13 Haziran 2002 21:00

Açlığın karanlık gerçeği

Önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak berbat manzaraları görmek istiyorsanız, Dünya Gıda Zirvesi'nin yapıldığı Roma'ya bakmanız yeterli. Zirvede 60 devlet başkanı, binlerce bürokrat ve politikacı yer aldı. Burada, günden güne daha da aç kalan 800 milyon insanı doyurmak için söz verildi, fakat dünyanın en iyi ürünlerini ayıla bayıla yiyecek olanlar, yine kendileri.

Bir arpa boyu gelişme yok Parma jambonu, som balığı ve kanepe, geçen ay tanıştığım Malavili kadının bu hafta yiyeceği şeylerin çok uzağında. Güney Afrikalı yüzbinlerce insan gibi, kendi suçu olmadığı halde, onun da yiyecek hiçbir şeyi yok. Önümüzdeki nisan ayına kadar hayatı, zengin ülkelerin hükümetlerine ve diğer ülkelerin artık yiyeceklerini Malavi'ye bağışlamasına bağlı. BM, bölgede bulunan 11 milyon insanın, eğer tamamen aç değillerse, kötü beslendiğini dile getiriyor. Dört milyon ton tahıla ihtiyaç olduğu belirtiliyor, fakat hükümetlerin yardım olarak vermeyi taahhüt ettikleri oran 100 bin ton. Binlerce insan öldü, binlercesinin ölümü kaçınılmaz. 1996'da ilk Dünya Gıda Zirvesi yapıldığından beri açlıkla ilgili olarak neredeyse hiçbir değişiklik yaşanmadı. İlk zirvede, politikacılar açlık oranını 2015'e kadar yarıya inderecekleri gibi boş vaadlerde bulunmuştu. BM bile bu alçakgönüllü sonuca ulaşmak için 60 yıl gerektiğini itiraf etti. Eğer durum şu anki gibi devam ederse, 122 milyon insan, açlıktan kaynaklanan hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirecek. Kısacası, devletler, dünyanın en büyük sorunu karşısında sınıfta kaldılar.

Üretileni tüketememek İlk paradoks, dünyanın, tarihte hiç bugünkü kadar çok besin üretmemiş olması. Tüm dünyanın yaşadığı genel bir kıtlık yok ve yiyecekler nadiren bu kadar ucuz olur. Günümüzün gıda politikasının denklemi çok basit: Açlık eşittir yoksulluk. Görülen o ki, artan bolluğun ortasında daha yeni bir artan açlık fenomeni oluşuyor: Bir ülkenin eskisinden daha fazla besin üretiyor olması, ülkede beslenme oranının iyi olduğu anlamına gelmiyor. ABD, ihtiyacından yüzde 40 daha fazla gıda üretiyor fakat 26 milyon Amerikalı'nın gıda yardımına ihtiyacı var. Hindistan'ın tahıl siloları son beş yıldır dolup taşıyor ve 59 milyon ton fazla ürün elde edildi; bu, Hindistan tarihinde bir rekor. Ama Hindu çocuklarının yarısından fazlası yeterli beslenemiyor, onmilyonlarca insan aç yaşıyor ve yüzlerce aç köylü intihara teşebbüs etti.

İthalat, tarımın katili Üretimde bolluk yaşanırken, yoksul ülkelerdeki köylülerin tarımı terk etmeleri ikinci paradoks. Tarımdan vazgeçme sebepleri ise, dünya ticaret kuralları ve yoksul ülkeleri, pazarlarını açmaya zorlayan IMF. Bu açılma nedeniyle, ülkelerine akın eden ithal gıdalarla başa çıkamıyorlar. Hindu köylüler pirinçlerini satmak için kuyruğa girerken, hükümetleri Vietnam'dan pirinç ithal ediyor. Pakistan'da birçok köylü, kendilerine önerilen fiyat çok düşük olduğu için ürününü yaktı. Gana'nın yerel pirinç pazarı, ABD ve Tayland'dan pirinç ithal edilmesi karşısında ayakta kalamadı. Haiti'den Meksika'ya ve Mozambik'ten Tanzanya'ya kadar küçük çiftçiler, dünyanın tarım tekelleriyle yarışamıyor ve giderek artan gıda ihtiyacından faydalanamıyorlar. ABD, büyük tarım şirketlerine verilecek devlet yardımını 10 yıl boyunca yıllık 18 milyar dolara kadar çıkardı. Bunun azgelişmiş ülkelerin çiftçileri üzerinde yaratacağı etkiyi hesaplamak mümkün değil.

Zirvenin amacı başka Asıl durum buyken, bir de Roma'da konuşulanlara bakın: Dünyanın nasıl beslenmesi gerekiyor? Gıda üretimi nasıl arttırılabilir? ABD, AB ve OECD; Roma'yı gıda piyasasının liberalleştirilmesi için bir basamak olarak görüyorlar. Konu gıda olunca, bu ülkelerin gıda güvenliğini teslim etmeleri, acil durum stoklarını satmaları ve fiyatları kontrol eden devlet yönetimini piyasadan söküp atmaları anlamına geliyor. Roma'da yapılmayan şey, bu kargaşaya sebep olan mevcut sistemin alternatifinin konulması. Gıda ve tarımın, Dünya Ticaret Örgütü müzakerelerinden ayrılması için hiçbir girişimde bulunulmadı. Ya da yerel tarımın ve küçük çiftçinin desteklenmesi yolunda bir adım atılmadı. Yapılması gereken, yerel gıda üretimini destekleyip, tüm gıda sektörünü elinde tutan tekelleri engellemektir. Geleneksel, halk tarafından finanse edilmeye çalışılan tarım teknikleri, maddi yetersizlikten ötürü kırılmaya devam edecek. Bu zirvede beslenme hakkından bile bahsedilmedi; zengin devletlerin, binlerce aç insan sayesinde kâr sağladığı gerçeği gözardı edildi.

Çözüm uzak değil Sudan'ın kıtlık yaşanması en muhtemel bölgelerinden biri olan Darfur'da 14 bin Sudanlı, farklı yollarla su toplayarak, basit sabanlar ve daha iyi gübreleme teknikleri kullanarak, ürün miktarlarını arttırmayı başardılar. Yerli halk, ektikleri alanı ikiye katladı ve ürünler, geleneksel tarım metodlarını aşarak yüzde 400 arttı. Çok fazla para da gerekmedi; pahalı teknolojiler ve emperyalist ülkelere yaranmak da. Tek gereken, açlığın yoksulluk nedeniyle ortaya çıktığının fark edilmesi ve zengine değil, yoksula karşı sorumluluk duymaktı.

(The Guardian)

Evrensel'i Takip Et