3 Mart 2002 22:00
AB değil, Türkiye için
GÜNÜN YAZILARI
İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Yücel Sayman, Avrupa Birliği (AB)'ne uyum sürecinde çıkarılan anayasa değişikliği ve uyum yasalarının, Türkiye'yi daha da demokrasinin gerisine düşüren düzenlemeler getirdiğini söyleyerek, "AB istediği için değil, bu ülke halkı için, oluşturulması gereken toplumsal projeyle demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlükleri tartışalım" dedi.
İstanbul Barosu Avrupa Birliği Hukuk Komisyonu "AB sürecinde Anayasa Değişiklikleri ve Uyum Yasaları" konulu panel düzenledi. İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi'nde önceki gün düzenlenen panele Yargıtay Başkanı Doç Dr. Sami Selçuk, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Yücel Sayman, Prof. Dr. Süheyl Batum ve Prof. Dr. Eser Karakaş konuşmacı olarak katıldı.
Toplumsal proje oluşturulmalı Panelde konuşan Yücel Sayman, Meclis'in AB'ye uyum adına gerçekleştirdiği anayasa değişikliği ve çıkardığı uyum yasalarıyla 'parça başı' demokrasi anlayışını sergilediğini ifade etti. Yücel, "Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz, toplumun siyasi örgütlenmesi nasıl olacak bu gibi tartışmalar bir toplumsal proje çercevesinde yapılmıyor. Bu tartışmalar, AB ekseninde yapılmaya çalışılıyor. Bunun için anayasada maddeler değişiyor, uyum yasaları çıkarılıyor. Sonra sanıyoruz ki, düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü olacak. Ama değişen yine hiçbir şey yok" diye konuştu. Ülke sistemini değiştirmeden, yapılan 'parça başı' demokrasiyle, hiçbir şeyin değişmeyeceğini kaydeden Yücel, bunun AB istediği için değil, Türkiye halkı için yapılması gerektiğini vurguladı: "Toplumsal olarak kendimizi başkalarına göre tanımlamayalım. Onları reddederek veya kabul ederek kendi varlığımızı belirlemeyelim. Kendimizi, kendi isteklerimiz ve projelerimiz temelinde belirleyelim."
Demokrasinin üç boyutu Yargıtay Başkanı Sami Sekçuk da, demokrasinin, katılımcılık, özgürlükçülük ve çoğulculuk olmak üzere 3 boyutunun bulunduğunu ve bunların hepsinin de vazgeçilemez olduğunu söyledi. Selçuk, Türkiye'nin, Devlet Güvenlik Mahkemelerini (DGM) Fransa'dan esinlenerek kurduğunu, ancak Türkiye'nin DGM'leri kurduktan sonra kapsamını giderek genişlettiğini söyledi: "Yeni bir ağır ceza mahkemesi kuruldu. Böyle bir garabet dünyada olmaz. Aslında yeni bir yargılama yöntemi çıkarılıp uygulanmalıydı. Bu mahkemenin diğer ağır ceza mahkemelerinden tek farkı, sadece bu yargılama yöntemidir, bu kadar basit. AB dese de demese de kendi hukuksal tartışmamızı yapalım, şunu kaldırın gitsin." Selçuk, ölüm cezasının daha 1970'lerde kalkması gerektiğini belirterek, "Ölüm cezası bilimsel bir konudur. Bilim ne diyorsa ona uyarsınız, bitirirsiniz. Türkiye ölüm cezasını kaldırmakta çok geç kalmıştır. Artık çağcıl devletlerde bu cezaya yer yoktur" diye konuştu. Bugün Türkiye'nin "başkaları söylediği için ölüm cezasını kaldıracağı" havası yaratıldığını kaydeden Selçuk, "Tabii böyle olunca halk da devlet de bunu onur sorunu yapıyor. Bunlar son derece yanlış. Konuya duygusal değil objektif yaklaşılmalı" dedi. "Türk Ceza Yasası'nın 159. maddesi değişmemiştir. Kimse kendi kendisini aldatmasın, sadece ceza değişmiştir" diyen Selçuk, cezanın maddeyi değiştiren bir etken olmadığını ifade etti. Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süheyl Batum da, AB'ye aday ülkelerin ekonomik, siyasal ve hukuksal alanda gerçekleştirmek zorunda oldukları birtakım değişiklikler olduğunu söyledi. AB'nin, aday ülke olan Türkiye'den kısa ve uzun vadede gerçekleştirmesini istediği talepleri hatırlatan Batum, buna karşılık olarak gerçekleştirilen anayasa değişikliği ve çıkarılan uyum yasalarını anlattı.
Karakaş tepki çekti Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Eser Karakaş da, 1980'de Türkiye'nin milli gelirinin 1730 dolar olduğunu, 22 yıl sonra ise ancak 2 bin 300 dolara yükseldiğini belirterek, bunun korkunç bir performans düşüklüğü olduğunu belirtti. 22 yılda İrlanda'nın milli gelirini 14 kat, İspanya ve Yunanistan'ın ise 6'şar kat artırdığını ifade eden Prof. Dr. Karakaş, "Bu bir anlamda, ekonomik olarak '5 Türk 1 Yunan'a bedel' demektir. Bu ciddi bir onur meselesidir" dedi. Karakaş, Türkiye'nin "zamanın siyasetçilerinin büyük hataları sonucu" 1981 yılında Yunanistan ile birlikte AB'ye girmemekle bugüne kadar yaklaşık 700 milyar dolar kaybettiğini savundu. Soru cevap bölümünde İstanbul Barosu Yönetim Kurul Üyesi Av. Kemal Aytaç, "AB şakşakçılığı yapmakla" suçladığı Karakaş'ı eleştirdi.
