9 Ağustos 2002 22:00
GÜNÜN YAZILARI
Bundan yaklaşık üç yıl önce, Pakistan ordusunun şefi General Pervez Müşerref, tuhaf ölçüde popüler bir darbe gerçekleştirdi. Sokaklarda tanklar gezinmedi, tek bir el ateş açılmadı ve hiç kan dökülmedi. Pakistanlıların çoğu, on yıllık rüşvetçi sivil hükümetlerin ardından ordunun gelişini alkışladı. Eski bir komando olan Müşerref, parlak bir gelecek vaat ediyordu. Yolsuzluk yok edilecek, ekonomi tekrar yapılandırılacak, kanun düzeni sağlanacak ve en önemlisi, doğru dürüst bir demokratik sistem kurulacaktı. General, "Halkımız, despotizm boyunduruğundan asla kurtulamadı" diyordu. "Halkın, bir kez daha sahte demokrasiye değil, bu kez gerçek demokrasiye götürülmesini sağlayacağım."
İslamabad'daki Amerikan Büyükelçisi, onun "vatanseverlikle hareket eden bir ılımlı" olduğunu söylüyordu. Yüksek Mahkeme, genel seçimlere hazırlanması için üç yıl tanıdı. Mahkemeler, eski başbakan Navaz Şerif'i uçak kaçırmak ve terörizm ile mahkûm ederken, Batı görmezden geldi. Şimdi o üç yıl neredeyse doldu ve General Müşerref, ekim ayında meclis seçimleri yapılacağını ilan etti. Ama Müşerref, Pakistan'ı "despotizm boyunduruğu"ndan gerçekten kurtarıyor mu? Pek çok insana göre yanıt olumlu değil.
Kukla bir hükümet Generalin istediği olursa, kukla bir başbakanı istediği zaman görevden alabilecek yetkilere sahip bir cumhurbaşkanı olacak. Pakistan tarihinde ilk kez, ordu, yeni kurulacak milli güvenlik konseyi vasıtasıyla, politikanın belirlenmesinde kurumsal bir rol oynayacak. Özellikle de Keşmir, Afganistan ve nükleer caydırıcılık gibi hassas konularda. Sorunun kalbinde, General Müşerref'in, askeri diktatörlükler arasındaki kısa soluklanma dönemlerinde ülkeyi yönetmiş olan politikacılara duyduğu küçümseme yatıyor. Müşerref, "felaket onyılı" olarak tanımladığı dönemde ülkeyi sırayla yöneten son başbakan Şerif ve Benazir Butto'ya karşı özellikle öfkeli. General Müşerref, milletvekillerini kontrol altında tutmak için, bir dizi anayasal değişiklik hazırlıyor. Bunlar, gelecekte politikacıları olabildiğince sınırlayacak. Nüfusun üçte birinin okuma yazma bilmediği bir ülkede, Müşerref, sadece eğitim görmüş kişilerin seçimlerde aday olabilmesini öngörüyor. Cumhurbaşkanı olarak, seçilmiş herhangi bir politikacıyı başbakan atayabilecek; o politikacı meclisteki en büyük partinin başında olsun ya da olmasın. Başbakan veya yerel yönetim başkanı olarak iki dönem geçiren bir kişi, bir daha bu görevlere gelemeyecek. Bu kural, Şerif ve Butto'nun bir daha iktidara gelmesini engelliyor.
Geleceğe tehdit En önemlisi; general, cumhurbaşkanı olarak hoşuna gitmeyen bir başbakanı, kabineyi veya meclisi feshedebilecek. Bütün bunlar; General Müşerref'in "komutanın birliği" ifadesine pek uyuyor. Müşerref, nisan ayında yaptığı bir konuşmada ürpertici bir uyarıda bulundu ve gelecekteki başbakanların bu reformları geri almaya "cüret etmemesini" istedi. "İktidar paylaşımına inanmıyorum" diyordu Müşerref. "İyi hükümet etmek için tek otorite gerekir." Generalin lehine de bir şeyler söylemek gerekirse; bu planları halktan gizlemedi. Reformlar aylardır tartışılıyor. Politikacılar, avukatlar, gazeteciler, din adamları, akademisyenler ve insan hakları uzmanları, sert eleştiriler getirmekte. Ama Batı'dan henüz tek bir eleştiri gelmiş değil. Londra ve Washington, rejimden hoşnutsuzluk ifade edecek hiçbir tutum almıyorlar.
