13 Mayıs 2002 21:00

Amaç muhalif sanatı boğmak

Unutturulmuş bir dönemi ve onun baskılara maruz kalmış ve darbeyle kesintiye uğratılmış sanat üretimini, ilk defa gözler önüne seren 'Pankart-78' sergisi, Karşı Sanat Çalışmaları'nda devam ediyor. Medyada sergiyle ilgili çıkan haberler, 'bu sergiyi yapıp eski yaraları kaşımaya ne gerek vardı 'cinsinden taraflı ve art niyetli. Geçen haftaki Milliyet Sanat ekinde, Ayşegül Sönmez imzasıyla çıkan haber, dönemin sanatına, 'özgür olmamak', 'kitsch', 'didaktik', 'biçem olarak eski' gibi nitelemelerle saldırırıyordu. Biz de, o dönemi yaşamış ve sanatına yansıtmış olan sanatçılara, Milliyet Sanat ekinde çıkan haberle ilgili görüşlerini ve o dönem sanatının gerçekte ne olduğunu sorduk.
Cihat Aral (ressam):

'Muhalif özünde özgürdür' Muhalif, bir defa özünde özgür olmayı taşıyan insandır. Yaratmaktan yana olmayı savunan insandır. Böyle bir şey olabilir mi? Ve kendi adına duymuş olduğu özgürlük isteğini ve bilincini kendi dışındaki insanlar içinde aynı şekilde isteyen insandır. Muhalif sanatçı da bu konuda rolünü üstlenen insandır. O açıdan ben böyle bir şeye katılmıyorum.
Müfit İşler (ressam):

"Tartışmak istemiyorlar" Bir kere başlık yanlış: 'Çağdaş Romatikler Sergisi'; bu sergiyi hiçbir şekilde anlatmıyor. Çağdaş değil ki bu sergi. Geçmişin bir kesitini belgesel olarak anlatan bir sergi. Haberin toplamına baktığınızda, 'Çağı geçmiş, bunu tekrar tartışmak gerekmiyor' gibi imalara da geliyor. Yani yazı kendi içinde de çelişiyor, ayrıca, hiç düşünülmemiş bir yazı. Çok kötü gazetecilik yapılmış. Sonra başlıktaki 'romantik' kelimesi: "Gerçekçi değildiler, olayları göremiyorlardı ve duygularıyla hareket ediyorlardı"yı ifade ediyor bir anlamda. Evet, bir romantizm vardı ama o romantizm Lenin'in tarif ettiği romantizmden daha öte bir romantizm değildi. Ama bunların şu anda burada ima ettiği gibi 'Dünyadan bihaber, gerçekçilikten uzak ama duygusal olarak iyi niyetli" bir romantizm değildi bu. Evet bir irrasyonalite vardı, ama bu sistemin rasyonalitesine karşı bir irrasyonaliteydi ve tamamen bilinçliydi ve devrimciydi. Zaten o dönemdeki sanatın dili, kendini geliştirebilmiş, rafine edebilmiş bir dil değil, kesilmiş, kesintiye uğratılmış ve o zaman bu yapıtları üretmiş sanatçıların çoğu bugün baktığınızda, başka yerlerde başka şeyler üretiyor ya da üretemiyor durumuna gelmiş. Ama bu, o dönemin sanat formasyonlarının tartışılmayacağı anlamına gelmiyor. Tam da tartışılması gerekiyor. Ondan sonra gelen 80'li yılların sanatı, tamamen kitsch'dir. Bir Bedri Baykam sanatı son derece kitsch'dir ve o 'yüksek' sanatta bir yer buldu. Sanat ortamı önce alay ederken sonra kabul etti kendi içine. Bunun sınıfsal bir nedeni var. 70-80 sanatını tartışmak istemiyor, hemen sınırlarını çizip, orada bırakmak istiyor. O dönemin hep negatiflerini anımsatan bir yazıya doğru gitmek gibi durum. Bu da 12 Eylül söylemini çoğaltıyor, kasıtlı oluyor o zaman.
Arslan Eroğlu (Ressam):