Toplumsal proje oluşturulmalı Panelde konuşan Yücel Sayman, Meclis'in AB'ye uyum adına gerçekleştirdiği anayasa değişikliği ve çıkardığı uyum yasalarıyla 'parça başı' demokrasi anlayışını sergilediğini ifade etti. Yücel, "Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz, toplumun siyasi örgütlenmesi nasıl olacak bu gibi tartışmalar bir toplumsal proje çercevesinde yapılmıyor. Bu tartışmalar, AB ekseninde yapılmaya çalışılıyor. Bunun için anayasada maddeler değişiyor, uyum yasaları çıkarılıyor. Sonra sanıyoruz ki, düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü olacak. Ama değişen yine hiçbir şey yok" diye konuştu. Ülke sistemini değiştirmeden, yapılan 'parça başı' demokrasiyle, hiçbir şeyin değişmeyeceğini kaydeden Yücel, bunun AB istediği için değil, Türkiye halkı için yapılması gerektiğini vurguladı: "Toplumsal olarak kendimizi başkalarına göre tanımlamayalım. Onları reddederek veya kabul ederek kendi varlığımızı belirlemeyelim. Kendimizi, kendi isteklerimiz ve projelerimiz temelinde belirleyelim."
Demokrasinin üç boyutu Yargıtay Başkanı Sami Sekçuk da, demokrasinin, katılımcılık, özgürlükçülük ve çoğulculuk olmak üzere 3 boyutunun bulunduğunu ve bunların hepsinin de vazgeçilemez olduğunu söyledi. Selçuk, Türkiye'nin, Devlet Güvenlik Mahkemelerini (DGM) Fransa'dan esinlenerek kurduğunu, ancak Türkiye'nin DGM'leri kurduktan sonra kapsamını giderek genişlettiğini söyledi: "Yeni bir ağır ceza mahkemesi kuruldu. Böyle bir garabet dünyada olmaz. Aslında yeni bir yargılama yöntemi çıkarılıp uygulanmalıydı. Bu mahkemenin diğer ağır ceza mahkemelerinden tek farkı, sadece bu yargılama yöntemidir, bu kadar basit. AB dese de demese de kendi hukuksal tartışmamızı yapalım, şunu kaldırın gitsin." Selçuk, ölüm cezasının daha 1970'lerde kalkması gerektiğini belirterek, "Ölüm cezası bilimsel bir konudur. Bilim ne diyorsa ona uyarsınız, bitirirsiniz. Türkiye ölüm cezasını kaldırmakta çok geç kalmıştır. Artık çağcıl devletlerde bu cezaya yer yoktur" diye konuştu. Bugün Türkiye'nin "başkaları söylediği için ölüm cezasını kaldıracağı" havası yaratıldığını kaydeden Selçuk, "Tabii böyle olunca halk da devlet de bunu onur sorunu yapıyor. Bunlar son derece yanlış. Konuya duygusal değil objektif yaklaşılmalı" dedi. "Türk Ceza Yasası'nın 159. maddesi değişmemiştir. Kimse kendi kendisini aldatmasın, sadece ceza değişmiştir" diyen Selçuk, cezanın maddeyi değiştiren bir etken olmadığını ifade etti. Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süheyl Batum da, AB'ye aday ülkelerin ekonomik, siyasal ve hukuksal alanda gerçekleştirmek zorunda oldukları birtakım değişiklikler olduğunu söyledi. AB'nin, aday ülke olan Türkiye'den kısa ve uzun vadede gerçekleştirmesini istediği talepleri hatırlatan Batum, buna karşılık olarak gerçekleştirilen anayasa değişikliği ve çıkarılan uyum yasalarını anlattı.
Karakaş tepki çekti Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Eser Karakaş da, 1980'de Türkiye'nin milli gelirinin 1730 dolar olduğunu, 22 yıl sonra ise ancak 2 bin 300 dolara yükseldiğini belirterek, bunun korkunç bir performans düşüklüğü olduğunu belirtti. 22 yılda İrlanda'nın milli gelirini 14 kat, İspanya ve Yunanistan'ın ise 6'şar kat artırdığını ifade eden Prof. Dr. Karakaş, "Bu bir anlamda, ekonomik olarak '5 Türk 1 Yunan'a bedel' demektir. Bu ciddi bir onur meselesidir" dedi. Karakaş, Türkiye'nin "zamanın siyasetçilerinin büyük hataları sonucu" 1981 yılında Yunanistan ile birlikte AB'ye girmemekle bugüne kadar yaklaşık 700 milyar dolar kaybettiğini savundu. Soru cevap bölümünde İstanbul Barosu Yönetim Kurul Üyesi Av. Kemal Aytaç, "AB şakşakçılığı yapmakla" suçladığı Karakaş'ı eleştirdi.
Evrensel'i Takip Et