7 Temmuz 2002 21:00

Şeker niye özelleştirilmemeli?

Tarım alanında yaşanan özelleştirme uygulamaları tarımsal faaliyetleri her geçen gün daraltırken tarım sektörü yeni özelleştirme uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyor. TŞF (Türkiye Şeker Fabrikaları), TİGEM (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) TMO, TÜGSAŞ ve TEKEL özelleştirilimesi düşünülen kuruluşların başında geliyor. 1991 yılı sonlarında TŞF'ye ait Amasya, Kayseri ve Kona şeker fabrikaları özelleştirilirken, 4 Nisan 2001 tarihinde çıkan Şeker Kanunu ile geride kalan fabrikalar için de özelleştirmenin kapısı aralandı. Yaklaşık 50 bin çiftçinin yaşamını ilgilendiren Şeker Kanunu, TBMM'den çıkarken yasaya karşı çıkanların başında Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) geliyordu. Ziraat Mühendisleri Odası kendi alanına giren konularda bugüne kadar birçok kitap çıkardı. Bu kitaplardan bir tanesi, ZMO tarafından yayımlanan A. İsmet Tortopoğlu'nun hazırladığı "Kamu Şeker Fabrikaları Özelleştirilmeli mi?" çalışması. Bir diğeri ise ZMO ile KİGEM (Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı) tarafından ortak yayımlanan Gökhan Günaydın'ın hazırladığı "Türkiye Şeker Sektörü Analazi". ZMO tarafından yayımlanan her iki kitap IMF ve Dünya Bankası dayatmalarıyla şeker sektöründe yapılmak istenen özelleştirme politikalarının getirdiği sonuçları şeker sektöründe inceleyen çalışmalar. 50 bin çiftçi ailesini, 30 bini aşkın teknik elemanı istihdam eden şeker sektörü, şimdi özelleştirme tehditiyle karşı karşıya. Siyasal iktidarların mühendislik raporları dışında, siyasal vaatlerini gerçekleştirmek için birçoğu yanlış yerde kurulan, teknolojik yatırım yapılamayan Nişasta Bazlı Şeker sektörünün daha fazla kâr elde etmesini sağlamak için zarar ediyor bahanesiyle TŞF özelleştirilerek, şeker pancarı üretimine de kota uygulanarak üretim sınırlanmak isteniyor. Gökhan Günaydın çalışmasında dünyada, Türkiye ve Avrupa'da şeker üretimini ele almış. Osmanlı'da 1840 yılında şeker fabrikası kurulması için Arnavutköylü Dimitri Efendi başarısız bir girişimde bulunmuş, 1926 yılında ise Alpullu'da şeker fabrikasının kurulması ile Türkiye şeker üretmeye başlamış. Günaydın çalışmasında Osmanlı Devleti'nde ve Türkiye Cumhuriyet'inde şeker fabrikasının tarihçesine de değinerek, Türkiye'de 3'ü özel sektöre ait olmak üzere 27 şeker fabrikasının analizini yapmış.

Birçok alanı etkiliyor Kitaptan şeker pancarının sadece şeker sektörü için önemli olmadığı aynı zamanda karayolları taşımacılığında, hayvancılığın gelişmesi pancar posasının katkısını, alkol üretimi ve makine imalatı ile birlikte TŞF'nin toplam 21 bin 406 çalışana istihdam sağladığını öğreniyoruz. Bugün TŞF 27 şeker fabrikası, 4 alkol fabrikası, 6 makine fabrikası, 1 tohum işleme fabrikası, 2 tarımsal işletme ile 1 araştırma enstitüsü ile faaliyet yürüten Türkiye'deki kamu ve özel firmalar arasında ilk 10 arasında yer alıyor. Son yıllarda önemli bir tartışma konusu da şeker sektörünün sürekli zarar ettiği iddialarıdır. Gökhan Günaydın bu fabrikaları 3 ana grup altında inceleyerek fabrikaların ağırlıklı olarak kâr-zarar nedenlerini gözler önüne seriyor. Günaydın kitabın sonuç kısmında şeker fabrikalarının kimi yıllar zarar etmesine karşın daima katma değer yaratak Türkiye ekonomisine katkılarını gösteriyor ve olası özelleştirme sonrasında 10 fabrikanın ancak ayakta kalabileceğini, sektörde çalışan 30 binin üzerindeki işçinin işlerini yitirerek sektörün de dışa bağımlı hale geleceğini ifade ediyor.