Batı'nın değerli müttefiki Darbeden sonraki aylarda, İngiliz ve Amerikan hükümetleri, bir ara demokrasiye dönülmesi yönünde baskı yapmışlardı. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cook, İngiltere'nin "anayasal olmayan her hareketi şiddetle kınayacağını" söylüyordu. Müşerref, hemen üç yıl içinde seçim vaat etti ve bu eleştiriler yatıştı. Geçen yıl, general, anayasaya aykırı biçimde kendini cumhurbaşkanı atadığında, hemen hiç ses çıkmadı. Bu yıl başlarında, başkanlığını beş yıl daha sürdürmek için şaibeli bir referandum yapmaya karar verdiğinde, ABD yönetimi bunun bir "iç mesele" olduğunu söyledi. İngiltere hiç ses çıkarmadı. General Müşerref, 11 Eylül'den bu yana, belalı diktatörlükten, terörle mücadelenin kritik müttefiki olmaya terfi etti. Bir gece içinde, ülkede reform yapılmasına dair küçük dış baskı da kalktı. İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, bu ay içinde İslamabad'ı ziyaret ettiğinde, Müşerref'in Pakistan'a dayattığı askeri "gerçek demokrasi"yi sorgulamayı düşünmedi bile.
Vaatler havada kaldı Evet, General Batı'nın dostu, ama ülkelerinin bir ordu gibi yönetilmesi fikrinden hoşlanmayan Pakistanlıların sayısı giderek artıyor. Üç yıl önce verdiği vaatlere bakıldığında, neyi başardığını anlamak çok zor. General, şeriatçı milislerin Keşmir'e sızmasını yavaşlatmış görünüyor; bu, siyasi bir lider için zor olurdu. Ayrıca; bürokratların sömürge döneminden kalma egemenliğine meydan okuyan yeni yerel konseyler kurdu ve kadınlara kendilerini ifade etme şansı tanıdı. Ama diğer pek çok alanda vaat ettiklerini vermedi. Yolsuzluktan tutuklanan pek çok kişi, parayı bastırıp içeriden çıktılar. Ekonomi güç durumda ve kanun düzeni; terörist saldırılar, tarikat cinayetleri veya acımasız, kadın düşmanı kabile gelenekleri ile boğuluyor. Daha geçen hafta, aşiret liderleri, dört ölüm mahkûmunun, idamdan kurtulmak için kızlarını, kurbanlarının yakınlarına gelin vermesine izin verdi. Bu hoşnutsuzluk, ekim ayında muhtemelen sandıkta hissedilecek. General ve çevresinin, seçim sonuçlarından giderek daha çok kaygı duyduğu söyleniyor. Müşerref'in ülkeyi yönetmesine bugüne dek olanak tanıyan Yüksek Mahkeme kararlarına göre, general, her reformunu ve anayasada yaptığı her değişikliği parlamentoya sunmak zorunda. Eğer ekim ayında kurulacak meclis generale karşı dikilirse, ki öyle görülüyor, Müşerref kendini güç durumda bulacak. Belki de bir gün, vatan hainliğinden yargılanabilir. Politikacılar, aylar boyunca, Müşerref'in seçimleri ertelemesinden korktular. Şimdi ise, ordunun imajının zedelendiğini düşünen üst düzey komutanlar arasında huzursuzluk olduğuna dair söylentiler yayılıyor. General Müşerref, kansız bir darbeyle iktidara oturmanın kolay olduğunu, asıl zorluğun, kendisini, kendi "gerçek demokrasi"sinin dokunulmaz komutanı olarak dayatmak olduğunu keşfediyor.
Kukla bir hükümet Generalin istediği olursa, kukla bir başbakanı istediği zaman görevden alabilecek yetkilere sahip bir cumhurbaşkanı olacak. Pakistan tarihinde ilk kez, ordu, yeni kurulacak milli güvenlik konseyi vasıtasıyla, politikanın belirlenmesinde kurumsal bir rol oynayacak. Özellikle de Keşmir, Afganistan ve nükleer caydırıcılık gibi hassas konularda. Sorunun kalbinde, General Müşerref'in, askeri diktatörlükler arasındaki kısa soluklanma dönemlerinde ülkeyi yönetmiş olan politikacılara duyduğu küçümseme yatıyor. Müşerref, "felaket onyılı" olarak tanımladığı dönemde ülkeyi sırayla yöneten son başbakan Şerif ve Benazir Butto'ya karşı özellikle öfkeli. General Müşerref, milletvekillerini kontrol altında tutmak için, bir dizi anayasal değişiklik hazırlıyor. Bunlar, gelecekte politikacıları olabildiğince sınırlayacak. Nüfusun üçte birinin okuma yazma bilmediği bir ülkede, Müşerref, sadece eğitim görmüş kişilerin seçimlerde aday olabilmesini öngörüyor. Cumhurbaşkanı olarak, seçilmiş herhangi bir politikacıyı başbakan atayabilecek; o politikacı meclisteki en büyük partinin başında olsun ya da olmasın. Başbakan veya yerel yönetim başkanı olarak iki dönem geçiren bir kişi, bir daha bu görevlere gelemeyecek. Bu kural, Şerif ve Butto'nun bir daha iktidara gelmesini engelliyor.
