31 Aralık 2001 22:00

Ortadoğu: Savaş sürecek

Sabra-Şatilla gibi katliamların mimarı Ariel Şaron, 2001 yılı içinde, rakibi Ehud Barak'a beklenmedik bir fark atarak iktidara geldi.

Paylaş
Ortadoğu: Savaş sürecekPhil ReevesGazeteciler, sık sık sadece kötü haberle ilgilenmekle suçlanır. Ama Ortadoğu'da durum farklı. Medya, İsrail ve Filistinliler arasındaki Oslo "barış süreci"nin diriltilebileceğine dair en ufak bir öneriye dahi hevesle atlıyor. Ama bu yıl, haberler hep kötüydü.2001 başladığında, Filistin intifadası üç aylıktı ve 300 cana mal olmuştu. 2001 bittiğinde, ölü sayısı 1000'in üzerindeydi ve çatışmalar, savaşa doğru genişliyordu.Bu dönemde, İslamcı gruplar, İsrail içlerine intihar bombacıları göndermeye başladılar. İsrail silahlı kuvvetleri ise, 1967 savaşından bu yana ilk kez, işgal altındaki toprakları bombalamak için savaş uçakları kullanmaya girişti.

Mitchell RaporuHiçbiri tam olarak uygulanmayan, kalıcı olamayan ateşkesler gelip geçti. 2002 yaklaşırken, uluslararası arabulucular hâlâ barış için "yol haritaları" çizmekteydiler. Bunlar arasında, eski ABD Senatörü George Mitchell ve CIA şefi George Tenet'in yöneticiliğindeki komisyonun hazırladığı ateşkes ve güvenlik planları da vardı.Ama bu yıl, diplomasi işe yaramadı. ABD, İsrail hükümetine karşı çıkmadı, Filistinlilerin, Amerika'nın arabulucu olamayacak kadar taraflı olduğuna dair algılamalarını değiştirmek için de bir şey yapılmadı.İsrail, Mitchell Raporu'nu uygulamak için, 7 gün boyunca "tam sessizlik" talep etti. Uluslararası gözlemcilere göre bu şart, ancak Los Angeles'ta suç işlenmeden bir hafta yaşanması kadar gerçekçiydi. Yıl ilerlerken, İsrail'in Mitchell Raporu'nun tavsiyelerine uymak istemediğine dair kuşkular da güçlendi.

Ortadaki iki liderÇatışmanın ortasındaki iki lider göz önüne alındığında, diplomasinin zorlu olacağı görülüyordu zaten. 73 yaşındaki Likud lideri Ariel Şaron, şubat ayında ülkenin başına geçti ve 1983'teki Şabra-Şatilla katliamlarıyla ilgili soruşturmanın onu küçük düşürmesinin ardından, bir daha İsrail'e lider olamayacağını düşünenleri şaşırttı. Yoğunlaşan şiddetten bıkan ve hükümetin yürüttüğü mükemmel halkla ilişkiler kampanyasıyla ikna olan İsrailli seçmenler, kendilerini güvene kavuşturarak Yaser Arafat'a sert çıkacağını düşündükleri bu adama döndüler. Şaron, beklenmedik bir farkla, 21 aydır başbakan olan Ehud Barak'ı gönderip iktidara geldi. Artık eski düşmanı Yaser Arafat ile yüz yüzeydi. Bölgenin kaderi, iki yetmişlik adamın elindeydi: Filistinlileri askeri güçle hizaya sokabileceğine inanan inatçı bir İsrail ideoloğu, eski bir general ile, Batı ile ilişkilerini düzeltmek ve sokakta giderek yükselen radikal dalga arasında sonsuz bir mücadeleye kilitlenen değişken Filistin lideri.

Şaron terörüYıl sonuna gelindiğinde Şaron, tanklarını, Batı Şeria'nın Ramallah kentinde bulunan Arafat'ın karargâhının birkaç yüz metre ötesine yerleştirmişti. Huzursuz Filistin lideri, artık destek bulmak için ülkeden ülkeye gezemeyecekti. Gazze'deki helikopterleri İsrail füze saldırısında yok edilmişti. Batı Şeria'ya sıkıştırılmıştı ve İsrail, Noel kutlamaları için yakınlardaki Beytüllahim'e bile gitmesine izin vermedi. Ariel Şaron, abartılı bir biçimde, onu "önemsiz" ilan etti ama bu tutum, uluslararası topluluk tarafından desteklenmedi.Her iki halk için 2001, kişisel kâbuslarla kesilen sürekli bir acı yılı oldu. Batı Şeria'daki Filistinliler, ekim ayında altı kasabalarının İsrail ordusu tarafından işgal edilmesini unutmayacaklar. Bu işgal, Filistinli gerillaların ilk kez bir İsrailli bakanı öldürmesinin ardından gelmişti. Turizm Bakanı Rehavam Zeevi, Kudüs'te bir otelde, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gerillaları tarafından öldürüldü. Gerillalar, liderleri Ebu Ali Mustafa'nın intikamını almışlardı. Mustafa, yedi hafta önce, Ramallah'taki bürosunda, helikopterlerden atılan iki İsrail füzesi tarafından öldürülmüştü.

