13 Kasım 2001 22:00

Dört duvarı ne yapayım?

Kanalizasyon sularının beyaz duvarların rengini değiştirdiği evlerinde, lamba aydınlatma, buzdolabı yiyecekleri koruma, çamaşır makinesi çamaşırları yıkama görevlerini yapamıyor.

Paylaş
Dört duvarı ne yapayım?Rojda İldanYirmi üç yıl önce, tok yaşamak için çıkılan bir yolculuğun sonunda açlığa varmış Gülender Koç ve ailesi. Kanalizasyon sularının beyaz duvarların rengini değiştirdiği evlerinde, lamba aydınlatma, buzdolabı soğutma, çamaşır makinesi yıkama görevlerini yapamıyor."Ne yana gitsem, ne konuşsam bilmiyorum şaştım kaldım" diyen Koç, yardım istediğinde kapılar yüzüne kapanıyor. Yetkililer, Gülender Koç'a "Eviniz var daha ne istiyorsunuz?" diye soruyor. O da onlara şu cevapla yanıt veriyor: "Ha bu ev dört duvar, ha bu duvarlar boklu. Ben boklu evi ne yapayım?"Gülender Koç, 23 sene olmuş Kars Ardahan'dan İstanbul'a geleli. Onu, doğudan batıya göçerterek, şimdi açlığın tam kalbinde yaşadığı bu şehre getiren, daha çağdaş yaşama isteği değil; açlık. Koç ve ailesi, içine kanalizasyon sularının aktığı bir gecekonduda oturuyor. Konduları, Ayazağa'da. Ayazağa, "temizlik" konusuna özel önem veren bir ilçeye, Şişli'ye bağlı.Fakat Koç ailesinin 1985 yılından beri oturdukları evlerine, 2.5 yıldır kanalizasyon akıyor. Nişantaşı'ndaki binaların daha daha güzel görünmesi yönünde harcadığı yoğun çabalarla adını duyuran Şişli Belediyesi, Ayazağa'ya uğrayamamış.

Beyaz sarıya dönmüşKoç, beyaz badanası kanalizasyon akıntısı yüzünden sarıya dönmüş olan evinin duvarlarını gösterirken şöyle diyor: "Hep böyle bok çekiyok işte." Duvarlara rengini veren, odaya kokusunu da veriyor. Gülender Koç, pislikten kurtulma konusunda ellerinin kollarının bağlandığını söyleyerek, girişimlerini şöyle anlatıyor: "Defalarca aradım, defalarca gittim belediyeye. 'Biz bu bokun içinde ne yapacağız?' dedim. Adam 'Ben ne yapayım?' dedi. Bir iki kez geldiler ama o da yalandan, geliyorlar bir şey yapıyorlar, gidiyorlar. Ertesi gün her şey yine aynı. Kokudan durulur gibi değil. Ama çocuklar burada yatıyor. Üstüne çatı yapayım, bu boktan kurtulalım biraz da olsa, tamir edeyim dedim, belediye müsaade etmedi".

İşsizlik, yoksulluk...2.5 yıl evinin içinde kanalizasyonla yaşadıktan ve yaşamaya mecbur edildikten sonra Koç'un söylediği yılgınlığını anlatıyor: "Ne yapayım ben de usandım işte!" Koç'un evine ve yaşamına giren sadece kanalizasyon olsa iyi!İşsizlik, yoksulluk ve açlık da var onların evi içinde. Kanalizasyondan kurtulmanın tek yolu taşınmak. Taşınmak da, karnını doyuracak ekmeği bile bulamazken nereye? Gülender Koç'un dört çocuğu var. Biri askerde, biri McDonalds'ta çalışıyor, bir diğeri gündüz okula gidip akşamları çalışıyor, en küçüğünün hem okuyup hem çalışma yaşı gelmemiş daha; 9 yaşında.Koç, usancını anlatır gözyaşlarıyla soruyor: "Çocuğum asker, adamın işi gücü yok, yoksa neden oturalım burada?" Kendi tansiyon hastası; artık ev işlerine gidemiyor. Eşi, bir araba ona yol ortasına çarpıp kaçtığından beri sakat ve işsiz. Kızının Mc Donalds'tan aldığı ve karınlarını doyurmak için kullandıkları paranın miktarı, asgari ücretten daha düşük. Okuyan oğlun, akşam çalışmalarıyla kazandığı para kriz öncesi faturaları ödemeye yeterken, şimdi yetmiyor.

