15 Ekim 2001 21:00

AB'ye yetecek kadar demokrasi

Parlamento son değişiklikleri yasalaştırırken, dil ve düşünce özgürlüğü önündeki engellerin kalkmayacağını bilerek yaptı bunu.

Paylaş
AB'ye yetecek kadar demokrasiHacer YücelBahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Süheyl Batum, son Anayasa değişikliğinin, hak ve özgürlüklerin gelişmesi bakımından yetersiz olduğunu söylüyor. 26. maddede yapılan değişikliğin "Kürtçe'ye özgürlük" getirdiği iddia edilirken, Batum yeni düzenlemenin bir yenilik getirmediğini, sadece var olan durumu onayladığını anlattı. Batum, 11 Eylül'de ABD'ye yönelik saldırıların ardından tüm dünyada özgürlüklerin kısıtlanması eğiliminin doğduğuna dikkat çekerek, Türkiye parlamentosu tarafından düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasını mümkün görmediğini dile getirdi. Süheyl Batum, Anayasa değişiklikleri, anadil yasağı önündeki engeller, 11 Eylül sonrasındaki gelişmelerin demokratikleşme çabalarına etkileri hakkındaki sorularımızı şöyle yanıtladı...- Anayasa değişikliği Meclis'ten geçti. Bu değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye'de 1982'den itibaren, özellikle de '90'lı yıllarda bütün dünyadaki gelişmelere uygun olarak Anayasa'nın değişmesi yönünde yoğun bir talep ortaya çıktı. Birçok taslak hazırlandı. Ama parlamento kapsamlı bir değişiklik yapmadı, yapamadı. 1995 yılında çok önemli bir değişiklik isteği ortaya çıktı. Ama onca tartışmanın ardından yapılan değişikliklerle, deyim yerindeyse "dağ fare doğurdu." Sonunda 14 madde değişti. Tabii bu siyasal katılmayı gerçekleştirmek bakımından fena değildi, ama umulan kadar önemli değişiklikler yapılmadı. Ondan sonra ise Anayasa hep o günkü duruma göre değiştirildi. Özel radyo ve televizyonlar kurulması için, tahkim uygulaması için Anayasa değiştirildi. Askeri yargıçların DGM'lerden çekilmesi için değişiklik yapıldı... Hep gündelik ihtiyaçlara yönelik Anayasa değişiklikleri yapıldı kısacası. Toptan bir Anayasa değişikliği açısından bu son değişiklik önemlidir. Ama yeterli midir? Bence değildir. Bu değişikliklerle Türkiye'de Anayasa'nın değiştirilebiliyor olmasının görünmesi olumlu. Şimdiye kadarki en kapsamlı değişiklik olması da önemli. Ama Türkiye'de bir demokratik hukuk devletinin kurulması için yeterli değildir. Bütün eksiklikleri ortadan kaldırmak için yapılmadı bu değişiklik. - Peki amaçlanan neydi?Amaçlanan insan haklarına saygılı, demokratik hukuk devletini bütün işlerliği ile kurmak değildi. Öyle olsa parlamento, bunu yapabilecek bilgiye sahiptir. Ama amaçlanan Avrupa Birliği (AB)'nin Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan bazı hususların değiştirilmesine yönelik olduğu için "Bu kadar yeterli, daha fazla bir şey yapmaya gerek yok" diye düşünüldü. - Dil yasağına ilişkin hükümlerde de değişiklik yapıldı. MHP, yapılan değişikliğin Türkçe'den başka bir dilde eğitim, yayın yapılacabileceği şeklinde yorumlanmasının münkün olmadığını söyledi. Bu düzenleme ne getirdi?Bence o konuda çok açık olmak lazım: MHP'liler söylediklerinde haklı. Bu konu Türkiye'nin bütünlüğünü bozacağı endişesi içersinde çok korkulan ve üzerine tereddütle yaklaşılan bir konuydu. Dil yasağına ilişkin Anayasa'nın 26. maddesinde "Düşüncenin açıklanması ve yayınlanmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz" hükmünün çok rahat kaldırılması şuna bağlı: Amaç bunu ortadan kaldırmak ama bunun ötesinde bir şey vermemekti. Dikkat ederseniz; maddede neyin kullanılamayacağını söylüyor? "Kanunla yasaklanmış bir dil kullanılamaz." Peki Türkiye'de 1991 yılından beri kanunla yasaklanmış bir dil var mı? Yok zaten. Doyısıyla bu maddenin kaldırılmış olması zaten mevcut olmayan bir yasağın, mevcut olmadığının