Beytüllahim işgaliZeevi'nin nefret politikası (Arapların işgal altındaki topraklardan kitlesel olarak sürülmesini savunuyordu), ölümünün ardından İsrail'de başgösteren infiali azaltmadı. Ordu, 10 gün boyunca Beytüllahim'in çeşitli bölgelerinde kaldı. Geri çekildiklerinde, 12'den fazla Filistinli öldürülmüştü. Bunlar arasında yer alan genç bir çocuk, İsa'nın doğum yerinin birkaç metre ötesinde vuruldu.Batı Şeria ve Gazze'deki 3.2 milyon Arap, aylar boyunca yüzlerce kasaba ve köyü yalıtan askeri kuşatmanın zayıflatıcı etkisini de unutmayacak. Bu ay içinde, BM Özel Temsilciliği tarafından yayınlanan ekonomik istatistikler, kuşatmanın boyutlarını ortaya koyuyordu: İntifada'nın başlangıcından bu yana, Filistin ekonomisi 2.4 milyar ila 3.2 milyar dolar arasında gelir kaybına uğramıştı. Gazze Şeridi'nde işsizlik, yüzde 50 civarına yükseldi. Buna rağmen, kuşatmanın, İsrail'in açıkladığı hedefe (Filistinli gerillaların İsrail'e girmesini önlemek) ulaştığına dair pek bir belirti yoktu.

İntihar bombacılarıİsraillilerin yaşadığı kâbus, 1948'de İsrail devletinin kurulmasından bu yana en kötülerden biriydi. Yıl boyunca korkunç olaylar yaşandı. Çoğu asker olan 8 kişi, bir otobüs durağında, Gazzeli bir sürücü tarafından ezildiler. Haziran ayında, Tel Aviv'deki bir diskoya giren intihar eylemcisi, çoğu eski SSCB'den gelen göçmenler olan 21 genç insanı öldürdü. Kudüs'te Ağustos ayında 15 kişi daha, aynı yöntemle katledildi.En kötüsü ise bu ay yaşandı: İki Hamas eylemcisi, Kudüs'ün batısında, kalabalık bir cumartesi akşamı, kendilerini havaya uçurdu. Ertesi sabah, yine Hamas'tan üçüncü bir intihar bombacısı, Hayfa yakınlarında bir otobüse saldırdı. 12 saat içinde 26 İsrailli ölmüştü. Yaser Arafat'ın lanetlemeleri işe yaramadı. İslamcı muhalefet gruplarının sokaklardaki desteğinin zirvede olduğu bir zamanda, Arafat'tan, bu grupları dağıtıp liderlerini tutuklaması isteniyordu.

11 Eylül'den sonra...Peki ya dünyayı değiştiren 11 Eylül? Dünya Ticaret Merkezi'ndeki toz duman dağılırken bile, İsrail, kendi savaşıyla bir benzerlik kurmaya girişti. Kendisini, Usame Bin Ladin'den farkı olmayan teröristlerin tehdidi altındaki özgür bir demokrasi olarak sunmaya çalıştı. Avrupalılar buna ikna olmadı. Ama ABD kamuoyu, özellikle bu ayki intihar saldırılarının ardından etkilendi. Şaron "Terör terördür" demeye başladı; ona göre bir Filistinli intihar eylemcisi ile, New York'un kalbine dalan uçakları kaçıranlar arasında ayrım yapmak yanlıştı.Filistinliler ise; suikastler, tank ateşleri, Yahudi yerleşimleri, ev yıkımları ve zeytinliklerin, portakal bahçelerinin yok edilmesi biçiminde yaşanan terörün kurbanı olduklarını söylediler ama, dinleyen olmadı. Bu olaylar, yıl boyunca rutinleşti.Ancak ABD'de yaşananlar, Ortadoğu sorununun özünü değiştirmiş değil. İsrail ile Filistinliler arasındaki çatışma, eskiden neyse o: Bir halkın toprağının, daha güçlü bir komşu tarafından işgal edilmesi nedeniyle başlayan bir savaş. Bu savaş, önümüzdeki yıl da bir şekilde devam edecek.
ÖNCEKİ HABER

Farklı bir kutlama

SONRAKİ HABER

Saa gitti, sıradaki gelsin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa