10 Aralık 2001 22:00
Picasso ve sanatçı duruşu
Picasso ve sanatçı duruşu
Ercan Koç
İsviçre'de ilki 1914'te Basel-Kunsthalle`de açılan Picasso sergisinin ikincisi 87 yıl aradan sonra Bern Sanat Müzesi'nde (Kunstmuseum) açıldı ve yine yoğun bir ilgiyle karşılandı. İsviçre'nin kanton sanat müzelerinden ve özel koleksiyonlardan toplanan resim, heykel, grafik ve çizimlerden oluşan sergide 160 yapıt yer alıyor. Sergi 1 Ocak 2002'ye kadar sürecek.
Picasso, çağdaşları içinde en uzun süre genç kalan ressamlardandır. Çalkantılı bir yüzyılda yaşadı ve insanlığın hep ileriye doğru uzanan uzun yürüyüşünde iz bırakan adımlar attı. "Eğer ben sanatın ne olduğunu bilseydim kendime saklardım" diyecek kadar gizemli ama alçakgönüllüydü.
Aynı zamanda politik İsviçre'deki ilk sergisi onun "pembe" dönem resimlerini içeriyordu. Daha sonra ise "mavi" dönem diye adlandırılan eserlerini yarattı. Öncülerinden olduğu kübizm akımı kapsamında yarattığı eserler ise sanat çevrelerinde büyük yankılar yaratacaktı. Picasso sadece eserleriyle değil, politik tutumuyla da önemli tartışmaların konusuydu. Yaşadığı yüzyıl sınıf mücadelelerinin yükseldiği bir yüzyıldı ve Picasso hep emeğin mücadelesinden yana oldu. 1918'de İsviçre'deki genel grev günlerinde başka birçok devrimci sanatçıya olduğu gibi Picasso'ya yönelik saldırılar da bu seçimin bir bedeli olarak başlatılmıştı. Çünkü bir yıl önce gerçekleşen Sovyet Devrimi, Avrupa'nın bu küçük ülkesinin yöneticileri ve basını için önemli bir tehlike olarak görülüyor, bu devrimi yürekten destekleyen kübist ressam "özgürlükçü" demokrasinin hışmına uğruyordu. Kübist sanat hemen kozmopolitik eğilimler içermekle suçlandı, "komünist sanat" tanımlaması eşliğinde hakaretlere maruz kaldı. (Neue Züricher Zeitung-14.1.1921) Burjuva sanat eleştirmeni Julius Meier Graefe, "tımarhaneye gideceğinize kübizmi kurun" diye feveran ediyordu (Modernen Kunst-1915) Picasso'nun adı şizofrene çıkmıştı. Max Bill ise daha sonraları, İkinci Dünya Savaşı döneminde Picasso'nun faşizmi yeren resimleri için "Picasso güzelin değil 'çirkin'in resmini yapıyor, bu çirkin, bir gerçeklik de olsa genel olarak onun sanatı çirkin bir gerçek olarak kalıyor" diye yazacaktı. Sovyetler Birliği'ne, sosyalist sanata yönelik bütün hakaretler Picasso'nun adı da eklenerek yoğunlaştırılmıştı. "Bugün Sovyet rejiminde insanlar deney aracı olarak kullanılıyor. Picasso da bunu başka bir yoldan insanın görünümünü değişik formlara sokarak tahrip ediyor" diye yazılmıştı, Die Tat'ın 12 Ekim 1946 tarihli sayısında.
Yerenler, övdüler Bütün bu eleştirilere ve saldırılara rağmen Picasso'nun, politik eylemiyle taçlanan sanatının ünü arttı ve 1950'lere gelindiğinde, aynı çevreler dünya kamuoyunun önünde ressamı 20 yüzyılın mitosu olarak adlandırıp övmeye başladılar. İsviçre'nin Picasso açısından özel bir önemi vardır. 1967'de işveren Peter Staechelin'e ait iki Picasso tablosu Basel Kantonu Sanat Müzesinde sergilenir. Bir süre sonra Staecheli iflas edince tabloları Amerikalılara satmaya karar verir. Basel halkı buna izin vermez ve kanton hükümetine tabloları satın alması için baskı yapar. Sanatçıların öncülüğünde yürütülen kampanya sonucunda olay referanduma götürülür ve 27.190 hayır oyuna karşı 32.118 evet oyu ile tablolar müze için satın alınır. Bu resimler hâlâ müzede korunmaktadır. O günlerde sanatçılar bu tabloların alınabilmesi için sembolik olarak dilencilik yapmışlar, kitaplarını satarak halkla birlikte gereken paranın toplanması için uğraşmışlardı.
