı da psikotik bozukluk teşhisinin yeterli olmadığını Adli Tıp'tan görüş alınması gerektiğini söyleyerek Adli Tıp Kurumu'na gönderir. Yüksel'in kendisi de gider Adli Tıp Kurumu'na.

Rahatsızlık nüksetti 2000 yılının ilk aylarında gelişen bu olaylar sonucunda Adli Tıp şizofreni teşhisi koyar ve bir akıl hastanesinde tedavisinin gerekli olduğunu belirterek bu süre boyunca da infazının ertelenmesi görüşünü bildirir. İzmir İnfaz Savcılığı da Adli Tıp'tan gelen rapor doğrultusunda DGM'ye ceza infazının ertelenmesine karar verilmesi talebinde bulunur. DGM de bir kurumda iyileşinceye değin tedavisine, tedavi sonucunda iyileşirse ceza infazının devam etmesine karar verir. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevk edilir. Orada tutuklu statüsünde değil ama ailesinden bağımsız olarak bir odada kalmak durumu doğar. Tedavi süreci başlar. Yaklaşık 8-9 ay orada kalır. Epeyce iyileşme kaydeder ancak geçtiğimiz temmuz ayı başlarında rahatsızlık yeniden nükseder. Yüksel Mızrak görüşlere çıkmamaya başlar.

Tek başına tutuluyor Yüksel Mızrak'ın avukatı Zeynep Sedef Özdoğan, şizofreninin tamamen iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin imkânları sınırlı olduğu için çok daha ağır, saldırgan boyutta hastalar geldiğinde artık iyileşti diye cezasının infazının devamına karar verildiğini belirtiyor. Bu karara itiraz ettiklerini dile getiren Özdoğan, "Hastalığı konusunda teşhiste bulunan Adli Tıp Kurumu olduğuna göre iyileştiğine de Adli Tıp Kurumu karar vermelidir" diyor. Özdoğan, Mızrak'ın F tipine nakledildikten sonra durumunun daha da ağırlaştığını anlatıyor. F tipi cezaevinde başlangıçta tek başına bir odada tutulduğunu, uyum sağlamadığı için de sürekli dövülüp darp edildiğini aktaran Özdoğan, bu konudaki şikayetlerinin takipsizlikle sonuçlandığını kaydediyor. Hasta durumda tecrit koşullarında kalmasının mümkün olmadığını belirten Özdoğan "Ama ceza infazına engel değildir diye görüş bildirmişler. Bizim oranın yeterli olmadığı konusunda zaten baştan itirazımız vardı. 399'un uygulanması konusunda tekrar dilekçe vermemiz söz konusu oldu ama Manisa'nın raporu yolumuzu tıkamış oldu. Üçüncü kez tekrar ağır olarak hastalandı. İlk geldiği zamanlardaki en ağır halini çağrıştırıyor. O zaman da aile görüşüne çıkmıyordu. Avukat görüşüne çıkmıyordu. Yine renkler konusunda hassasiyeti var, benim giydiğim renklere takılmaya başladı. Beynine müdahale edildiğini, istemediği görüntülerin gösterildiğini, beyninde ses patlamaları olduğunu söylüyor. Kesinlikle iyi durumda değil".