'Bu sergi, devrimci bir görev' Ben o dönemin muhalif bir kafası, serginin içerisinden bir ressam ve serginin düzenleyicilerinden biri olarak şunları düşünüyorum. 25 yıl önce yapılmış işleri, yaşlarımız elliye varırken bugün sergilememiz, bir nostalji değil bir anlamda devrimci görev bizim için. Çünkü bizim üzerimize düşüyor bu. Biz o dönemi yaşadık, biz o dönem ürettik. Bugün resmin geldiği yerde, birçok şey kavram kargaşası içerisinde ve resimde her şeyin olabileceği söyleniyor. Bu doğru mudur yanlış mıdır tartışılıyor ama bugünden geçmişteki bu şeylere bakarak, 'kitsch' deyip bir tarafa atmak da işin başka bir sorumsuzluğu. O günün söylemi içerisinde, ister afiş yap, ister resim yap, isterse bir slogan yaz duvara, hepsinin çakıştığı bir nokta var: Muhalif olma. Çok sıcak bir dönemin içerisindesin, kendini dile getirecek yüzeyleri kullanıyorsun. O dönem yapılan şeylere bugünün mantığıyla baktığınız zaman çok daha aşağlayıcı şeyler söylenebilir. - 'Muhalif kafa farklı bir dil arayışında özgür olamamıştır' diyor Milliyet'teki haberde. - Özgürlüğü iyi tarif etmek gerekiyor. Bugünün mantığıyla özgür olmak, 'sanatçı her şeyi yapar, sanatçının önünde hiçbir engel yoktur,' mu demek, sanatçı kendi kendine mi muhalif , neye karşı muhalif?' bu da netleşmiş değil. Muhalif olan birisi, muhalif olduğu noktada özgür olamaz. Çünkü onun gereklerini yerine getiriyorsundur, bir taraf tutmuşsundur, onun için de ona göre oynamak zorundasındır. Bu anlamda özgür olamıyorsun. Ama kafandakini dile getirme anlamında beceri ve yeteneklerin varsa, sanatçı olarak zaten özgürsün. Muhalif olmak bir şeyi protesto etmektir. Protesto etmenin de belli biçimleri var. Zaten 1979'lara geldiğiniz zaman siyasi ivmenin içerisinde, bütün resim ve üretilerin hepsi protestocu, alabildiğine sloganlaşıyor çünkü senin 'özgür' yaratma alanın olan zaman ve mekanlar artık sokağa dönüşmüş durumda. Yani sanatçı tamamen sokakta orada. İster istemez slogan atacak. Doğru, mesaj biçimin önüne geçmiştir; Çünkü orada amacın düzeni protesto etmektir ve sözünü alabildiğine direk söylemektir. Sanatçı o zaman biçimin peşine düşmemiştir zaten. Belki var olan biçimleri yeniden yeniden kurgulayıp kullanıyor. Önemli olan mesajın üretilmesiydi. Zaten sergiye 'Pankart' adını vermemiz de bundan geliyor. Biçimin peşine düşmek başka bir özgürlük alanını gerektiriyor. Çünkü sen sokaktasın. Bu anlamda ona 'sen biçim olarak eskisin demek' anlamsız. Şimdi bugün de muhalif sanatçılar var ve alabildiğine özgürler ama muhaliflikleri de bu anlamda tartışılıyor. Bu kadar özgürler, bu kadar biçim peşindeler ama, 'nasıl muhalifler ki, yoklar! 'Niye rahatsız etmiyorlar dili (Sanat dili)?' Haberin bütününe baktığınızda, hiç de o resimlerin dünyasını anlatmıyor, o döneme ait bir kimlik okumayı yapmıyor. Muhabir arkadaş bu kadar yer ayırabiliyorsa gazetede, bu resimleri anlamaya çalışabilirdi. Sadece sansasyonel bir başlık ve büyük bir resim, hepsi bu.

Evrensel'i Takip Et