Halktan destek Picasso, referandum sonuçlandığında dört tablosunu daha Basel Müzesi'ne hediye ederek halka teşekkürlerini iletti. Dünyanın başka hiçbir ressamı herhalde halktan bu denli büyük bir destek görmemiştir. Bu aynı zamanda kübizmin yıldızının da daha çok parlamasına etki eden faktörlerden biriydi. Parisli sanatçılardan Georges Braque, Juan Gris, Fernand Léger ve İsviçreli demokrat Daniel-Henry Kahneweiler geleceğin kübist temsilcileriyle ilişkiye geçerek tablolarının satışlarını organize ettiler ve sanat çevrelerine kabullerini kolaylaştırdılar. 2. savaş döneminde egemen sınıflar Picasso'nun etrafında kübizm ekolünde birleşen, yapıtlarında barış ve özgürlük temalarını işleyen F. Léger ve G. Braque gibi sanatçıların varlığına katlanamıyordu. Ancak bu baskılar sanatçıları yıldıramamıştı.
Komünist Parti üyesi Picasso 1944 yılında Fransız Komünist Partisi'ne üye oldu. 1948 yılında Polonya`nın Wroclaw kentinde düzenlenen Dünya Barış Kongresi'ne dostu şair Paul Eluard ile birlikte katıldı ve faşizme karşı savaşan dünya halklarının ve Sovyetler Birliği'nin yanında olduğunu ilan etti. 1953 yılında Stalin'in portresini yapması ise, gericiler karşısındaki konumuna tuz biber ekecekti. Ressamın bu tablosunu Basel'de yaşayan dostu Kurt Wyss adlı sanatçıya hediye ettiği de bilinmektedir. Picasso, bugün unutturulmaya çalışılarak hiç sözü edilmese de 1950 ve 1962 yıllarında iki kez Lenin nişanı ile ödüllendirildi. Her zaman dünya halklarının acı çekmelerine karşı durmuş, faşizme karşı sürdürdükleri mücadelelerini desteklemiş, bu yönde eserler vermişti. Paul Eluard'ın 1936 Aralığında L'Humanite gazetesinde, faşist Franco`nun İspanya halkına zulmünü anlatan bir şiirinin yayınlanmasından sonra o da Franco`nun Rüya ve Yalanları (Sueno y mentira de Franco) adını verdiği 18 parçalık karikatür dizisi ile tepkisini gösterdi. Bu yıllarda olaylar çok çabuk gelişmekteydi. İspanya Cumhuriyet hükümetinin, açılışı yapılacak Paris Dünya Sergisi'nin İspanya Pavyonu için bir yapıtını istediği günlerde aldığı haberlerle sarsılıyordu. 26 Nisan'da Bask bölgesindeki Guernica kenti Alman gericiliği tarafından bombalanmıştı, halk ölülerini arkada bırakarak kenti terk etmekteydi. Bu tarihsel trajediyi Picasso, bir duvar resmiyle anlatmak istedi ve ortaya Guernica tablosu çıktı. Bombardımanda akan kanlar daha kurumadan kent faşist Franco'nun ordusu tarafından işgal edildi. Picasso'nun tablosu 12 Temmuz 1937'de bitti ve İspanya pavyonunun açılışına yetişti. Guernica tablosunu başkaları da izledi: Picasso savaşın ve faşizmin çirkin yüzünü göstermeye devam etti. Her zaman özgürlük yürüyüşçülerinin yanında yer alan Picasso bugün de savaş karşıtı gösteriler yapan Cenevreli emekçilere ilham veriyor. En son, göstericiler onun resimlerini taşıyarak yürüdüler. Ve kuşkusuz bugün yaşamış olsaydı, ABD'nin Kore işgali sırasında yaptığı "Le Massacre en Corée" benzeri yapıtlarını üretmeye devam edecek, Afganistan'da dünya yoksullarına karşı başlatılmış savaşa karşı yapıtlarıyla karşı koyacaktı. İsviçre'de genel grev yılında Bern sanat salonunun açılışında konuşan Picasso'nun dostu Rupf "Çağdaş sanat, uzlaşmaz bir şekilde işçilerin ve emekçilerin ihtiyaçlarını gözetmelidir" diyordu; Picasso hep bunu gözetmişti.
