6 Mayıs 2002 21:00
'OHAL kalksın' kampanyası genişliyor
GÜNÜN YAZILARI
Emeğin Partisi'nin başlattığı "Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik için OHAL kaldırılsın" kampanyası her geçen gün genişleyerek sürüyor. Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği ve Tüm Bel-Sen Genel Merkezi de kampanyayı destekleyeceğini duyurdu.
EMEP Genel Başkan Yardımcısı Nedim Köroğlu, GYK Üyesi Şükrü Taş ve İstanbul İl Yöneticisi Metin İlgün, Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak ve Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Veli Baydur ile Genel Sekreteri Hüseyin Ayyıldız'ı ziyaret ederek kampanyaya katılım çağrısı yaptılar.
Sendikalara çağrı Ziyaretler sırasında konuşan Nedim Köroğlu, 25 yıldır OHAL'in sürdüğünü ve yeni doğan çocukları bu olağanüstü koşullar altında büyüdüklerini söyledi. OHAL'in demokrasi güçleri açısından bir sebebi olamayacağını, ancak ileri sürülen gerekçelerin dahi bir geçerliliği kalmadığını kaydeden Köroğlu, bu soruna Kürtlerden daha çok Türk işçi ve emekçilerin sahip çıkması gerektiğini belirtti. Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğinin eşit haklar temelinde gerçekleşeceğini anlatan Köroğlu, OHAL'den kaynaklı sıkıntıları bölge halkının yanı sıra sendikaların da çektiğini belirtti. İşçi sendikalarının örgütlenme konusunda OHAL yasalarının engeline uğradığını, kamu emekçileri sendikalarının ise baskı ve sürgünlerle karşı karşı kaldığını aktaran Köroğlu, bu konuda sendikaların duyarlı olması gerektiğini vurguladı ve kampanyaya destek istedi. Nedim Köroğlu ayrıca Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu Sacco ve Vanzetti oyununun diğer illerde gösterilmesi için hazırlık yaptıklarını ve İstanbul'da da 12 Mayıs'ta oynanacağını duyurarak, davet etti.
EP sahiplenmeli Kendisinin de Kürt kökenli olduğunu belirten Faruk Büyükkucak, OHAL bölgesinde insanların kötü şartlar altında yaşadığını söyledi. Kürt ve Türk kardeşliğinin önünde bir engel olmadığını ve OHAL'in kaldırılması gerektiğini kaydeden Büyükkucak, böyle bir düzenin sürmesinden çıkar elde eden kesimler olduğunu kaydetti. Binlerce insanın Newroz'u kutladığını, Mersin'de de izin verilseydi hiçbir kötü olayın yaşanmayacağından emin olduğunu anlatan Büyükkucak, bu kampanyayı yapacakları Başkanlar Kurulu'nda dile getireceğini, bunun yanı sıra Ankara'daki yöneticilerle de görüşerek konunun Emek Platformu'da görüşülmesini isteyeceğini dile getirdi.
Anlamlı kampanya Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Veli Baydur ise OHAL bölgesinde demokrasiden ve insan haklarından bahsedilemeyeceğini belirterek, "Dil ve kültüre karşı birtakım baskıcı uygulamalar var. Bunların yanı sıra sendikalara yönelik baskılar da var. Üyelerimiz en ufak demokratik hak talebinde bulunduğunda yargılanıyor ya da sürülüyor" dedi. Bu soruna işçilerin ve emekçilerin sahip çıkması gerektiğini ifade eden Baydur, dayanışmanın eksik kaldığını ve kampanyanın anlamlı olduğunu dile getirdi. Baydur, "OHAL'e ilişkin sendikamızın ve KESK'in Genel Kurul kararı var. Ancak OHAL dışındaki bölgelere, bu bölge ile ilgili bilgiler çok yanlış bir şekilde aktarılıyor. Bunu tersine çevirmek için emek güçlerine ve sendikalara büyük görev düşüyor. Sendikamız gereken katkıyı sunacaktır" diye konuştu.