'Oğlumu bana verin' Baba Haydar Mızrak da bir aydır Manisa'dan gelecek raporu beklediklerini ifade ederek, "Hasta bir insan söz konusu. Ne reçete ne ilaç hiçbir şey yok. 3 yıldır cezaevinde. Bir yılını neredeyse hastanede geçirdi" diyerek tepkisini dile getiriyor. Rahatsız olmasına rağmen oğluna psikolojik işkence yapıldığını, hakaret edildiğini ifade eden Mızrak, cezaevindeki uygulamalarla ilgili açtıkları davaların takipsizlikle sonuçlandığını anlatıyor. Anne Hüsne Mızrak da, "Ben çocuğuma kendim bakmak istiyorum vermiyorlar. Hasta çocuğuma kötü davranıyorlar. Sağlıklı bir insan bile orada hastlanır. Çocuğumuz içerde öldü mü kaldı mı durumu nasıl bilmiyoruz. Bizimle görüşmüyor. Hayaller görüyor. Arkadaşlarıyla huzursuzluk çıkarıyormuş kavga ediyormuş. İstemeden arkadaşlarımın kalbini kırıyorum demiş ablasına" diyerek oğlunun bir an önce kendilerine verilmesini istiyor. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Dava ajandası kabarık Adli tatil bugün sona eriyor. Bir buçuk ay boyunca ara verilen operasyon, parti kapatma, banka deprem davaları kaldıkları yerden devam edecek. Adli ve idari yargıda 20 Temmuz 2002'de başlayan adli tatil, bugün Yargıtay'da düzenlenen bir törenle sona erecek. Törende, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, birer konuşma yapacaklar. Yeni adli yıla yüklü ajandayla giren bazı mahkemelerde görülecek davalar ise şunlar: DGM Yasası'ndaki değişiklik sonrası ağır ceza mahkemelerine gönderilen "Türkbank ihalesi", "Sümerbank", "Yurtbank", "Bankekspres", "Etibank", "Bankkapital" ve "Egebank" davaları. Bunların görülmesine İstanbul Adliyesi'nde devam edilecek. "Kılıçbalığı" adı verilen operasyonun ardından Emlak Bankası'nın eski yöneticileri hakkında açılan 9 ayrı davanın görülmesine de İstanbul ağır ceza mahkemelerinde devam edilecek.

Erdoğan İstanbul'da İş yükü oldukça fazla olan İstanbul Adliyesi'nde görülecek davalar arasında Swissotel'in işgal edilerek bazı müşterilerin rehin tutulması olayına ilişkin 13 sanığın yargılandığı davada bulunuyor. Limter-İş Sendikası Eğitim Uzmanı Süleyman Yeter'in öldürülmesine ilişkin dava da İstanbul Adliyesi'nde devam edilecek. Yeni adli yılda sona ermesi beklenen Yeter'in öldürülmesine ilişkin davada savcının esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması istenmişti. Beyazıt'ta 23 yıl önce 7 öğrencinin ölümü, 41 öğrencinin de yaralanmasıyla sonuçlanan "16 Mart Katliamı" davasına da İstanbul Adliyesi'nde görülecek bir başka dava. İstanbul Adliyesi'nin en ünlü konukları ise AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna. Erdoğan ve Gürtuna, "ihaleye fesat karıştırmak" suçlamasıyla İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak.

'Şike' Kadıköy'de Ali Fevzi Bir ve Sadık İlhan'ın da aralarında bulunduğu 11 sanıklı "Şike Çetesi" davası ile Kazasker'deki Finansbank Şubesi'ni soyan 2 kişiyi öldürdüğü gerekçesiyle banka güvenlik görevlisi Engin Bozkurt hakkında açılan davanın görülmesi Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, Şile'de bir kadına tecavüz edilmesi olayına ilişkin 2'si polis memuru 3 kişi hakkında açılan dava ise Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edecek. F tipi cezaevlerini hayata geçirmek amacıyla 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine birden düzenlenen ve 32 kişinin ölümü ile sonuçlanan kanlı operasyona ilişkin davaların görülmesine de devam edilecek. Bilindiği gibi 32 kişinin hayatını kaybettiği operasyonla ilgili gerçekler, tutuklu ve hükümlüler hakkında açılan "isyan" davalarında ortaya çıkmıştı. Dava dosyalarında bulunan adli tıp uzmanlarının raporları cezaevlerinde nasıl bir katliamın uygulandığını gözler önüne sermişti. Ancak, operasyonda görev alan askerler hakkında olayın üzerinden iki yıl geçmesine rağmen henüz "adam öldürmek" suçundan dava açılmış değil.

