11 Nisan 2002 21:00

Fuat Saka'dan iki 'Nazım yılı' albümü

Fuat Saka'nın Nâzım Hikmet şiirlerini besteleyerek yaptığı şarkılarda hakim öğe hüzündür. Sürgündeki bir müzisyenin, yurduna hasret yaşamış ve hasret ölmüş bir şairin şiirlerini bestelediğinde öne çıkan duygunun hüzün olması da normaldir. Yıllar sonra "Lazutlar" ile popüler olabilen Fuat Saka, yükselen 'Karadeniz müziği'ne özgün yorumuyla katılmadan önce 6 albüm yapmıştı. "Kerem Gibi / Nâzım Türküleri" (1984) ve "Arhaveli İsmail" (1996), 'ünsüz' ama yine de -çoğunluğu üniversiteli- belli bir kesimin dikkatini çekebilmiş, Saka'nın şimdi pek hatırlanmayan 90'lı yıllarındaki önemli albümlerindendi. 12 Eylül'le birlikte ortaya çıkan ve bir ayağı arabeske uzanan "özgün müzik" akımı içinde anılsa da, bu akımın hem müzikal hem de sözler açısından seçiçi birkaç isminden biriydi. Anadolu'nun şarkılarına "Avrupalı" bir yorum getiriyordu. Batı sazları ve Batılı müzik akımlarıyla (özellikle caz formlarıyla) sıkı bir ilişki kuran ama "doğulu" sesleri de ihmal etmeyen (Örneğin Kerem Gibi albümünde ünlü neyzen Kudsi Ergüner'le çalıştı) Fuat Saka biraz müzik piyasası içindeki hakim tüketme anlayışına ters düşen "araştırmacı özen"i, biraz da yıllarca gelemediği ülkesini uzun zaman "gittiği günkü gibi" hatırlamanın dayattığı kısırdöngü nedeniyle hep "sırasını" bekledi...

Hüzünlü şarkılar Doğan'da.. Birkaç yıl önce Lazutlar'ın ilk albümüyle de bu bekleme süresinin karşılığını aldı. Hüzünlü sürgün şarkılarıyla değil, ama hareketli Karadeniz ritimleriyle geniş bir kesimde (tabii özellikle Karadenizli gençler arasında) tanındı, sevildi. Fuat Saka, bu patlamanın (ve tabii 2002'nin Nâzım Hikmet yılı olmasının) getirdiği popülaritesini şimdi değeri bilinmemiş eski parçaları için değerlendirmeye çalışıyor. Bu yöndeki ilk adımı da Doğan Müzik'ten tekrar yayımladığı (yukarıda isimlerini andığımız) iki Nazım albümüyle atmış oldu. Böylece kendisinin Doğan Müzik'le anlaştığını da öğrendik. Lazutlar 3'ten itibaren artık bu şirkette olacak Fuat Saka... 'Kerem Gibi'deki Karlı Kayın Ormanı ve Bahr-i Hazer albümün öne çıkan iki parçası. Özellikle Karlı Kayın Ormanı konusunda Zülfü Livaneli bestesinin yarattığı "alışılmış yaygınlık" dezavantajına rağmen farklı bir melodik yapının başarıyla uygulandığını söylemek gerekiyor. Albümün geneli içinse Nâzım'ın heyecanlı söyleyişinin epey arkada kaldığı ve kasvetli bir havanın hakim olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada Saka'nın o yıllardaki sürgünlük psikolojisinin belirleyici olduğu şüphe götürmez. Çünkü kendisi Türkiye'ye geldikten sonra tanıştığımız kıpır kıpır müziğinin bu eski şarkılarla pek bir ilgisi yok. Demir Gökgöl'ün şimdi piyasada bol bulananlardan "şiirci" seslerinden farklı tok sesiyle okuduğu şiirler üzerine Fuat Saka'nın müziğiyle oluşmuş "Arhaveli İsmail" albümü ise başarılı bir şiir okuma çalışması. Son birkaç yılda epeyce yaygınlaşan "her tok sesli şiir okumalı" mantığının moda olmasından çok önce kaydedilmiş bir albüm. Ama tıpkı Kerem Gibi'de olduğu gibi ilk yapıldığı günlerde ilgi görmemiş. Bugün artık baygınlık yaratmış onca "şiir kaseti" üzerine ne kadar ilgi göreceği ise Doğan Müzik'in reklam hünerine kalmış görünüyor.

'Can sıkan' takıntılar... Ama işin 'güncel anlam'ına gelirsek, Nâzım Yılı nedeniyle önüne gelenin yayınladığı bol Nâzım fotoğraflı ama 'eski' sanat ürünleri furyasının dışında görünmüyor bize bu iki albüm. Hele de Doğan Müzik'le Fuat Saka arasındaki 'son noktada' ticari birliğin 'şerefine' olduğunu düşününce... Eski sürgün bir müzisyenin, sürgünde ölmüş bir şairin yıllar önce bestelediği şarkılarını yeniden yayımladığı albüm kapağında Nâzım'ın telif haklarına sahip olan Yapı Kredi'ye teşekkür etmesi de tabii... "Bunlara takılmayın artık, aşın bunları aşın"... der ya hani böylesi durumlarda konunun muhatapları, ama bu yıl yaşanan 'Nâzım talanı'nın en çok da böyle "takılınmayacak küçük şeyler"in bir araya gelmesinden oluştuğunu yaşayarak tecrübe ediyoruz...

Evrensel'i Takip Et