Geleceğe tehdit En önemlisi; general, cumhurbaşkanı olarak hoşuna gitmeyen bir başbakanı, kabineyi veya meclisi feshedebilecek. Bütün bunlar; General Müşerref'in "komutanın birliği" ifadesine pek uyuyor. Müşerref, nisan ayında yaptığı bir konuşmada ürpertici bir uyarıda bulundu ve gelecekteki başbakanların bu reformları geri almaya "cüret etmemesini" istedi. "İktidar paylaşımına inanmıyorum" diyordu Müşerref. "İyi hükümet etmek için tek otorite gerekir." Generalin lehine de bir şeyler söylemek gerekirse; bu planları halktan gizlemedi. Reformlar aylardır tartışılıyor. Politikacılar, avukatlar, gazeteciler, din adamları, akademisyenler ve insan hakları uzmanları, sert eleştiriler getirmekte. Ama Batı'dan henüz tek bir eleştiri gelmiş değil. Londra ve Washington, rejimden hoşnutsuzluk ifade edecek hiçbir tutum almıyorlar.
Batı'nın değerli müttefiki Darbeden sonraki aylarda, İngiliz ve Amerikan hükümetleri, bir ara demokrasiye dönülmesi yönünde baskı yapmışlardı. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cook, İngiltere'nin "anayasal olmayan her hareketi şiddetle kınayacağını" söylüyordu. Müşerref, hemen üç yıl içinde seçim vaat etti ve bu eleştiriler yatıştı. Geçen yıl, general, anayasaya aykırı biçimde kendini cumhurbaşkanı atadığında, hemen hiç ses çıkmadı. Bu yıl başlarında, başkanlığını beş yıl daha sürdürmek için şaibeli bir referandum yapmaya karar verdiğinde, ABD yönetimi bunun bir "iç mesele" olduğunu söyledi. İngiltere hiç ses çıkarmadı. General Müşerref, 11 Eylül'den bu yana, belalı diktatörlükten, terörle mücadelenin kritik müttefiki olmaya terfi etti. Bir gece içinde, ülkede reform yapılmasına dair küçük dış baskı da kalktı. İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, bu ay içinde İslamabad'ı ziyaret ettiğinde, Müşerref'in Pakistan'a dayattığı askeri "gerçek demokrasi"yi sorgulamayı düşünmedi bile.
Vaatler havada kaldı Evet, General Batı'nın dostu, ama ülkelerinin bir ordu gibi yönetilmesi fikrinden hoşlanmayan Pakistanlıların sayısı giderek artıyor. Üç yıl önce verdiği vaatlere bakıldığında, neyi başardığını anlamak çok zor. General, şeriatçı milislerin Keşmir'e sızmasını yavaşlatmış görünüyor; bu, siyasi bir lider için zor olurdu. Ayrıca; bürokratların sömürge döneminden kalma egemenliğine meydan okuyan yeni yerel konseyler kurdu ve kadınlara kendilerini ifade etme şansı tanıdı. Ama diğer pek çok alanda vaat ettiklerini vermedi. Yolsuzluktan tutuklanan pek çok kişi, parayı bastırıp içeriden çıktılar. Ekonomi güç durumda ve kanun düzeni; terörist saldırılar, tarikat cinayetleri veya acımasız, kadın düşmanı kabile gelenekleri ile boğuluyor. Daha geçen hafta, aşiret liderleri, dört ölüm mahkûmunun, idamdan kurtulmak için kızlarını, kurbanlarının yakınlarına gelin vermesine izin verdi. Bu hoşnutsuzluk, ekim ayında muhtemelen sandıkta hissedilecek. General ve çevresinin, seçim sonuçlarından giderek daha çok kaygı duyduğu söyleniyor. Müşerref'in ülkeyi yönetmesine bugüne dek olanak tanıyan Yüksek Mahkeme kararlarına göre, general, her reformunu ve anayasada yaptığı her değişikliği parlamentoya sunmak zorunda. Eğer ekim ayında kurulacak meclis generale karşı dikilirse, ki öyle görülüyor, Müşerref kendini güç durumda bulacak. Belki de bir gün, vatan hainliğinden yargılanabilir. Politikacılar, aylar boyunca, Müşerref'in seçimleri ertelemesinden korktular. Şimdi ise, ordunun imajının zedelendiğini düşünen üst düzey komutanlar arasında huzursuzluk olduğuna dair söylentiler yayılıyor. General Müşerref, kansız bir darbeyle iktidara oturmanın kolay olduğunu, asıl zorluğun, kendisini, kendi "gerçek demokrasi"sinin dokunulmaz komutanı olarak dayatmak olduğunu keşfediyor.
Evrensel'i Takip Et