5 Ağustos 2002 21:00

Sorumluluk gerçeği bilenlerde

Yüzlerce fabrikanın bulunduğu bir semtte oturup da iş bulamayan gençler, markası dünyaya ün salmış ürünlerin üretildiği fabrikalarda kölelik koşullarında çalıştırılan işçiler ve çocuklarını en fazla liseye kadar okutabilmenin acısını yaşayan emekçi kadınlar, önceki gün EMEP Esenyurt İlçe Örgütü'nde düzenlenen halk toplantısına katıldı. Yüzü aşkın kişi toplantıya, emekçilerin vergilerinden kesilen paralarla her yıl birkaç sefer kazılıp trafiğe kapatılan yollardan zorlukla geçerek, EMEP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Memet Kılınçaslan ve EMEP Genel merkez yöneticisi İskender Bayhan'ı dinlemek üzere geldi. Açılış konuşmasını, yıllarca Parsat'ta çalıştıktan sonra kısa bir süre önce işten atılan, İlçe Başkanı Hüseyin Özcan yaptı. Son yıllarda Türkiye'nin değişmez gündemleri haline gelen işsizlik, yoksulluk, savaş ve ezilenleri biraz daha fazla sömürme yeteneğine sahip olan yeni bir hükümet kurmak için yapılmak istenen seçimlere vurgu yapan Özcan gündemi şöyle özetledi: "Emekçiler ne yapmalı?"

Yağmaya kim son verecek? Daha sonra konuşan Bayhan, ülkenin gündemini belirleyen temel başlıkları bu şekilde açıkladı: "İç politikaya Avrupa Birliği merkezli tartışmalar doğrultusunda yön veriliyor, ekonomiyi ise IMF, Dünya Bankası ve Kemal Derviş üçlüsü belirliyor." 'Refah kaynağı' diye sunulan AB için, yapılan düzenlemelere dikkat çeken Bayhan, tarihin sayfalarına geçen mücadeleler vererek aldıkları haklar her gün biraz daha tırpalanan AB üyesi ülkelerdeki işçi ve emekçilerden örnekler verdi. İşçilerden şu soruyu sormalarını istedi: "Yapılanlar Türkiye'ye refah mı getirdi, yoksulluk mu?" Bu durumdayken ülkeyi kim kurtarabilir? Masum Irak halkı üzerine bombaların yağmasına engel olabilecek olan kim? Bayhan'ın cevabı şu: "Gerçeği bilmenin sorumluluğu üzerlerinde olan emekçiler; bu salondakiler."

Savaşa memleket için gitmemişiz Kılınçaslan, salondakileri; hastaların hastaneye, okul çağındaki çocukların okula, emekçilerin insanca yaşayacakları ücrete sahip olduğu bir Türkiye için birlikte mücadele etmeye çağırdı. Kılınçaslan, savaşın ne olduğunu, Meclis'teki politikacıların ve onların çocuklarının aksine deniz kenarındaki rahat yerlerde değil, çatışmalı bölgelerde yaptığı askerliğinden örnek vererek açıkladı: "1973'te Kıbrıs'a askerliğe gittim. Bir baktım bize Ülker'in peksimetlerini veriyorlar. O zaman 'Niye bedava veriyorlar' diye düşündüm. Parayla veriyorlarmış onu sonra öğrendim neyse. Askerden geldim Ülker fabrikasına işe girdim. Mal çıkıyor, üstüne damga vuruluyor: Kıbrıs. Orada benden sonra askerler yapan arkadaşlara da sordum 'Bizim bakkallarda büfelerde hep Ülker malı var' dedi. O zaman anladım ki biz savaşa memleket için gitmemişiz." Ecevit Hükümeti'nde üstlendiği görevlerle, halkı yoksulluğa ve savaşa sürükleyenlerden biriyken; şimdi yeni kurduğu parti için 'Biz varoşların partisiyiz' diyen İsmail Cem, ABD'nin yeni gözdesi Tayyip Erdoğan ve diğerleri... Konuşmasında bu politikacıların ikiyüzlülüğünü de sergileyen Kılınçaslan, halkın yararına olan tek programın EMEP'in programı olduğunun bugünlerde daha iyi anlaşıldığını söyleyerek, insanlar "Bana ne" demeden mücadele etmediği takdirde bu tablonun değişmeyeceğini vurguladı.

'Herkes görev alsın' Soru-cevap bölümünde, elindeki ekmek her gün küçülen bir emekçi kadın şu soruyu yöneltti: "Milyonlarca genç işsize nasıl iş bulacaksınız? Çocuğum siz iktidara gelince okuyabilecek mi?" İşle ilgili kısma Kılınçaslan soruyla cevap verdi; "İşçiler 12 saat değil de insan gibi yaşanabilecek bir ücrete sekiz saat çalıştırılsa işsiz kalır mı?" Eğitim kısmını ise Bayhan, vakıf üniversitelerini örnek vererek yanıtladı: "Üniversite diye Sabancı'ya Vakıf Üniversitesi yaptırır, eğitime ayrılan payın yarısını da ona teşvik diye verirseniz, diğer üniversiteler üniversite olmaz. Eğer bu halk böyle yönetilmek istemiyorsa, eğitimin anahtarı EMEP'te var." Bir başka soru yeni bir işsizden geldi. İşyeri başka yere taşındığı için işsiz kalmıştı, kıdem tazminatı alabilecek miydi? Bu soruyu salondaki sayıları az olmalarına rağmen, soru sormada ve konuşmada en istekli olan emekçi kadınlardan biri kendinden örnek vererek açıkladı. Tek başına olmasına rağmen mücadelesini vermiş, kazanmıştı. Benkiser'de çalışan bir işçi ise şu soruyu yöneltti: "Türkiye'de asgari ücret belirlenirken niye o masaya oturanlardan biri kalkıp da dur demiyor?" Kılınçaslan'ın yanıtı, emekçilerin kendi temsilcilerini seçmesi ve bunun için çalışması yönünde oldu: "Emek hırsızları, katliam ortakları diye üstlerine yürüyüp meydanlara almamamız lazım onları. Böyle olmamasını istiyorsak Paşabahçe işçilerinin yanında saf tutacağız." Solcuların ilerlememe konusunda kendilerini eleştirmeleri gerektiğini söyleyen bir dinleyiciye Kıraç'tan bir işçi şu yanıtı verdi: "Kaçımız işyerimizden birini örgütledik, ona anlattık. Hangimiz sokağımızdaki esnafla bunları konuşuyoruz?" Üç saat tansiyon düşmeden devam eden toplantıda dinleyenlerin alkışını; 'herkesin görevler alarak bu salondan ayrılması'nın söylendiği konuşmalar aldı. Bunlardan biri de bir emekli öğretmenin yaptığıydı: "Savaşa karşı barışı nasıl örgütleriz? Bunun hesabını yapmalıyız. Duyarlı, onurlu bir halk istiyoruz ve lütfen buradan çıktıktan sonra herkes görev alsın." (Evrensel)

Evrensel'i Takip Et