Elektrik yokKoçların evinde durum şöyle: Su parası ödenecek; 16 milyon lira. Elektrik sayacı mühürlü. Fatura iki aydır ödenmemiş sonuç; yanmayan lambalar. Çamaşır makinesi çalışmıyor, buzdolabıyla tüp var da siz onları da yok sayın! İçinde sadece paketi açılmamış dört margarin bulunan dolabın kapısı, elektrik yokken kokup, böceklenmesin diye açık. Büyük tüp aylardır doldurulmayı bekliyor; küçük tüpler bu hafta da doldurulamamış; çay sobanın üstünde pişiriliyor."Soba nasıl yanıyor?" diye sorarsanız, oduncudan alınan odunlarla değil; Gülender Koç ile sakat eşinin iki parça içimiz ısınsın diye Ayazağa'nın tepesinde topladıkları odunlarla.

İlaç yerine dil altı sarımsakTıp, Koç'un İstanbul'a geldiği 23 yıldan bu yana kilometrelerce yol alsa da Gülender Koç, doktorun yazdığı tansiyon ilaçlarını alamıyor. "Artık vermiyoruz"; geçen gün yeşil kart almak için gittiği belediyede kendisine söylenen söz. Koç'un bu söze verdiği tepki eve gelince ağlamak. Tansiyonu için bulduğu çözümse; sarımsağı dilinin altına yerleştirmek.Onu en çok kahreden yavruları. Küçük oğlu eve gelince ekmek istiyor. Koç, "Para yok, alamayız" diyor. "Kıza çıkarken sabah para verdim bir milyon, eve gelince halk ekmek alacak. Başka para yok, bakkala da yazdıramayız ki! Güvencemiz yok, yazsa neyle öderiz onu?" Askerdeki büyük oğluyla konuşurken sesini duyunca sevineceğine, üzülüyor Koç, terhisine sekiz ay kalan oğlu diyor ki ona; "Biraz daha sabret ana".

İki aç, bir tokGülender Koç diyor ki, "Ne yana gitsem, ne konuşsam bilmiyorum şaştım kaldım". Onların, köyde toprakları yok. O yüzden gidemiyorlar. Şehirlerde fazla olduklarını düşünenlere milyonlarca göç mağdurunun sorduğu soruyu soruyor Koç: "Bağ yok, bahçe yok, orda aç kaldığımızdan geldik zaten buraya? Burada da doymuyoruz, iki aç bir tok yaşıyoruz ne yapalım? Köyde de aç kalacağız nereye gidelim?"

'Yeter doyurduğumuz'Kapılar çalınca açılmıyor, kapı devlet kapısıysa açıksa da kapanıyor. Koç, bunu da belediyeden öğrenmiş. Gülender Koç, kömür yardımı dağıttığını öğrendiği belediyeye gidince "Biz aç doyuramıyoruz, yeter doyurduğumuz. Sizin eviniz de varmış, daha ne yapacaksınız?" yanıtını almış. Şimdi Koç, evinin duvarlarına bakarak, bir soru daha soruyor: "Ha bu ev dört duvar, ha bu ev, bu duvarlar boklu. Ben boklu evi ne yapayım?"
ÖNCEKİ HABER

Devlet sendikacılığı!

SONRAKİ HABER

Kâbil'de Moskova gölgesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...