Aynı zamanda politik İsviçre'deki ilk sergisi onun "pembe" dönem resimlerini içeriyordu. Daha sonra ise "mavi" dönem diye adlandırılan eserlerini yarattı. Öncülerinden olduğu kübizm akımı kapsamında yarattığı eserler ise sanat çevrelerinde büyük yankılar yaratacaktı. Picasso sadece eserleriyle değil, politik tutumuyla da önemli tartışmaların konusuydu. Yaşadığı yüzyıl sınıf mücadelelerinin yükseldiği bir yüzyıldı ve Picasso hep emeğin mücadelesinden yana oldu. 1918'de İsviçre'deki genel grev günlerinde başka birçok devrimci sanatçıya olduğu gibi Picasso'ya yönelik saldırılar da bu seçimin bir bedeli olarak başlatılmıştı. Çünkü bir yıl önce gerçekleşen Sovyet Devrimi, Avrupa'nın bu küçük ülkesinin yöneticileri ve basını için önemli bir tehlike olarak görülüyor, bu devrimi yürekten destekleyen kübist ressam "özgürlükçü" demokrasinin hışmına uğruyordu. Kübist sanat hemen kozmopolitik eğilimler içermekle suçlandı, "komünist sanat" tanımlaması eşliğinde hakaretlere maruz kaldı. (Neue Züricher Zeitung-14.1.1921) Burjuva sanat eleştirmeni Julius Meier Graefe, "tımarhaneye gideceğinize kübizmi kurun" diye feveran ediyordu (Modernen Kunst-1915) Picasso'nun adı şizofrene çıkmıştı. Max Bill ise daha sonraları, İkinci Dünya Savaşı döneminde Picasso'nun faşizmi yeren resimleri için "Picasso güzelin değil 'çirkin'in resmini yapıyor, bu çirkin, bir gerçeklik de olsa genel olarak onun sanatı çirkin bir gerçek olarak kalıyor" diye yazacaktı. Sovyetler Birliği'ne, sosyalist sanata yönelik bütün hakaretler Picasso'nun adı da eklenerek yoğunlaştırılmıştı. "Bugün Sovyet rejiminde insanlar deney aracı olarak kullanılıyor. Picasso da bunu başka bir yoldan insanın görünümünü değişik formlara sokarak tahrip ediyor" diye yazılmıştı, Die Tat'ın 12 Ekim 1946 tarihli sayısında.
Yerenler, övdüler Bütün bu eleştirilere ve saldırılara rağmen Picasso'nun, politik eylemiyle taçlanan sanatının ünü arttı ve 1950'lere gelindiğinde, aynı çevreler dünya kamuoyunun önünde ressamı 20 yüzyılın mitosu olarak adlandırıp övmeye başladılar. İsviçre'nin Picasso açısından özel bir önemi vardır. 1967'de işveren Peter Staechelin'e ait iki Picasso tablosu Basel Kantonu Sanat Müzesinde sergilenir. Bir süre sonra Staecheli iflas edince tabloları Amerikalılara satmaya karar verir. Basel halkı buna izin vermez ve kanton hükümetine tabloları satın alması için baskı yapar. Sanatçıların öncülüğünde yürütülen kampanya sonucunda olay referanduma götürülür ve 27.190 hayır oyuna karşı 32.118 evet oyu ile tablolar müze için satın alınır. Bu resimler hâlâ müzede korunmaktadır. O günlerde sanatçılar bu tabloların alınabilmesi için sembolik olarak dilencilik yapmışlar, kitaplarını satarak halkla birlikte gereken paranın toplanması için uğraşmışlardı.
