31 Temmuz 2002 21:00

Geceler direnç veriyor

Boğaz'ın emekçi semtleri, konaklarıyla ünlü lüks Boğaz semtlerini geride bırakınca başlıyor. Buraların nereden başladığını kestirmek, İstanbul'un birçok yerinde olduğunun aksine manzarayla anlaşılmıyor. Çünkü emekçi semtlerinde de zengin semtlerinde de aynı deniz ve orman manzarası mevcut. Şişecam kapatılırsa onun da kapatılacağına kesin gözüyle bakılan TEKEL'in koca binası ve buradan keskin bir şekilde etrafa yayılan rakı kokusu emekçi semtleri için bir ipucu. Ama belediye otobüsünde buraları bulmak daha kolay. Çünkü, orta sınıf ve yoksulların semti olan Kavacık'ı geçtikten sonra yoluna sahilden devam eden otobüslerden emekçi semtlerine gelene kadar kimse inmiyor. İşçi Evleri Durağı, otobüsün durduğu ilk durak. Bir iki durak sonra da Paşabahçe geliyor; direnişiyle ülke gündemine yerleşen Paşabahçe. Camlarda dövizler... 1991'den beri sessiz ve huzurlu günler yaşayan Paşabahçeliler, on bir yıl sonra ve yine Şişecam işçilerinin direnişiyle bu ruhunu üzerinden atmış. Yeni bir Şişecam'ı; Beykoz'u boşaltma harekatı başladı. Ve on bir gündür burada, 91'deki gibi olmasa da hareketli günler yaşanıyor. Bunu, uzaktan bakarak anlamak mümkün değil. Mesela esnaflardan kepenk kapatan yok. Ama dükkanlara yaklaşıldığında anlaşılıyor. Çoğu esnaf camına dövizler asmış: "Şişecam kapatılamaz". Ve her sokak arasında afişler var. "Babalar işsiz çocuklar aç" dövizini taşıyan bir çocukla, Acarkent villalarının altlı üstlü yer aldığı, üstünde "Fabrikalar kapatılamaz Beykoz yağmalanamaz" yazan EMEP afişi bunlardan biri. Hareketlilik, sadece camlarda değil sohbetlerde de mevcut. Şişecam'ın yerini bilmeyen yok. Birine "Nerede?" diye sorarsanız alacağınız cevap bugünlerde şu: "İleride sağda da, polisler bırakır mı bir bak hele".

Gazetecilerin parkı Fabrikanın yöresinden geçip, birazcık da olsa durmak mümkün değil. Bunu yapabilen sadece gazeteciler; onlar da fabrikanın 100 metre ötesindeki ufak bir parkta bekleyebiliyor. Direnişin ilk günlerinde yoğun bir şekilde hissedilen abluka artık daha az. İşçi eşleri fabrikaya girip çıkabiliyor, yemek ve su içeri daha rahat alınabiliyor. İlk günlerde yanlarına yaklaşan herkesin gözaltına alındığını söyleyen bir işçi, ablukanın canlı yayınlarda yaptıkları açıklamalardan sonra hafiflediğini söylüyor. Şu anda tek abluka gazetecilere. Parktan çay içmeye ya da kahveye gittiklerinde peşleri bırakılmıyor, fabrikaya alınmıyor, önünden geçirilmiyorlar. İçeri giren bazı gazeteciler var ama kaçak yollarla. Kimini onu dost bilen işçiler içeri alıyor, kimi de polislerce içeri gönderiliyor! Buranın sakinleri sadece gazeteci ve polisler değil; uzaktan da olsa direnişe şöyle bir bakıp, yüreğindeki dayanışma duygularını göndermek isteyen semt sakinleri, emekli olduklarından beri her gün gelip burada oturan eski Şişecam işçileri de ziyaretçilerinden.