Fırsat yarattı Genel Sekreter Hüseyin Ayyıldız da 25 yıldır Türkiye'de iki ayrı hukukun işlediğini söyleyerek "Bölgede insanlar baskı altında yaşıyor. Bölgenin dışında yaşayanlarda bu soruna eğilmek konusunda bir sorun var ve bu bizim eksikliğimiz" dedi. Savaşın sürdüğü koşullarda böylesi bir düşünceyi hayata geçirmenin zor olduğunu, barış sürecinin imkân sağladığını anlatan Ayyıldız, "Bunun için EMEP'in kampanyası anlamlıdır" diye konuştu. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Amaç silah bulmak değil Irak'ı dövmek ABD yönetimi, "silah denetçilerinin ülkeye girmesine izin verilse dahi", Irak'a yönelik saldırı planlarını hayata geçireceğini açıkça belirtiyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, önceki gün ABD televizyonuna yaptığı açıklamada ,"Amerikan politikası, denetçilerin ne yaptığından bağımsız olarak, Bağdat'taki rejim değişince Irak'ın ve bölge halklarının daha iyi durumda olacağıdır" dedi. Powell'ın bu açıklamasının, Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan arasında "silah denetimi" konusunun görüşülmesinin hemen ertesinde yapılması dikkat çekti. Bağdat yönetiminin, "bazı şartlar karşılığında, silah denetçilerine izin verilebileceği" mesajını yaymaya başladığı belirtilirken, 3 Mayıs'taki görüşmenin ardından BM Genel Sekreteri Annan, "resmi yanıtın bir dahaki görüşmede verileceğini" söyleyerek, görüşmelerden somut bir sonuç çıkabileceği umudunu ifade etmişti.
Bahane yok oluyor Colin Powell, "ABD yönetiminin seçenekleri gözden geçirdiği ve rejim değişikliğinin de seçeneklerden biri olduğu" yönündeki Amerikan politikasını bir kez daha yineledikten sonra, "Saddam Hüseyin iktidarıyla silah denetimi konusunun bağımsız, ayrı ve farklı konular olduğunu" iddia etti. Oysa, ABD yönetiminden birçok yetkilinin daha önceki açıklamalarında, 1991'de göreve başlayan silah denetçileri komisyonunun 1998 yılında Irak yönetimi tarafından ülkeden kovulmuş olması, başlıca saldırı gerekçesi olarak öne sürülüyordu.
Saldırganlıkta ısrar Irak yönetiminin, silah denetçilerine izin vererek, ABD'nin bir saldırı gerekçesini daha yok etmeye girişmesi, Beyaz Saray'ın "Bağdat'ta Amerikan işbirlikçisi bir rejim kurma" niyetinin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını sağladı. ABD Başkanı George W. Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice da önceki gün, "silah denetimi konusu çözülürse, Irak'a saldırı hazırlıklarında bir değişiklik olup olmayacağı" sorusuyla karşılaştı. Rice, "Saddam Hüseyin hiçbir zaman dünyayı güvenilir bir yolla, komşularıyla barış içinde yaşayacağına, kitle imha silahları peşinde koşmayacağına ve kendi halkını baskı altında tutmayacağına ikna edemez" diye konuştu. 11 Eylül saldırılarının "lideri" olarak adlandırılan Muhammed Atta'nın, "Irak istihbaratıyla bağlantılı olduğu" haberinin fos çıkmasının ardından, silah denetçileri bahanesinin de gücünü yitirmesi, ABD'nin Irak'a saldırı çabalarının başarısızlığı olarak yorumlanıyor.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Iraklı Kürtler ABD oyunundan çekiniyor Nicholas Birch Bush yönetimi Irak'a karşı savaş için olasılıkları ve lojistik imkânlarını araştırırken, işgal yanlıları Kuzey Iraklı Kürtlere potansiyel müttefik olarak bakıyor. Ama Kürtler'in kendileri, bu tür konuşmaları "istekle değil, endişeyle" izliyor. Erbil'den, Irak'ın Kürt bölgesinin kalbinden bakınca, bunun sebebini görmek çok kolay. Çiçek kokuları havayı kaplamış. Dükkânlarda, Türk yoğurdundan Alman elektrikli süpürgelerine, İtalyan stili ayakkabılardan Amerikan dondurulmuş tavuklarına kadar herşeyi satın alabiliyorsunuz. Gelişmeler, dünün "eli silahlı" yerel otoriteleri olan Kürdistan Demokrat Partisi komutanlarını, lüks otellere taşıdı.
