29 Nisan 2002 21:00
Yaşasın Hollywood yalanları!
GÜNÜN YAZILARI
Hollywood'un Kasırga Operasyonu adında bir film yapmasına, filmde CIA'in şeriatçı teröristleri nasıl eğittiğini anlatıp, Bruce Willis'i de George W. Bush rolünde oynatmasına ne dersiniz?
Geçenlerde, Mai Masri'nin "Düşlerin ve Korkuların Sınırı" adlı filmini izledim. Videodan izliyordum tabii; Filistinliler hakkında çektiği diğer 10 olağanüstü film gibi bu da, sinema veya televizyonda gösterilmedi. Beyrut'taki Şatilla mülteci kampında ve Beytüllahim'deki Deheyşe kampında geçen film, iki mülteci kızın öyküsünü, vatanlarını bölen ve onları birbirlerinden ayıran zincirlerle bağlanmış parmaklıklara doğru yaptıkları yolculuğu anlatıyor. Filistin'den gelen amansız haberlerin gerisinde pek nadiren yakalanan gerçeğin bir anlık parlayışı.
Oscar neyi temsil ediyor? Filmi, Oscar töreninin naklen gösterildiği gece izledim ve videoyu durdurduğum anlarda gözümün önünden Hollywood görüntüleri geçti: Mai Masri'nin gerçeğinin tam zıddı olan yapmacık ve bağnaz milliyetçi aktörler, gişe rekorları kıran para makinesi filmlerin görüntüleri. Galiba Oscarlar zararsız bir sirk gibi görünüyor: ta ki durup da neyi temsil ettiklerini düşünene kadar. Oscar kazanan yapımcı David Puttnam yakın bir zamanda Guardian gazetesinde bu soruyu gündeme getirdi. Popüler sinemanın, "mülteci kamplarında yaşayan milyonlarca genç insana" ve "yok edici bir patlamaya yol açabilecek bir potansiyele" ulaşmadaki yetersizliğinden bahsetti. Ve ekledi: "Eğer biz [Batılılar], dünyayı betimlemekte sadece teknolojiye, özel efektlere, duygusal saflıklara ve buna benzer şeylere dayanan film yapımcıları haline geleceksek, o halde piyasa sinemasıyla, algılanabilir her türlü gerçeklik arasındaki çıkıntı gerçekten muazzam hale gelecektir - hepimizi etkileyecek sonuçlarıyla birlikte."
Hollywood propagandası Bu "çıkıntı" öyle büyük ki, Pek çok ülkede gösterilen filmlerin yüzde 80'inden fazlasını Hollywood'un kültürel propagandası oluşturuyor. "Amerikan yaşam tarzı"yla ilgili verdikleri mesaj öyle güçlü ki, Amerikan iş dünyasının iç ve dış düşman paranoyasını desteklediği 2. Dünya Savaşı sonrasına geri döndük sanki. Yabancılar, "değerli" ve "değersiz" olarak itinayla kategorilere ayrılıyor: Amerika için ve Amerika'ya karşı. Hollywood'da tarih, Yahudi mültecilerin Kutsal Topraklar'a yerleştiği ve Filistinlilerin görünmez kılındığı Exodus (Tekvin) gibi "epiklere" indirgenmiş durumda. Yerlerinden yurtlarından edilen bu insanlar, şimdi Amerikan aksiyon filmlerinde terörist olarak resmediliyorlar. Hollywood, Amerikan işgali sırasında beş milyon Vietnamlının öldüğü ve toprakların ABD'ye ait kitle imha silahlarıyla zehirlendiği Vietnam Savaşı'nı takiben, seyircinin işgalciye acımaya davet edildiği bir dizi Rambo türü filmle imdada koştu. Bu filmler, yeni Vietnamlar oluşturabilmesi için -El Salvador, Guatemala, Nikaragua, Panama, Somali veya başka bir yerde- ABD'nin yolunu açmaya yardımcı olan kültürel bir müshil işlevi gördüler. "Terörizme karşı savaş" da aynı Hollywood karikatürleri tarafından destekleniyor. ABD'nin Somali'deki katliamları üzerine yalanlarla dolu bir yapım olan "Kara Şahin Düştü" gibi filmler, gerçeklere karşı bombardıman yeniden başlamadan evvel ortaya çıkan "kültürel yumuşatıcı" etkisi yapıyor.