Halktan destek Picasso, referandum sonuçlandığında dört tablosunu daha Basel Müzesi'ne hediye ederek halka teşekkürlerini iletti. Dünyanın başka hiçbir ressamı herhalde halktan bu denli büyük bir destek görmemiştir. Bu aynı zamanda kübizmin yıldızının da daha çok parlamasına etki eden faktörlerden biriydi. Parisli sanatçılardan Georges Braque, Juan Gris, Fernand Léger ve İsviçreli demokrat Daniel-Henry Kahneweiler geleceğin kübist temsilcileriyle ilişkiye geçerek tablolarının satışlarını organize ettiler ve sanat çevrelerine kabullerini kolaylaştırdılar. 2. savaş döneminde egemen sınıflar Picasso'nun etrafında kübizm ekolünde birleşen, yapıtlarında barış ve özgürlük temalarını işleyen F. Léger ve G. Braque gibi sanatçıların varlığına katlanamıyordu. Ancak bu baskılar sanatçıları yıldıramamıştı.
Komünist Parti üyesi Picasso 1944 yılında Fransız Komünist Partisi'ne üye oldu. 1948 yılında Polonya`nın Wroclaw kentinde düzenlenen Dünya Barış Kongresi'ne dostu şair Paul Eluard ile birlikte katıldı ve faşizme karşı savaşan dünya halklarının ve Sovyetler Birliği'nin yanında olduğunu ilan etti. 1953 yılında Stalin'in portresini yapması ise, gericiler karşısındaki konumuna tuz biber ekecekti. Ressamın bu tablosunu Basel'de yaşayan dostu Kurt Wyss adlı sanatçıya hediye ettiği de bilinmektedir. Picasso, bugün unutturulmaya çalışılarak hiç sözü edilmese de 1950 ve 1962 yıllarında iki kez Lenin nişanı ile ödüllendirildi. Her zaman dünya halklarının acı çekmelerine karşı durmuş, faşizme karşı sürdürdükleri mücadelelerini desteklemiş, bu yönde eserler vermişti. Paul Eluard'ın 1936 Aralığında L'Humanite gazetesinde, faşist Franco`nun İspanya halkına zulmünü anlatan bir şiirinin yayınlanmasından sonra o da Franco`nun Rüya ve Yalanları (Sueno y mentira de Franco) adını verdiği 18 parçalık karikatür dizisi ile tepkisini gösterdi. Bu yıllarda olaylar çok çabuk gelişmekteydi. İspanya Cumhuriyet hükümetinin, açılışı yapılacak Paris Dünya Sergisi'nin İspanya Pavyonu için bir yapıtını istediği günlerde aldığı haberlerle sarsılıyordu. 26 Nisan'da Bask bölgesindeki Guernica kenti Alman gericiliği tarafından bombalanmıştı, halk ölülerini arkada bırakarak kenti terk etmekteydi. Bu tarihsel trajediyi Picasso, bir duvar resmiyle anlatmak istedi ve ortaya Guernica tablosu çıktı. Bombardımanda akan kanlar daha kurumadan kent faşist Franco'nun ordusu tarafından işgal edildi. Picasso'nun tablosu 12 Temmuz 1937'de bitti ve İspanya pavyonunun açılışına yetişti. Guernica tablosunu başkaları da izledi: Picasso savaşın ve faşizmin çirkin yüzünü göstermeye devam etti. Her zaman özgürlük yürüyüşçülerinin yanında yer alan Picasso bugün de savaş karşıtı gösteriler yapan Cenevreli emekçilere ilham veriyor. En son, göstericiler onun resimlerini taşıyarak yürüdüler. Ve kuşkusuz bugün yaşamış olsaydı, ABD'nin Kore işgali sırasında yaptığı "Le Massacre en Corée" benzeri yapıtlarını üretmeye devam edecek, Afganistan'da dünya yoksullarına karşı başlatılmış savaşa karşı yapıtlarıyla karşı koyacaktı. İsviçre'de genel grev yılında Bern sanat salonunun açılışında konuşan Picasso'nun dostu Rupf "Çağdaş sanat, uzlaşmaz bir şekilde işçilerin ve emekçilerin ihtiyaçlarını gözetmelidir" diyordu; Picasso hep bunu gözetmişti.
Evrensel'i Takip Et