Kaybedecekleri var Irak'ın geri kalanını istila eden dizginsiz enflasyondan etkilenmeyen Kürt parası, Irak dinarından yüz kat daha güçlü. "Bağdat'ta bizi Kuveytli diye adlandırıyorlar" diyor, ailesi güneyde olan genç bir Kürt. Buradaki herkesin, "Irak Kürdistanı'nın Başbakan Vekili" olarak tanıdığı Sami Abdülrahman, "Biz Kürtler hiçbir zaman böyle iyi durumda olmamıştık ve hiçbir zaman şimdiki gibi kaybedecek şeylerimiz yoktu" diye açıklıyor bunu. Şaşırtıcı biçimde, Iraklı Kürtlerin yıllarca katlandıkları travmalara dair çok az işaret var; sürekli yenilenen işgaller, sayısız kayıplar, kimyasal saldı
Sendikalara çağrı Ziyaretler sırasında konuşan Nedim Köroğlu, 25 yıldır OHAL'in sürdüğünü ve yeni doğan çocukları bu olağanüstü koşullar altında büyüdüklerini söyledi. OHAL'in demokrasi güçleri açısından bir sebebi olamayacağını, ancak ileri sürülen gerekçelerin dahi bir geçerliliği kalmadığını kaydeden Köroğlu, bu soruna Kürtlerden daha çok Türk işçi ve emekçilerin sahip çıkması gerektiğini belirtti. Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğinin eşit haklar temelinde gerçekleşeceğini anlatan Köroğlu, OHAL'den kaynaklı sıkıntıları bölge halkının yanı sıra sendikaların da çektiğini belirtti. İşçi sendikalarının örgütlenme konusunda OHAL yasalarının engeline uğradığını, kamu emekçileri sendikalarının ise baskı ve sürgünlerle karşı karşı kaldığını aktaran Köroğlu, bu konuda sendikaların duyarlı olması gerektiğini vurguladı ve kampanyaya destek istedi. Nedim Köroğlu ayrıca Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu Sacco ve Vanzetti oyununun diğer illerde gösterilmesi için hazırlık yaptıklarını ve İstanbul'da da 12 Mayıs'ta oynanacağını duyurarak, davet etti.
EP sahiplenmeli Kendisinin de Kürt kökenli olduğunu belirten Faruk Büyükkucak, OHAL bölgesinde insanların kötü şartlar altında yaşadığını söyledi. Kürt ve Türk kardeşliğinin önünde bir engel olmadığını ve OHAL'in kaldırılması gerektiğini kaydeden Büyükkucak, böyle bir düzenin sürmesinden çıkar elde eden kesimler olduğunu kaydetti. Binlerce insanın Newroz'u kutladığını, Mersin'de de izin verilseydi hiçbir kötü olayın yaşanmayacağından emin olduğunu anlatan Büyükkucak, bu kampanyayı yapacakları Başkanlar Kurulu'nda dile getireceğini, bunun yanı sıra Ankara'daki yöneticilerle de görüşerek konunun Emek Platformu'da görüşülmesini isteyeceğini dile getirdi.
Anlamlı kampanya Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Veli Baydur ise OHAL bölgesinde demokrasiden ve insan haklarından bahsedilemeyeceğini belirterek, "Dil ve kültüre karşı birtakım baskıcı uygulamalar var. Bunların yanı sıra sendikalara yönelik baskılar da var. Üyelerimiz en ufak demokratik hak talebinde bulunduğunda yargılanıyor ya da sürülüyor" dedi. Bu soruna işçilerin ve emekçilerin sahip çıkması gerektiğini ifade eden Baydur, dayanışmanın eksik kaldığını ve kampanyanın anlamlı olduğunu dile getirdi. Baydur, "OHAL'e ilişkin sendikamızın ve KESK'in Genel Kurul kararı var. Ancak OHAL dışındaki bölgelere, bu bölge ile ilgili bilgiler çok yanlış bir şekilde aktarılıyor. Bunu tersine çevirmek için emek güçlerine ve sendikalara büyük görev düşüyor. Sendikamız gereken katkıyı sunacaktır" diye konuştu.
Fırsat yarattı Genel Sekreter Hüseyin Ayyıldız da 25 yıldır Türkiye'de iki ayrı hukukun işlediğini söyleyerek "Bölgede insanlar baskı altında yaşıyor. Bölgenin dışında yaşayanlarda bu soruna eğilmek konusunda bir sorun var ve bu bizim eksikliğimiz" dedi. Savaşın sürdüğü koşullarda böylesi bir düşünceyi hayata geçirmenin zor olduğunu, barış sürecinin imkân sağladığını anlatan Ayyıldız, "Bunun için EMEP'in kampanyası anlamlıdır" diye konuştu. src=/resim/b1.gif width=5>



Amaç silah bulmak değil Irak'ı dövmek ABD yönetimi, "silah denetçilerinin ülkeye girmesine izin verilse dahi", Irak'a yönelik saldırı planlarını hayata geçireceğini açıkça belirtiyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, önceki gün ABD televizyonuna yaptığı açıklamada ,"Amerikan politikası, denetçilerin ne yaptığından bağımsız olarak, Bağdat'taki rejim değişince Irak'ın ve bölge halklarının daha iyi durumda olacağıdır" dedi. Powell'ın bu açıklamasının, Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan arasında "silah denetimi" konusunun görüşülmesinin hemen ertesinde yapılması dikkat çekti. Bağdat yönetiminin, "bazı şartlar karşılığında, silah denetçilerine izin verilebileceği" mesajını yaymaya başladığı belirtilirken, 3 Mayıs'taki görüşmenin ardından BM Genel Sekreteri Annan, "resmi yanıtın bir dahaki görüşmede verileceğini" söyleyerek, görüşmelerden somut bir sonuç çıkabileceği umudunu ifade etmişti.