Zarar etmesi zor Anıl İsmet Tortopoğlu'nun "Kamu Şeker Fabrikaları Özelleştirilmeli mi?" adlı çalışması ise sürdürülebilir bir pancar tarımı için alınması gereken önlemler, özelleştirme karşıtı alternatifler ve çözüm önerilerini anlatıyor. Tortopoğlu, "TŞF'nin kâr veya zarar etmesi hükümetin sorumluluğundadır. Şeker üretim maliyetindeki ana kalemleri oluşturan şekerpancarı dışında taban fiyatı, memur-işçi ücret politikası tamamiyle şeker yönetimi dışında belirlenmektedir" diyerek, 2001 yılı cirosu 1 katrilyon olacak şeker sanayisinin sadece yüzde 10 kârla çalışsa bile 100 trilyon lira kâr edeceğini hesaplamış. Taban fiyatın getireceği olumsuzlukları sıralayan Tortopoğlu çalışmasında şu bilgileri aktarıyor: "Şeker pancarı yabani ot gibi dağda kendi kendine yetişmiyor. Çiftçi akaryakıt, kimyevi gübreyi, zirai ilaçları bedava temin etmiyor. TŞF'de çalışan ziraat mühendisleri tarafından 200'ü aşkın 'şekerpancarı çiftçi üretim maliyet etütleri' rakamlarını lütfen dikkate alalım. Çiftçinin sırtından para kazanacağım derken, pancar tarımının geleceğini baltaladığımızın, çiftçimiz 2002 yılında yeterli miktarda pancar ekimi yapamayacağından 2002 ve 2003 yıllarında şeker ithal etmek zorunda kalacağımızın farkında mıyız? Bir ülkede çiftçinin cebinde parası yoksa o ülkede huzur olmaz. Parası olmayan çiftçi üretimi sürdüremez, bitkisel ve hayvansal ürünlerde dışa bağımlı hale geliriz. Bir yandan devleti küçülteceğiz, çiftçiyi küçülteceğiz derken buğday, pancar, tütün ve fındıkta bu yönde kararlar alınırken, diğer yandan çiftçiyi açlığa mahkum ettiğimizin, bitkisel ve hayvansal üretimin sürdürülebilirliğini ortadan kaldırdığımızın, bu politika ile Türkiye'yi elden çıkaracağımızın farkında mıyız?"

Neleri kaybedeceğiz? Şeker ihracatında da zarar değil kâr edildiğini somut verilerle açıklayan Tortopoğlu, Türkiye'nin şeker ihracatından dekar başına 100 dolar kâr edildiğini belirterek, son 10 yılda sağlanan döviz miktarının 811.3 milyar dolar olduğuna dikkat çekiyor. Tortopoğlu, tüm olumsuzluklara karşı şeker sanayisinin başarılı olduğunu sadece özelleştirme sonucu 2-2.5 milyar doların uçup gideceğini, esas uçup gidecek olanın devlete kaynak sağlayan ve saat gibi çalıştırılan 27 şeker, 5 makine imalat, 1 adet tohum işleme, 1 adet elektro mekanik aygıtlar, 4 adet alkol fabrikası ile 1 adet şeker enstitüsü ve bunların arazileri olduğunu vurguluyor.



* Ziraat Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube üyesi

Evrensel'i Takip Et