İşçiler parka geliyor Önceki gün parka üzerinde önlükle makinist Özcan Çiçek geldi. Çiğdem Mahallesi'nde oturuyor. Dediği şu: "Bu bela başımıza, Evren 81'de buraları dolaşıp 'Burası çok güzel bir yer, turistik tesis yapalım' dediğinde açıldı." Çiçek, umutlarının sönmediğini ama dileklerinin emniyetin müdahele etmemesi olduğunu belirtiyor. Fabrikayı kapatmak isteyenler işçileri düşünmek istemiyor olabilir ama buranın işçileri fabrikalarını da kendileri kadar düşünüyor: "Paşabahçe bir dünya markası, kesinlikle kapatılmaması lazım" On bir gündür gelişme yok; Çiçek için sevindirici olan halkın desteği. Onlar da halka destek vermiş çünkü. Harç eylemlerinde öğrencilerin, zam eylemlerinde memurların yanındalarmış Şişecam işçileri olarak. Onun dört çocuğu da direnişte babasının yanında. Nasıl etkileniyorlar? "91'de direnişteydim. 2 çocuğum vardı o zaman. Milletin çocuğu rüyasında noel babayı görürken benimkiler slogan atıyordu. Şimdi de öyle. Dört çocuğum var. Küçük olan ikisi 'Baba bir dilim ekmek de olsa yeriz, sonuna kadar yanındayız' diyorlar".

Ekmek yoksa barış da Şişecam, geniş bir alan üzerine kurulu. Ve etrafı üç ay önce dikenli telle çevrilmiş. Bunu bir yaşlı söylüyor: "Hem de işçilere çevirttiler. Demek hazırlık yapıyorlardı." Şişecam, ziyaretçilerin olmadığı gündüz saatlerinde suskunlaşıyor. Fabrika bahçesi bu saatlerde yarı açık cezaevini andırıyor: İçerideki işçiler volta atıyor, kapıdakiler somurtkanca bakıyor. Özenle hazırlandıkları ziyaretler, özellikle de kitlesel olanları, morallerini yükseltiyor. Yalnızken kendilerini güçsüz hissediyorlar. İstiyorlar ki, işçi kardeşleri kavgalarına ortak olsun. Şişecam'daki suskun saatler akşamları mahallelilerin eylemleriyle dağılıyor. Eylemlerde zinciri oluşturan fabrika işçileri, mahalle görevlileri oluyor. Bu grup, öğleden sonra fabrikadan çıkıp, kapı kapı direnişlerine destek istiyor. Çiğdem Mahallesi'nde eylem, ilkokulun önünde başlıyor. Eylemden önce mahalle görevlisi olan işçiler okulun karşısındaki bayırda toplanıyor. Orası onların okulu. Ve hiç olmadığı kadar yakın şimdi onlara. Bir zamanlar bu okulda sıra arkadaşıymışlar, sonra aynı fabrikada mesai arkadaşı olmuşlar; şimdi ise ekmek kavgası veren işçi kardeşler onlar. Günlerini değerlendiriyor, şakalaşıyor ve anılarını tazeliyorlar burada. Yandaki mezarlıkta define aradıkları çocukluk günlerini gülerek hatırlıyorlar. Sonra eylem başlıyor. Önceki akşamki eylemde en önde çocuklar vardı; arkasında kadınlar, onların arkasında gençler. Alkışlarla yürüyerek başladılar eyleme. Çocuklar "Babama iş bana gelecek" pankartını taşıdı ve birilerinin anlamamasına öfkelenerek şu sloganı attı: "Babalar işsiz çocuklar aç". Yürüyenlerin sayısı, sokaktan sokağa artıyordu. Köşe başlarında işçileri bekliyordu mahalleliler. Zincire habire takviye gerekiyordu. Ve ilk başta bu göreve alınmayan mahalle gençleri, kalabalık arttıkça zincire ekleniyordu. Bu eylemde sloganlar, fabrika önünden geçip mahalleye gidene kadar yani yaklaşık iki saat boyunca bitmiyor. Ve binlerce kişinin sesi, yüzlerce metre öteden, gecenin karanlığında işçilerin direnişine direnç katıyor; patronlara yanıt gece sokaktan yükseliyor: "Ekmek yoksa barış da yok".

Evrensel'i Takip Et