Bahane yok oluyor Colin Powell, "ABD yönetiminin seçenekleri gözden geçirdiği ve rejim değişikliğinin de seçeneklerden biri olduğu" yönündeki Amerikan politikasını bir kez daha yineledikten sonra, "Saddam Hüseyin iktidarıyla silah denetimi konusunun bağımsız, ayrı ve farklı konular olduğunu" iddia etti. Oysa, ABD yönetiminden birçok yetkilinin daha önceki açıklamalarında, 1991'de göreve başlayan silah denetçileri komisyonunun 1998 yılında Irak yönetimi tarafından ülkeden kovulmuş olması, başlıca saldırı gerekçesi olarak öne sürülüyordu.
Saldırganlıkta ısrar Irak yönetiminin, silah denetçilerine izin vererek, ABD'nin bir saldırı gerekçesini daha yok etmeye girişmesi, Beyaz Saray'ın "Bağdat'ta Amerikan işbirlikçisi bir rejim kurma" niyetinin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını sağladı. ABD Başkanı George W. Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice da önceki gün, "silah denetimi konusu çözülürse, Irak'a saldırı hazırlıklarında bir değişiklik olup olmayacağı" sorusuyla karşılaştı. Rice, "Saddam Hüseyin hiçbir zaman dünyayı güvenilir bir yolla, komşularıyla barış içinde yaşayacağına, kitle imha silahları peşinde koşmayacağına ve kendi halkını baskı altında tutmayacağına ikna edemez" diye konuştu. 11 Eylül saldırılarının "lideri" olarak adlandırılan Muhammed Atta'nın, "Irak istihbaratıyla bağlantılı olduğu" haberinin fos çıkmasının ardından, silah denetçileri bahanesinin de gücünü yitirmesi, ABD'nin Irak'a saldırı çabalarının başarısızlığı olarak yorumlanıyor.
src=/resim/b1.gif width=5>



Iraklı Kürtler ABD oyunundan çekiniyor Nicholas Birch Bush yönetimi Irak'a karşı savaş için olasılıkları ve lojistik imkânlarını araştırırken, işgal yanlıları Kuzey Iraklı Kürtlere potansiyel müttefik olarak bakıyor. Ama Kürtler'in kendileri, bu tür konuşmaları "istekle değil, endişeyle" izliyor. Erbil'den, Irak'ın Kürt bölgesinin kalbinden bakınca, bunun sebebini görmek çok kolay. Çiçek kokuları havayı kaplamış. Dükkânlarda, Türk yoğurdundan Alman elektrikli süpürgelerine, İtalyan stili ayakkabılardan Amerikan dondurulmuş tavuklarına kadar herşeyi satın alabiliyorsunuz. Gelişmeler, dünün "eli silahlı" yerel otoriteleri olan Kürdistan Demokrat Partisi komutanlarını, lüks otellere taşıdı.
Kaybedecekleri var Irak'ın geri kalanını istila eden dizginsiz enflasyondan etkilenmeyen Kürt parası, Irak dinarından yüz kat daha güçlü. "Bağdat'ta bizi Kuveytli diye adlandırıyorlar" diyor, ailesi güneyde olan genç bir Kürt. Buradaki herkesin, "Irak Kürdistanı'nın Başbakan Vekili" olarak tanıdığı Sami Abdülrahman, "Biz Kürtler hiçbir zaman böyle iyi durumda olmamıştık ve hiçbir zaman şimdiki gibi kaybedecek şeylerimiz yoktu" diye açıklıyor bunu. Şaşırtıcı biçimde, Iraklı Kürtlerin yıllarca katlandıkları travmalara dair çok az işaret var; sürekli yenilenen işgaller, sayısız kayıplar, kimyasal saldı
Evrensel'i Takip Et