24 Haziran 2002 21:00

Bir koyup üç almak isterken

Sonlarına yaklaştığımız sinema sezonu, Hollywood dışında üretilen filmlerin geçtiğimiz yıllara oranla daha fazla kendisini vizyon imkânı bulabildiği bir sezon oldu. Her ne kadar bir Amerikan film tekelinin ortaklığı olsa da İngiltere-Fransa ortak yapımı olan Vatel de bu filmlerden birisi. 17. yüzyıl Fransa'sından bir kesit anlatan film, bir taraftan dönemin aristokrasisinin karşılıklı çıkarlarla belirlenmiş iktidar yarışlarına dikkat çekerken, diğer yandan halkın durumunu da anlatmak istiyor. Film 1671 yılında yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkarak gerçekleştirilmiş. Condé Prensi'nin Şatosu, 1671 Nisan ayının son günleri.... François Vatel, maddi açıdan zor duruma düşmüş/mağrur ve artık yaşlanmakta olan Condé Prensi'nin sadık ve emektar bir hizmetkârıdır. Prens, Kral XIV. Louis'nin teveccühünü kazanıp, Hollandalılara karşı düzenlenen askeri kampanyaya katılmak üzere gerekli emri vermesini ve böylece kazanç sağlamayı ümit etmektedir. Kraldan başka kimseye boyun eğmeyen Condé Prensi, bu kez, kendini ve şatosunun geleceğini Vatel'e emanet etmek zorundadır. Vatel'e düşen zorlu görev, Chantilly Şatosu'nda Saray eşrafını ağırlamaktır. Üç gün ve üç gece sürecek olan şenliklerin en basit anlatımla başdöndürücü olması gerekmektedir. Vatel'in yönetmeni Roland Joffe, filmin anlattığı zaman dilimini (üç gün) ve mekanı (şato) daraltarak büyük riskler almakla birlikte aynı zamanda birçok şeyi anlatma olanağını da yakalıyor. Ancak bunlardan yeterince faydalandığı söylenemez. Joffe, dönemin atmosferini yansıtmada başarılı olsa da, filmin dramatik yapısının seyirciyi içine çekmekte zorluklar yaşadığını belirtmek gerekiyor. Usta Fransız oyuncu Gérard Depardieu'nun canlandırdığı Vatel, Kralı memnun etmek için üç gün boyunca birbirinden yaratıcı işler yapıyor. Maddi açıdan zor durumda olan ve bütün kurtuluşunu Kralın bahşedeceği servete bağlayan Prensin şatosunun üst katlarında ziyafetler ve eğlenceler son hızıyla devam ederken şatonun alt katlarında bunun hazırlıkları için harcanan emek gözlerden kaçmaz. Joffe, aynı mekan içine sıkıştırılmış bu buz gibi farklılığı farklı hikayelerle genişletmek ve zenginleştirmek yerine, alt sınıftan çıkan ama üst katları da dolaşabilme özgürlükleri kazanan Vatel'in kişiliğinde anlatıyor bütün hikayeyi. Vatel'in bütün yeteneklerine rağmen prensi tarafından kumar masasında kaybedilmesiyle sonlanacak olan hikayesi bile konunun daha da derinleşmesine olanaklar sunuyor. Ama, iki ana karakter Vatel ve Anne de Montausier'in (Uma Thurman) öne çıkartıldığı filmde birçok yan hikayenin önü de böylece kesilmiş oluyor. Ancak bütün bunlara rağmen Vatel'in oyunculuk, sahne yönetimi ve görsel bakımdan bu yılın öne çıkan filmleri arasında olduğunu ifade etmek gerekiyor. Özellikle Gérard Depardieu, Uma Thurman ve Tim Roth'un usta oyunculuklarının dönemin atmosferi ve bir yönetmen için zor olan ama ustaca çekilmiş olan kalabalık, hareketli sahnelerle birleştiğinde sinema sanatı adına ortalamanın üzerinde bir film çıkıyor ortaya. Vatel için başka türlü ve daha 'modern' bir okuma da söz konusu olabilir kuşkusuz. Örneğin kralın IMF; prensin Türkiye'li bir başbakan; Vatel ve en alt katta çalışanların 'para gelecek' diye kandırılmak istenen 'halk' olarak temsil edildiği yeni bir okuma yapmak mümkün? Filmde anlatılan prensin, Hollanda'ya açılacak bir savaşta bir koyup üç alacağını umması ne kadar da manidar!

Evrensel'i Takip Et