Aydınlatan ve karartan filmler İncelikle kotarılmış Geyik Avcısı ve Müfreze gibi hizayı bozabilecek gibi görünen filmlerde bile emperyal kültüre içten içe edilmiş bir bağlılık yemini barınmakta. Bu durum, Körfez Savaşı'nı ele alan bir film gibi görünen, ancak bunun yerine şu anda her yerde kol gezen militarizmi aklayan, tanıdık bir "kötü elma" palavrası üreten Üç Kral için de geçerli. Hollywood, yaşamlarımıza öylesine hakim ve hakkında yapılan danışıklı eleştiriler öyle iyi tezgahlanmış ki, çekilmesi icap edilen filmler ağıza bile alınamaz. Amerikan gizli devleti tarafından yaratılan uçsuz bucaksız karanlığı ve yine onun sorumlu olduğu dehşet ortamını ışıldatan piyasa filmlerini saysanıza. Benim aklıma sadece birkaç isim geliyor: Costa Gavras'ın, Şili'de seçimle başa gelmiş yönetimin General Pinochet'nin Washington'daki kukla yöneticileri tarafından yıkımını anlatan Kayıp'ı ve Oliver Stone'un, Reagan'ın Washington'uyla El Salvador'daki ölüm mangaları arasında bağlantı kuran Salvador'u. Her iki film de sistemin uyumsuzlarıdır, çekilmeleri için gereken para güçlükle bulunmuştur ve Kayıp örneğinde, intikam amacı güden mahkemelerin sonu gelmemiştir.
Asla çekmeyecekleri... Baba George Bush'un 1990'da Panama'ya gerçekleştirdiği saldırıda 8 bine yakın yoksulun katledilmesi, iyi bir aksiyon filmi konusu olabilirdi. Kara Şahin Düştü'nün devamı niye çekilmesin ki? Bu kez, ilkinde gözardı edilen 8 ila 10 bin Somalilinin ölümünü ele almaya ne dersiniz? Peki ya çağdaş Filistin'de geçen bir Davud ile Calut destanı nasıl olur? İsraillilerin kullandığı ABD tank ve uçaklarına karşı duran genç Filistinliler... David Puttnam, "[11 Eylül'ün] korkunç görüntüleri günümüz Hollywood filmlerindeki tüm tınıları taşıyordu" diye yazdı. "Bu görüntüleri sinemasal terimlerle kavrama isteği, filmin gücü için bir vasiyet niteliğindeydi. Ancak benzetme yolu tümüyle yetersiz kaldı..." Şayet 11 Eylül'ün niye yaşandığını kavramamızı sağlayacak türden film yapımcılığını ihtimal dışı bırakıyorsanız bu doğru olabilir. Böylesi bir filmin adı Kasırga Operasyonu olmalı; CIA'in, 1979 yılında Başkan Jimmy Carter'ın gizli emriyle şeriatçı bir terörist örgüt kurduğunda kullandığı kod adı. Amerikalıların vergilerinden elde edilen 4 milyar dolarla finanse edilen operasyonda, Pakistan ve Virginia'da bulunan kamplarda teröristler eğitilmiş ve bunlar; New York Brooklyn'de, merhum ikiz kulelere bakan İslami bir kolejde çalışmaya başlamışlardı. 11 Eylül'ün korkunç manzarası, final sahnesini doldurabilir: Bush rolünde vatansever Bruce Willis'le birlikte!
(pilger.carlton.com)
Oscar neyi temsil ediyor? Filmi, Oscar töreninin naklen gösterildiği gece izledim ve videoyu durdurduğum anlarda gözümün önünden Hollywood görüntüleri geçti: Mai Masri'nin gerçeğinin tam zıddı olan yapmacık ve bağnaz milliyetçi aktörler, gişe rekorları kıran para makinesi filmlerin görüntüleri. Galiba Oscarlar zararsız bir sirk gibi görünüyor: ta ki durup da neyi temsil ettiklerini düşünene kadar. Oscar kazanan yapımcı David Puttnam yakın bir zamanda Guardian gazetesinde bu soruyu gündeme getirdi. Popüler sinemanın, "mülteci kamplarında yaşayan milyonlarca genç insana" ve "yok edici bir patlamaya yol açabilecek bir potansiyele" ulaşmadaki yetersizliğinden bahsetti. Ve ekledi: "Eğer biz [Batılılar], dünyayı betimlemekte sadece teknolojiye, özel efektlere, duygusal saflıklara ve buna benzer şeylere dayanan film yapımcıları haline geleceksek, o halde piyasa sinemasıyla, algılanabilir her türlü gerçeklik arasındaki çıkıntı gerçekten muazzam hale gelecektir - hepimizi etkileyecek sonuçlarıyla birlikte."
