25 Aralık 2001 22:00

Diktatörden itiraflar

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin uygulama gazetesi "Görünüm"e demeç veren YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz, bir profesöre, bir bilim adamına yakışmayacak sözler söyledi.

Paylaş
Diktatörden itiraflarYüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Kemal Gürüz, öğrenciler ve öğretim üyeleri karşı çıksalar da sonunda paralı eğitime geçileceğini ilan etti. Gürüz, üniversitelerin birer bilim yuvası olmaktan çıkartılıp sermayenin taleplerine göre şekillenen kurumlar haline getirileceğini de açıklayarak, "İşvereni, toplum ve pazarı eğitimin her kademesine yönetimine karar süreçlerine aktif olarak sokmazsanız işin içinden çıkılmaz hale geliyor" diye konuştu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğrenciler tarafından çıkartılan uygulama gazetesi, "Görünüm"ün muhabirleri Ayşegül İpek ve Faruk Bilsin'e demeç veren YÖK Başkanı Kemal Gürüz yükseköğretim kurumlarını paralı hale getirmek için planlarını bir bir ortaya döktü. Bakanlar Kurulu'nda görüşülmeyi bekleyen yasa tasarısının da bu amaca hizmet edeceğini itiraf eden Gürüz, "İstedikleri kadar bağırsınlar paralı eğitime geçilecek. Protestocular çok küçük bir grup. Ben hiçbir şekilde onları nazarı dikkate almıyorum" dedi. YÖK'ün öğrenciler tarafından protesto edilmesinin de kendisini hiç mi hiç rahatsız etmediğini kaydeden Gürüz, "Bunlar ajitasyondur. Neyi protesto ettiklerini biliyorlar mı? Bunlar her zaman olmuştur. Küçük bir azınlıktır. Türkiye'de 1 milyon 700 bin yükseköğretim öğrencisi var. Van'da bir grup bölücü örgüt sempatizanı protesto yaptı. Saydım, 14 bin öğrencinin arasında 21 taneydi. Böyle aralarda yürüyorlardı" diyerek demokratik üniversite isteyen öğrencileri umursamadığını dile getirdi. Gürüz, türban konusuna da değinerek, 11 Eylül'deki saldırıların insanların akıllarını başına getirdiğini söyledi. Türkiye'nin Müslüman Türk kimliğiyle Batı dünyasında yer aldığını artık iki medeniyet değil tek medeniyet olduğunu savunan Gürüz, "Bir İslam medeniyeti bir de batı medeniyeti vardır diyemezsiniz. Böyle bir şey yok! Burada yobazlığa, kökten dinciliğe, etnik bölücülüğe yer yoktur. Bu üniversitelerde bilimsel özerklik, akademik hürriyet filan zırva altında böyle bir anlayış yoktur. Çünkü düşüncelerin insanlıkla, bilimle uzaktan yakından alakası yoktur. Yani türban olayının aslı budur" dedi.

Hiç yanlışları yokmuşGürüz, YÖK'ün içinde eksiklikler olmadığını, YÖK'ten kaynaklanan hiçbir yanlış bulunmadığını ileri sürerek, dünyadaki üniversitelerin de YÖK gibi bir kuruluşa ya da bakanlığa bağlı olduklarını söyledi. "Hiçbir yere hesap vermeyen üniversite yok! Onu kim söylüyorsa yalan söylüyor. Şu an bizim ivedilikle düzeltmemiz gereken, bütçe sistemi yani üniversitelerin yarattığı kaynakların harcanmasına ilişkin usul ve esaslar çağdışı kalmıştır. Üniversiteler aynen bir ticari şirketin sahip olduğu para harcama serbestliklerine sahip olmalıdır" diyen Gürüz, üniversitelerdeki tek sorunun işletme olmayışları olduğunu ve bu durumun da yasa tasarısıyla getirilen işletme hesabıyla giderileceğini söyledi.Gürüz yükseköğretimin mutlaka öğrenim ücretine tâbi olması gerektiğini ve katkı payının fiilen olmadığını savunarak, katkı payının öğrenim ücreti olmadığını ve paranın öğrencilere geri döndüğünü iddia etti. Öğrenimin ücrete tâbi olmasının gerekçesini "maddi imkanları olmayanlara kaynak aktarılması" olarak açıklayan Gürüz, "Yükseköğretimin paralı olması fakirler okumasın anlamına gelmez. Tam tersine ödeme gücü olandan alıp, ödeme gücü olmayana vermek lazım. Bunu yapacağız. İstedikleri kadar bağırsınlar bu gerçekleşecektir Türkiye'de" diye konuştu. Bu konuda kanun tasarısının hazırlandığını ve yakında çıkacağını ümit ettiğini belirten Gürüz, 12 yıl içinde fakir öğrencilere çok daha büyük imkanlar sağlanacağını iddia etti.

Kıyağı inkar ettiVakıf üniversitelerine devlet üniversitelerinden fazla bütçe ayrıldığı son bütçe görüşmeleriyle de kanıtlanmışken bu durumu inkar eden Gürüz, vakıf-devlet üniversitesi ayrımının suni olduğunu savundu. Devlet üniversitelerinin şikayet ettikleri tek konunun vakıf üniversitelerinin sahip olduğu para harcama ve takdir hakkı serbestliğine sahip olmamaları olduğunu iddia eden Gürüz, yine yasa tasarısını hatırlatarak, "Şu anda Bakanlar Kurulu'nda olan tasarı bunu getiriyor. Bunu 15 senedir ben savunuyorum. Hiç kimse telaffuz etmezken haksız rekabet var diye ortaya çıkıp haksız rekabet tabirini ilk kullanan benim" dedi. Gürüz haksız rekabetin de devlet yardımı yapılmasından değil harcama maddelerindeki kısıtlamalardan meydana geldiğini ileri sürdü.

Sermayenin hizmetineGürüz, Türkiye'de mesleklerin belirlenmesine, hangi dalda insan yetiştirileceğine ya devlet bürokrasisinin ya da akademik oligarşinin karar verdiğini dile getirerek, YÖK'ün kurulmasının ardından bu durumun değişmeye başladığını, toplum ve pazar etkilerinin girmeye başlamasıyla üniversitelerin ilerlediğini iddia etti. Gürüz, "Şimdi Türkiye'de bir hamle daha yapılması lazımdır. Eğitimin her kademesinde devlet bürokrasisi, akademik oligarşi, öğretim üyeleri, öğretmenlere kadar toplum, pazar ve özellikle işverenler aktif olarak yer almalı, karar yetkilerine girmelidir" dedi. İşveren, toplum ve pazarın eğitimin her kademesinde yönetimine, karar süreçlerine aktif olarak sokulmadığında işin içinden çıkılmaz hale geldiğini ileri süren Gürüz, devletin düzenleyici devletten değerlendirici devlete geçmesi gerektiği görüşünü savundu. Gürüz, YÖK'ün eleştirilere karşın yıllardır ayakta kalmasını serbest piyasa koşullarını üniversiteye uygulamak isteyen felsefenin sağladığını da sözlerine ekledi.
ÖNCEKİ HABER

Türkiye sömürgeleştiriliyor

SONRAKİ HABER

Sanatçılardan Bakanlığa çağrı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...