07 Mart 2011 09:45

Kentsel dönüşümden bölgesel dönüşüme: yaşam alanlarımız yok ediliyor

Emek Hareketi Çevre Kurulu tarafından 27 Şubat 2011 tarihinde Maltepe, Türkan Saylan Kültür Merkezinde “Kentsel Dönüşümden Bölgesel Dönüşüme: Yaşam Alanlarımız Yok ediliyor” başlıklı bir sempozyum düzenlendi. Sempozyumda, İstanbul Metropoliten Planı ve bu planın Marmara Bölgesi’ndeki yaşama, tarı

Kentsel dönüşümden bölgesel dönüşüme: yaşam alanlarımız yok ediliyor
Paylaş
Emek Hareketi Çevre Kurulu

Emek Hareketi Çevre Kurulu tarafından 27 Şubat 2011 tarihinde Maltepe, Türkan Saylan Kültür Merkezinde “Kentsel Dönüşümden Bölgesel Dönüşüme: Yaşam Alanlarımız Yok ediliyor” başlıklı bir sempozyum düzenlendi. Sempozyumda, İstanbul Metropoliten Planı ve bu planın Marmara Bölgesi’ndeki yaşama, tarım alanlarına ve su havzalarına etkileri konuşuldu. Bu projelerin sermaye ve emekçiler açısından anlamı, özellikle son dönemde bu alanda karşılaştığımız yeni uygulamalar ve bu uygulamalarla karşı karşıya kalan emekçilerin, yaşam alanlarına yönelen bu saldırılara karşı direniş ve deneyimler tartışıldı. Kentsel dönüşüm veya yenileme adıyla ifade edilen ve her geçen gün artarak devam eden uygulamaların, göç alımlarıyla birlikte ortaya çıkan çarpık kentleşme ve barınma sorununu çözeceği, depreme karşı dayanıklı konut üretimini sağlayacağı, ekonominin büyüyeceği gibi yalanlar en yetkili kişiler tarafından sıkça  ifade edilmektedir.

Kentsel dönüşüm uygulamaları bir sürgün politikasıdır. Mülkiyet durumu, etnik durum gibi bir ayrım gözetmeksizin, rantın yüksek olduğu her bölgede uygulanmaya çalışılmaktadır. Kentsel dönüşüm mağdurlarına gösterilen adres TOKİ konutlarıdır. Ancak bu konutlar sağlıklı, sosyal bir çevre açısından yaşamaya elverişli değildir. TOKİ’nin ürettiği konut tipi, izole, mahalle ve dayanışma bağlarını kopartan bir yaşam biçimi dayatmaktadır ve bu konutlarda sağlıklı bir yaşam sürmenin olanağı bulunmamaktadır.

Kentsel dönüşümün barınma sorununu çözme gibi bir amacı ve işlevinin olmadığı Sulukule-Ayazma-Canbazbayırı-Tarlabaşı mahallelerinde yaşananlar göstermiştir. Bu uygulamalarla görülmüştür ki, kent merkezlerine yakın yerlerde ve hatta kent merkezlerinde yer alan, çoğu depreme dayanıklı zeminde kurulmuş bu mahallelerde, uzun yıllardır yaşayan insanlar mahallelerden sürgün edilmiş, yüksek borç yükü altında, kent dışına yapılan konutlara yerleştirilmiş, insanlarıyla, yarattığı kültürle, binalarıyla birlikte yok edilerek temizlenen mahallelerde yüksek gelirlilerin yaşaması için yeni baştan lüks yapılar inşa edilmiş ve edilmeye başlanmıştır.

Kentsel dönüşüm uygulamalarının ne anlama geldiği halk tarafından anlaşılmakta, buna karşı tepkiler örgütlü olarak kendini göstermektedir. Yaygın ve geniş katılımlı bu muhalefete karşı devlet tarafından çok yönlü baskılar gerçekleştirilmektedir. Özellikle mahallelerde gelişen muhalefeti yalnızlaştırmak ve bastırmak için, devlet tarafından kara propaganda dahil her türlü yöntem kullanılmaktatır.

Belediye Kanunu’nun 73. Maddesinde yapılan değişiklik ile, Büyükşehir Belediyeleri’ne kentsel dönüşüm projeleri hazırlama yetkisi verilmiş ve yetkiyi tek elde toplanmıştır.  Bu tapulu-tapusuz, imarlı-imarsız tüm konut alanlarında belediyelerin istedikleri gibi kentsel dönüşüm uygulaması başlatmasının önünü açmıştır. Bu değişiklikle artık kentteki hiçbir mülk sahibi güvende değildir.

İstanbul Metropoliten Planı’nın çevre illere de olumsuz etkileri mevcuttur. Tarım ve sanayiyi İstanbul’dan Trakya ve Körfez bölgesine taşımayı öngörmekte ve bunun adımları atılmaktadır. İstanbul merkeze alınarak yapılan bu plan çevre kentlerin sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaç ve olanaklarını dikkate almamaktadır. Bu sebepten tarım ve sanayinin çevre kentlere kayması bu kentlerin kalkınmasını ve istihdam olanaklarının artmasını sağlamayacaktır. Bu plan, İstanbul ve Marmara bölgesindeki su kaynakları, ormanlar ve madenlerin sermayenin kullanımına açılması için hazırlanmış hukuksuz bir plandır. Sermayenin çıkarları için talan edilmesine göz yumulan bu alanlar sadece insanın değil tüm canlıların ortak yaşam alanlarıdır ve geri dönüşsüz bir biçimde elimizden alınmaktadır. Özellikle İstanbul’da çevreyi, su kaynaklarını, ormanları talan eden pek çok uygulama bu planın uygulamaya konmasından önce başlatılmış ve plan bu uygulamaların kılıfı olarak hazırlanmıştır. Bu plan kentin korunması gereken doğal kaynaklarını, sanayiye, yerleşime, turizme açmaktadır. İçme suyu havzaları koruma bantları kaldırılmış, bu suların kirletilmesine izin verilmiştir. Orman arazilerine yapılaşmaya izin veren bu plan kentin akciğeri olan yağmuru çeken ormanların yok olmasına neden olacaktır. Bu süreç yakın gelecekte, hızlı yapılaşma ile de birleştiğinde iklim değişikliklerine, su havzalarının yok olmasına ve kentin yaşanmaz hale gelmesine neden olacaktır. Planda sürdürülebilir kalkınma adıyla sunulan pek çok proje doğanın, bölgede yaşayanların, o bölgelerde yaşayan emekçilerin kalkınmasını değil, sermayenin kalkınmasını öngörmektedir. Bu süreç, suyumuzun, toprağımızın, tarım alanlarımızın, ormanımızın, yaşam alanlarımızın yok edildiği ve kirletildiği bir süreçtir. Gelinen aşamada, kentsel dönüşüm uygulamalarına karşı mahallelerde yürütülen muhalefet ortaklaşmalı, devletin böl-parçala yöntemini boşa çıkartacak şekilde birleşik mücadele yürütülmeli, bu yöndeki çabalar desteklenmelidir.

ÖNCEKİ HABER

Kayıp yakınları taleplerini açıkladı

SONRAKİ HABER

Mısırlılar Gazze'ye yürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...