31 Ağustos 2011 08:59

Savaşa su, barışa ateş gerek

Daha öncesine gitmeye hiç gerek yok, cumhuriyet tarihi boyunca savaş naralarıyla Kürt sorununun bitirilebileceği düşüncesi pratiklerle yerle bir edilmişken; bugün yine aynı noktaya gelinmiş olmasının altında yatan önemli etken çözüm üretme noktasında kısır kalan politikacıların yeniden sahne almasıdır.Öyle ki Ba

Savaşa su, barışa ateş gerek
Paylaş
Fatma İzol

Daha öncesine gitmeye hiç gerek yok, cumhuriyet tarihi boyunca savaş naralarıyla Kürt sorununun bitirilebileceği düşüncesi pratiklerle yerle bir edilmişken; bugün yine aynı noktaya gelinmiş olmasının altında yatan önemli etken çözüm üretme noktasında kısır kalan politikacıların yeniden sahne almasıdır.
Öyle ki Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç “Allah şehitlere cennet vaat ediyor. Onların ailelerine ve bütün milletimize sabır versin… ” diyor. Bir kere soruyorum! Sayın Arınç bu düşmansız savaşta çocuğunun şehit olmasını ister mi? İstiyorsa göndersin, bizde anlayalım. Bizim çocuklarımız üzerinden hamaset yapmasın.
Yine soruyorum! Bildiğim kadarıyla İslamiyette cihat savaşlarında ölenler şehit olurlar. Kürtler Müslüman olduklarına göre yapılan cihat savaşı değil, diğer Müslüman bir halkı zorla asimile etme politikalarının ürünüdür. Ülke vatandaşına karşı yürütülen kirli savaşta ölenler şehit olur mu? Halkın dini duyguları ile oynayıp savaş politikalarını körüklemek ne kadar ahlaki, ne kadar dindarlıkla alakalı bir gerçekliktir.
Bu güne kadar dersim katliamı, Ağrı’da Kürt sorununu mezara gömmeler, faili belliler, sınır ötesi operasyonları v.s devletin denemekten hiç çekinmediği fiiliyatları savaşı besledi. Her gelen hükümette bu ateşe bir odun atmaya devam etti.
Şimdi bu ateşin harı hepimizi yakıyor. Barış anneleri toplu mezarlardan çocuklarına dair çıkabilecek iz, anı bulmaya çalışırlarken; toprağı tırnakları ile kazıyorlar. Kazarlarken de çocuklarının yanan bedenlerini gözyaşları ile serinletmeye çalışıyorlar. Belki de gidip üzerinde ağlayıp ellerini dokunduracakları bir mezar taşının hayalini kuruyorlar. Şehit aileleri artık vatan değil çocuklarımız sağ olsun istiyoruz mesajlarını veriyorlar.
Soruyorum! Bir aile en azından çocuğuna ait bir mezar taşı olsun hayalini kuruyorsa; bu ülke yöneticilerinin örnek aldıkları “Ömer Adaleti’nin” nesinden bahsedebiliriz?
Yine Sayın Bülent Arınç demektedir ki “Bütün imkânlarımızla neye mal olursa olsun ülkemizde terörü bitireceğiz. Bütün bunların hesabını soracağız.” nasıl, merak ediyorum doğrusu? Desem olmayacak çünkü akabinde öç alma ile ilgili kurulmuş cümleleri var. Ne yazık ki bu cümleler bize yeni ölümlerin olacağı, yeni yuvaların yıkılacağı, yeni ağıtların yakılacağının habercisi. Savaş politikalarının sürdürüleceğinin işareti. Aslında halka layık görülen kötü yaşatma isteminin dile getirilme biçimi.
Bakınız devlet daha KCK davasını nasıl çözeceğinin yöntemini bulamamışken, yeni bir çıkmazı dillendirerek Kürtlerin siyaset önderlerini, aydınlarını ramazandan sonra tutuklama düşüncesini basına sızdırarak “aba altından sopa” gösteriyor. Velev ki tutukladın. Yeni tutsaklarda Kürtçe ifade vermek isteyecektir. Nedir bu akıl tutulması?
Bu ülkede iyi şeyler olsun isteniyorsa-fakirlik son bulsun ekonomi düzelsin, emekçiler haklarını alabilsin, toplumsal cinsiyet sorunu ortadan kalksın, diller özgürleşsin v.s-neye mal olursa olsun bütün imkânlar Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için harcansın.
Ortadoğu barut fıçısı, halk ayaklanmaları ülkemizde başlarsa bir türlü başaramadığınız kardeş kavgası işte o zaman kesindir.
İyicil düşünmek ve barışa bir ateş vermek siyasi önderlerin görevidir. Bugüne kadar savaşı ateşle besleme yöntemleri denendi. Denenmeyen tek şey kaldı savaş ateşine su atmak, ortamı serinletmek.
Yeni anayasa yapma çalışmaları başlatılacakken Kürtleri görmezden gelmenin imkânsız olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Birlikte yaşamanın koşullarını kalemle oluşturmak mümkün iken, silaha sarılıp güçsüzlüğümüzü şiddetin arkasına gizlemenin bir mantığı yok ki. Savaş sözün bittiği yerde başlar, yeryüzünde sözün bittiği görülmüş müdür. Her savaşın ardından siyaset yapanların yetersizlikleri konuşulmuştur oysa. Gelin renkleri zevkleri farlılıkları özgür bırakarak, birlikte toplumsal sözleşme imzalayalım; eşit koşulları yaratarak güçlü ekolojik demokratik Türkiyeli olma üst kimliğini oluşturalım.
GELİN SAVAŞA BİR SU ve BARIŞA BİR ATEŞ ATALIM.

*Eğitim-Sen 2 Nolu Şube Üyesi

ÖNCEKİ HABER

Abdülkadir Budak’a mektup

SONRAKİ HABER

Migros büyürken işçi hakları küçüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...