Hollywood propagandası Bu "çıkıntı" öyle büyük ki, Pek çok ülkede gösterilen filmlerin yüzde 80'inden fazlasını Hollywood'un kültürel propagandası oluşturuyor. "Amerikan yaşam tarzı"yla ilgili verdikleri mesaj öyle güçlü ki, Amerikan iş dünyasının iç ve dış düşman paranoyasını desteklediği 2. Dünya Savaşı sonrasına geri döndük sanki. Yabancılar, "değerli" ve "değersiz" olarak itinayla kategorilere ayrılıyor: Amerika için ve Amerika'ya karşı. Hollywood'da tarih, Yahudi mültecilerin Kutsal Topraklar'a yerleştiği ve Filistinlilerin görünmez kılındığı Exodus (Tekvin) gibi "epiklere" indirgenmiş durumda. Yerlerinden yurtlarından edilen bu insanlar, şimdi Amerikan aksiyon filmlerinde terörist olarak resmediliyorlar. Hollywood, Amerikan işgali sırasında beş milyon Vietnamlının öldüğü ve toprakların ABD'ye ait kitle imha silahlarıyla zehirlendiği Vietnam Savaşı'nı takiben, seyircinin işgalciye acımaya davet edildiği bir dizi Rambo türü filmle imdada koştu. Bu filmler, yeni Vietnamlar oluşturabilmesi için -El Salvador, Guatemala, Nikaragua, Panama, Somali veya başka bir yerde- ABD'nin yolunu açmaya yardımcı olan kültürel bir müshil işlevi gördüler. "Terörizme karşı savaş" da aynı Hollywood karikatürleri tarafından destekleniyor. ABD'nin Somali'deki katliamları üzerine yalanlarla dolu bir yapım olan "Kara Şahin Düştü" gibi filmler, gerçeklere karşı bombardıman yeniden başlamadan evvel ortaya çıkan "kültürel yumuşatıcı" etkisi yapıyor.
Aydınlatan ve karartan filmler İncelikle kotarılmış Geyik Avcısı ve Müfreze gibi hizayı bozabilecek gibi görünen filmlerde bile emperyal kültüre içten içe edilmiş bir bağlılık yemini barınmakta. Bu durum, Körfez Savaşı'nı ele alan bir film gibi görünen, ancak bunun yerine şu anda her yerde kol gezen militarizmi aklayan, tanıdık bir "kötü elma" palavrası üreten Üç Kral için de geçerli. Hollywood, yaşamlarımıza öylesine hakim ve hakkında yapılan danışıklı eleştiriler öyle iyi tezgahlanmış ki, çekilmesi icap edilen filmler ağıza bile alınamaz. Amerikan gizli devleti tarafından yaratılan uçsuz bucaksız karanlığı ve yine onun sorumlu olduğu dehşet ortamını ışıldatan piyasa filmlerini saysanıza. Benim aklıma sadece birkaç isim geliyor: Costa Gavras'ın, Şili'de seçimle başa gelmiş yönetimin General Pinochet'nin Washington'daki kukla yöneticileri tarafından yıkımını anlatan Kayıp'ı ve Oliver Stone'un, Reagan'ın Washington'uyla El Salvador'daki ölüm mangaları arasında bağlantı kuran Salvador'u. Her iki film de sistemin uyumsuzlarıdır, çekilmeleri için gereken para güçlükle bulunmuştur ve Kayıp örneğinde, intikam amacı güden mahkemelerin sonu gelmemiştir.
Asla çekmeyecekleri... Baba George Bush'un 1990'da Panama'ya gerçekleştirdiği saldırıda 8 bine yakın yoksulun katledilmesi, iyi bir aksiyon filmi konusu olabilirdi. Kara Şahin Düştü'nün devamı niye çekilmesin ki? Bu kez, ilkinde gözardı edilen 8 ila 10 bin Somalilinin ölümünü ele almaya ne dersiniz? Peki ya çağdaş Filistin'de geçen bir Davud ile Calut destanı nasıl olur? İsraillilerin kullandığı ABD tank ve uçaklarına karşı duran genç Filistinliler... David Puttnam, "[11 Eylül'ün] korkunç görüntüleri günümüz Hollywood filmlerindeki tüm tınıları taşıyordu" diye yazdı. "Bu görüntüleri sinemasal terimlerle kavrama isteği, filmin gücü için bir vasiyet niteliğindeydi. Ancak benzetme yolu tümüyle yetersiz kaldı..." Şayet 11 Eylül'ün niye yaşandığını kavramamızı sağlayacak türden film yapımcılığını ihtimal dışı bırakıyorsanız bu doğru olabilir. Böylesi bir filmin adı Kasırga Operasyonu olmalı; CIA'in, 1979 yılında Başkan Jimmy Carter'ın gizli emriyle şeriatçı bir terörist örgüt kurduğunda kullandığı kod adı. Amerikalıların vergilerinden elde edilen 4 milyar dolarla finanse edilen operasyonda, Pakistan ve Virginia'da bulunan kamplarda teröristler eğitilmiş ve bunlar; New York Brooklyn'de, merhum ikiz kulelere bakan İslami bir kolejde çalışmaya başlamışlardı. 11 Eylül'ün korkunç manzarası, final sahnesini doldurabilir: Bush rolünde vatansever Bruce Willis'le birlikte!
(pilger.carlton.com)
Evrensel'i Takip Et