tekrar söylenmesi anlamına geliyor. Peki bu değişiklik boşuna mı? Hayır. Daha önce böyle yasaklamaya yönelik bir kanun tekrar getirilmek istendiğinde Anayasal dayanakları vardı. Değişiklik ile bu durum ortadan kalktı. Ancak, Anayasa değişikliği mevcut durumda bir değişiklik yaratmış değil. MHP o yüzden doğal olarak diyor ki: "Biz bu maddenin değiştirilmesini kabul ettik ama zaten var olan durumdan farklı bir şey getirmedik." Yasakların gene de devam ettiğini söylüyor. Doğru, devam ediyor. - Başka bir dille, özellikle de Kürtçe ile yayın ve eğitim yapılmasından neden bu kadar korkuluyor sizce?Türkiye'nin "bölünmez bütünlüğü"nü ortadan kaldıracağı düşünülüyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde azınlıklara kendi dillerinde eğitim hakkı verilmesinin, devleti bölen en önemli unsurlardan biri olduğu düşünülüyor. Nitekim Anayasa'nın 42. maddesinde "Türkçe'den başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" deniyor. Türkiye'de azınlık diye bir şey yok, herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı. Bunun içinde Türk var, Kürt var, Laz var, Çerkez var; yani birçok farklı kökenden insan var. İnsanların kendi istedikleri dilde; o dili öğrenebilme, konuşabilme, çocuklarına öğretebilme imkânı elde etmesi gerekir. Yani sadece Kürtçe, Gürcüce vs. eğitim verilmesi anlamında değil. Eğitim yine Türkçe olabilir ama insanlara kendi dillerini, kültürlerini öğrenme, geliştirme, yaşatma hakkının verilmesi bundan ayrı bir konudur. Ve bu insan haklarının temel unsurlarından biridir. Ancak Türkiye'de "Eyvah bizi böler" diye düşünüldüğü için bundan korkuluyor. Avrupa'nın bu ayrılıkları kullanacağı, Osmanlı İmparatorluğu'nun da böyle bölündüğü savunuluyor. Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan, "Düşüncenin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan bir dil kullanılamaz" hükmü kaldırılıp hemen arkasından bütün bu değişiklikleri hiçe sayabilecek -düşünce özgürlüğünün hangi durumlarda kısıtlanacağını belirten- bir maddenin eklenmesi hep bu korkudan kaynaklanıyor.- Dil ve düşünce özgürlüğünün gerçekten sağlanması için ne tür yasal düzenlemeler yapılmalı? Türkiye'de düşünce özgürlüğünün önünde engel olan pek çok düzenleme var. Meşhur 4. maddeden Milli Eğitim Kanunu'na, TRT Kanunu'ndan Türk Ceza Kanunu'nun 311, 312, 159 ve 155. maddelerine kadar pek çok hüküm var. Terörle Mücadele Kanunu da var tabii. Bunlar, dünyada bu haliyle örnekleri fazla olmayan maddeler. O yüzden bu maddelerin evrensel insan hakları anlayışına göre gözden geçirilip değiştirilmesi gerekir. Anayasa'da da düşünce özgürlüğü önünde engeller var. Mesela, "Devletin iç, dış güvenliği, ülkesi ile bölünmez bütünlüğünü tehdit eden yazı yazanlar sorumlu olurlar. Tedbir yoluyla dağıtım gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunun açıkça yetkili kıldığı merci emriyle önlenebilir" deniyor. "Tedbir yoluyla dağıtım" demek sansür demek. Anayasa'nın 26. maddesine son değişiklik ile eklenen "Düşünce özgürlüğü Anayasa'nın 1, 2, 3. maddelerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz" hükmünün kaldırılması lazım. Anayasa'nın ilk üç maddesinde Türkiye devletinin şeklinin cumhuriyet olduğu; laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu; bölünmez bir bütün olduğu vb. nitelikler yer alıyor. Peki hangi durumda bu nitelikleri değiştirmeye yönelmiş oluruz? Belli değil. Bunun içine her şey alınabilir. Öyleyse bu hükümle ile düşünce özgürlüğü lehine tüm düzenlemeler geri alınmıştır. Kısacası, Anayasa'yı düzenlemek ve ona göre bütün yasaları yeniden yapmak gerekli.
ÖNCEKİ HABER

Yönetenler insanlık suçu işliyorlar

SONRAKİ HABER

Kofi Annan'a mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...