Şıhanlıoğlu yeniden Yeni adli yılın kamuoyunda dikkatle takip edilecek en önemli davası ise Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu'nun vefatına ilişkin dava. Şıhanlıoğlu'ın ölümünü bu kez Yargıtay inceleyecek. TBMM İç Tüzük görüşmeleri sırasında yaşanan tartışmalardan sonra kalp krizi sonucu DYP Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu'nun vefat etmesi üzerine MHP milletvekilleri Cahit Tekelioğlu ve Mehmet Kundakçı hakkında açılan davanın temyiz incelemesini Yargıtay 1. Ceza Dairesi yapacak. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu davada, Osmaniye Milletvekili Mehmet Kundakçı'nın beraatine karar vermiş, İçel Milletvekili Cahit Tekelioğlu'nu da TCK'nın "kastı aşan adam öldürme" hükmünü içeren 452/2. maddesi uyarınca takdiren 10 yıl ağır hapis cezasına mahkûm etmişti. Temyiz incelemesini yapacak olan Yargıtay 1. Ceza Dairesi belirleyeceği bir günde temyiz duruşmasını yapacak ve daha sonra kararını açıklayacak.

Beyaz Enerji Yargıtay'da Yargıtay'da görülecek diğer önemli dava ise "Beyaz Enerji" davası. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada mahkeme eski TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi ve yardımcısı Ünal Peker'i 9 yıl 8 ay 20'şer gün ağır, 1 yıl 5 ay 15'er gün hapis cezası vermişti. Mahkeme eski TEAŞ Yönetim Kurulu Üyesi ve eski Devlet Bakanı Birsel Sönmez'i 8 yıl 4 ay ağır, 1 yıl 5 ay 15 gün hapis cezasına mahkûm etmişti. Davada, 5 sanık beraat etmişti.

'Kayıp Trilyon'da karar Yeni adli yılda, Yargıtay'ın gazeteci-yazar Uğur Mumcu suikastının faillerini yakalamak amacıyla başlatılan, daha sonra ortaya çıkan bağlantılar üzerine Prof. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Muammer Aksoy ve Doç. Bahriye Üçok'un öldürülmesi gibi 22 olayı kapsayan ve Ankara 2 No'lu DGM heyeti tarafından karara bağlanan "Umut Operasyonu" davasını karara bağlaması bekleniyor. Yargıtay'da görülecek olan bir diğer önemli dava ise kamuoyunda "Kayıp Trilyon" davası diye bilinen dava. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, kapatılan RP'nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ı, Türk Ceza Kanunu'nun "özel belgede sahtecilik" hükmünü içeren 345. ve 80. maddeleri uyarınca 2 yıl 4 ay hapse mahkûm etmişti. Mahkeme, 19 sanığı 1 yıl 2'şer ay, 50 sanığı 1'er yıl hapis cezasına çarptırmış, iki sanığa verilen 10'ar ay hapis cezalarını ertelemişti.


Yargı bağımsızlığı sağlanmalı Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi'nin, yaptığı yazılı açıklamada yeni adli yılın sorunlarla başladığı belirtilerek, sorunların giderek büyüdüğü ifade edildi. Açıklamada yargı bağımsızlığının sağlanmadığı dile getirilerek, adliye binalarının, yargıç, savcı ve adli personel sayısının yetersiz kaldığı ifade edildi. Açıklamada; "Yargı usül ve esasları basitleştirilmeli, adli ve idari yargı ayrımına son verilmeli, mahkemelerin türleri azaltılmalı , vatandaşlar ve demokratik kitle örgütlerine Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvurma hakkı tanınmalıdır" denildi.


ANKARA'NIN GÜNDEMİ DE YOĞUN Ankara DGM ve Adliyesi, yeni adli yılda, yargılanan sanıkları ve kapsadığı olayların büyüklüğü ile kamuoyunun sürekli ilgisini çeken davalarla gündemde kalmayı sürdürecek. D