31 Temmuz 2002 21:00

Yaşam fabrikaya taşındı

"Günlerdir burada yatak yorgan olmadan kartondan yaptığımız barakaların altında kalıyoruz. İki gün kalan çocuklar hastalanıp 4 gündür yatıyorlar. Onları komşularıma yolladım. Ben burada eşimin yanında kalıyorum. Çünkü onun daha çok yardıma ihtiyacı var." Fabrikanın içinden geçen yolda bulunan sokak lambalarının periyodik yanıp sönmelerinde bir karanlığa gömülen bir aydınlığa çıkan onlarca barakadan birinde kalan işçi eşinin söyledikleri bunlar. Hemen hemen herkesin yaşamı aynı, ama dışarıdan çok farklı bir yaşam. "İmece" yaptıklarını söylüyorlar. Gerçekten de öyle. En fazla 2-3 saat uyuyabiliyorlar. Bundan dolayı neredeyse bütün işçilerin gözleri kan çanağına dönmüş. Ama ne direnişi bırakmaya, ne de görevlerini aksatmaya niyetleri yok. Tüm yorgunluğa karşı sık sık "Yaşasın Paşabahçe direnişimiz", "İşçiler birlik olsa dünya yerinden oynar" ve daha pek çok sloganla fabrikanın bütün köşelerini geziyorlar.

İlk önce aileler İçeridekilerin tek destekçileri her akşam onları yaptıkları yürüyüşle ziyaret eden ve yalnız bırakmayan mahalle sakinleri. Yine onların gönderdikleri yiyeceklerle sabah kalkar kalkmaz çocuklara ve işçi eşlerine kahvaltı hazınlanıyor. Yine sadece onlar için hazırlanmış çay ocağını da işçiler çalıştırıyorlar. "Tek amacımız çocukların ve kadınların rahat edebilmesi" diyor 24 yıllık bir işçi. İmkânlar ölçüsünde bunu yapmaya çalışıyorlar. Temizliği ve yemekleri de işçiler yapıyorlar. Boşa geçen zaman yok. Hep birlikte görevler paylaşılıyor. Polis gibi onlar da 24 saat nöbet tutuyorlar, ama "kendi güvenlikleri" için. İşçi eşi Ayten Kasaroğlu dışarıdan gelen yiyeceklerin zaman zaman engellendiğini söylüyor. O zama kahvaltı dahi yapamıyorlarmış. Kartondan barakalar için "evimiz" diye bahsediyor Ayten Kasaroğlu. "Neden evim diyorsun" diye soruyoruz: "Burası bizim evimiz oldu. Bu sorun bitene kadar da evimiz olmaya devam edecek. 1 yaşındaki çocuğumu komşularıma emanet ettim. 4 yaşındaki yanımda." Çalıştığı dönemde eşinin 300 milyon lira ücret aldığını söyleyen Kasaroğlu, "Zaten bununla geçinmeye çalışıyorduk. Şimdi biz yine geçinmek istiyoruz. Yani işimizi istiyoruz. 'Ölmek var dönmek yok' diye slogan atılıyor. Biz sloganları boşuna atmıyoruz. Hepsi gerçek" diyor. Betonun üzerinde yattıklarını, yatak yorgan olmadığını, bazen su bile bulamadıklarını anlatıyor.

'Fırınlar için ağladık' En çok fırınların söndüğünü öğrendiğinde üzülmüş. Yüz kadar işçi eşi varmış. "İşçiler biliyordu fırınların söneceğini. Bizim haberimiz yoktu. Herkes birbirinin yüzüne baktı ve ağlamaya başladık" diyen Kasaroğlu'nun sözünü işçilerden Ertuğrul Öztürk kesiyor: "İki fırın söndü ama biri daha sıfır olmak üzere çalışmaya hazır üç fırın var". Öztürk'ünde 11 yaşındaki çocuğu yanında. Adı Gizem. Gizem'in Öztürk için ayrı bir önemi var. "O" diyor "direniş çocuğu., 1991'deki derinişimiz sırasında doğdu. Şimdi 11 yaşında ve yine bizim yanımızda". Vali, sendikacılar, belediye başkanı... daha pek çoklarının ziyarete gelip ne söylediklerini soruyoruz. "Net bir şey söylenmiyor. Önümüzü göremiyoruz. Ama direnmeye kararlıyız. Cam patronları buradaki sendika seçimlerinden sonra bölünme olacak diye düşündüler. 'Bu sefer kapatacağız' dediler ama yanıldılar. Ne olursa olsun buranın kapatılmaması için işçiler birlik olacaktır". Nezaket Öztürk, Ertuğrul Öztürk'ün eşi. 1991'de de eşinin yanındaymış. "10 yılda bir gelenek oldu bizde. Paşabahçe'deki birlik ve beraberlik onların amacına ulaşmasını engelliyor. Çocukları eve yolluyoruz ama ben buradayım. Çünkü eşimin daha çok yardıma ihtiyacı var." 24 yıllık işçi ile konuşuyoruz yine. Dışarıdan kendilerine destek olmaya devam etmelerini istiyor ve şunları söylüyor; "Bize işgalci gibi bakmasınlar. Bize bir işçi, emekçi gibi, ekmeğini savunan, işini savunan biri gibi baksınlar."

Evrensel'i Takip Et