30 Ekim 2001 22:00

Askerlikten tüccarlığa

Taliban tarafından idam edilen Afgan Komutan Abdülhak, Taliban'ı, özellikle "yemek ve özgürlük" taleplerine kulak asmadığı için eleştirmekteydi.

Paylaş
Askerlikten tüccarlığaKıdemli Afgan komutanı, 43 yaşındaki Abdülhak'ın Taliban tarafından idam edilmesi, Taliban rejimine karşı bir iç ayaklanma başlatılması yolunda umutlananları hüsrana uğrattı. Afganistan'daki Sovyet işgali sırasında Sovyet ordusunun 'belalısı' olarak Batı'da ün yapan Abdülhak, Taliban güçleri tarafından yakalandığında, sürgündeki kral Zahir Şah'ın 'ajanı' olarak Pathan şefleriyle görüşmek ve onları kralın yanına çekmek amacıyla girdiği Taliban yönetimindeki topraklarda bulunuyordu. Güneydoğu Afganistan'ın varlıklı Peştun bölgesi Nangrahar'da doğan Abdülhak, Pakistan, Peşaver'de mermer konaklarda büyüdü. 1977 senesinde yönetime karşı katıldığı mücadele 1979'da Sovyet işgaline karşı direnişe dönüştü. Başlangıçta Hikmetyar'ın yanında savaşan Abdülhak, daha sonra Yunis Kalis tarafından yönetilen bir gruba katıldı. 1989'da Sovyetlerin çekilmesinden sonra mücahit gruplar arasında ortaya çıkan çatışma ortamında saygınlığı ve "el değmemiş şöhreti" ile öne çıktı ve bu parlak döneminde bir komutan olarak etkileyiciliğini olduğu kadar zulmünü de kanıtladı. Bu dönemde Kabil polis şefi olarak görev yapan Abdülhak, 1992'de birkaç aylığına bakan olarak da görevlendirildi. Ülkenin tümüyle mücahitlerin eline geçmesinden kısa bir süre önce Dubai'ye yerleşti ve ticarete atıldı. 1998'de BM arabulucusu sıfatıyla Afganistan'da çatışan gruplar arasında dialog ortamı geliştirmek için Peşaver'e yerleşen Abdülhak'ın karısı ve bir çocuğu 1999'da öldürüldü. Sorumluların hiçbir zaman ortaya çıkarılmamasına rağmen, Abdülhak hep Taliban'ı suçladı. Abdülhak Taliban'ı, özellikle "yemek ve özgürlük" taleplerine kulak asmadığı için eleştirmekteydi. Taliban liderlerinden birkaçının yakalanması ile tüm rejimin çökertileceğine olan inancıyla, ABD kendilerine imkan tanıyacak olsa "bu işi birkaç ayda halledderiz" diyordu. Kendisine yakın çevrelerce, 11 Eylül'den çok önce ABD ile Afganistan'daki duruma "el atılması" için görüşmeler yürüttüğü söylenmekteydi. Bu ayın başlarında, ülkesinde yirmi yıldan uzun bir süredir sürmekte olan savaşlarda, kendisinin de bu sürecin bir parçası olduğunu gözardı ederek "Afgan'ın Afgan'a kırdırtılmasını" eleştiren Abdülhak, Özbek ve Tacik destekli Kuzey İttifakı'nın Taliban'ı tak başına yenemeyeceğini, öyle bir 'mucize' olsa bile çoğunluğunu Peştunların oluşturduğu ülkeyi yönetemeyeceğini, çözümün eski kral Zahir Şah'ı desteklemekte olduğu görüşüyle (Taliban karşıtı liderler arasında yalnız kalmış olsa da) ABD'nin desteğini arkasına aldı. Kralın başkanlığında oluşturulacak bir loya jirganın (danışma meclisi) ülkeye demokrasi getireceğini savunuyordu. Ancak bu düşüncelerinin bilinmesine rağmen herkes, destekçileri bile, düşman topraklarına neden bu denli hazırlıksız bir akın düzenlediğini anlayamıyor. Yakalanacağını kendisi herkesten daha iyi bilirken bu ağın içine niye atlamıştı? Son yolculuğuna bir barış elçisi olarak mı yoksa yeni bir çatışma başlatmak amacıyla mı çıktığı hâlâ netlik kazanmasa da "İngiliz ve ABD ajanı olarak" öldürüldü. Bu ithamın gerçekliği tartışılırsa da, 1980'lerin ortalarında batıda kahraman sayıldığı ve dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'la yakınen tanıştığı bilinen gerçekler arasında. Akıcı ingilizcesinin ve aldığı iyi eğitimin de CIA'den Stinger füzelerini almasında yardımcı olduğu kesin. 1990'larda Dubai-Londra hattında hayli gelişkin ithalat-ihracat işleri sürdürdüğü de herkesçe biliniyor. Tüm bunları gözönünde bulundurunca, Amerikan kuklası diye anıldığında neden öfkelendiğini anlamak zorlaşıyor.
ÖNCEKİ HABER

Blair desteğini kaybediyor

SONRAKİ HABER

Türkiye kuşatma altında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...