04 Ekim 2001 21:00

Rehin alınmış bir halkın kadınları

Shazia Premejee, ABD'nin Afganistan'a saldırı hazırlıklarıyla tüm dünyanın dikkatlerini çevirdiği Pakistan'dan. Ona göre, ABD'yle işbirliğine giden ülkesinin fazla bir seçeneği yoktu.

Paylaş
Rehin alınmış bir halkın kadınlarıGaye Coşar - Rojda İldanKadının İnsan Hakları Projesi-New Ways Vakfı tarafından düzenlenen ve 28-30 Eylül 2001 tarihlerinde gerçekleşen "Ortadoğu ve Akdeniz'de Kadın, Cinsellik ve Sosyal Değişim" konulu konferansın katılımcılarından biri de Shazia Premjee idi. Kendisi aynı zamanda bu projenin program koordinatörlerinden. Premjee, Konferans'a, bugünlerde sık sık gündeme gelen ülkelerden biri olan Pakistan'dan katılıyordu... Olası bir savaşın ilk etkileneceği ülkelerden biri olarak Pakistan'daki kadınların ne düşündüğünü, halkın olan bitenlere nasıl baktığını sorduk Shazia Premjee'ye. Öyle görünüyor ki, 'olağan' koşullarda bile adeta bir savaş yaşanan bir ülke Pakistan. Son gelişmeler ise Afganistan'a düzenlenecek saldırılara yataklık etmeye zorlanan ülkenin, ABD yaptırımlarıyla ve Hindistan'la arasındaki gerginlik kullanılarak rehin alınmışlığını ortaya koyuyor. Öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz?AAHUNG adlı sivil bir örgütün program yöneticisiyim. Örgütümüzün asıl olarak yoğunlaştığı alan cinsel sağlık. Genel olarak kamuoyunu cinsel sağlığa ilişkin konularda bilgilendirmek ve halkın bilinç düzeyini yükseltmek için uğraşıyoruz. Aynı zamanda cinsel sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltmeye çalışıyoruz. Ülkenizdeki kadınların durumunu özetleyip, bir savaş tehlikesinin var olduğu bugünkü koşullarla bir karşılaştırma yapabilirsiniz? Örneğin Afganistan'dan Pakistan'a genel olarak bir göç durumunun olduğunu biliyoruz...Son durumdan önce, yani tüm bu saldırılar ve sonrasındaki olaylar gerçekleşmeden önce; Pakistan'daki kadınların durumu... Aslında neyi nasıl söyleyebilirim ki? Temel olarak, ülkemizde ciddi bir kaynak sorunu var. Pakistan'da inanılmaz boyutlarda bir yoksulluk söz konusu. Eğitim hizmetlerine ulaşma sorunu var, iş olanaklarına ulaşma sorunu var, sağlık hizmetlerine -en temel sağlık hizmetlerine dahi- ulaşma sorunu var. Bizler, Pakistanlı kadınlar olarak, kendi bedenlerimiz üzerinde çok fazla denetim hakkına sahip değiliz; eğitim ve kaynak yetersizliğinden dolayı çok fazla güç sahibi de değiliz. Pakistanlı kadınların içinde var olduğu yasal çerçeve son derece ayrımcı. Evlilik, boşanma, çocuk velayeti ve miras gibi konulara ilişkin yasaların hepsi ayrımcı. Kadınlar bu yasalardan dolayı büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Benzer şekilde, evlilik dışı ilişkiyi devlete karşı işlenmiş suç sayan şeriat kanunlarından dolayı, cinsel taciz ve şiddete ilişkin davaları yargı önüne çıkartmak fazlasıyla güç oluyor. Çünkü kadın, korunma altına alınmak yerine bir suçlu muamelesi görmekten korktuğu için yetkililere başvurmaktan çekiniyor. Durum kısaca böyle.Bu krizin Pakistanlı kadınlar üzerindeki etkilerine gelince; aslında tam olarak ne gibi etkileri olmuş olabileceğini henüz bilmiyoruz çünkü henüz bir şey söylemek için çok erken. Tüm bunları hepimiz televizyonlarda, medyada gördük. Kaynak yok, altyapı yok, sağlık hizmetleri verebilecek kurumlar yok ve kadınlarla çocuklar gerçekten ıstırap çekiyorlar. Durum zaten böyleyken, bir de göçmenlerin gelmesi ne gibi etkiler yaratır... Doğrusu bir şey söylemekte çok zorlanıyorum.Olası bir savaş hakkında Pakistanlı kadınların genel düşünceleri neler? Pakistan'ın ABD ile yaptığı işbirliğini nasıl karşılıyorlar? Pakistanlı kadınlar homojen bir grup değiller. Onun için, kadınlar adına, "Şöyle düşünüyorlar ya da böyle düşünüyorlar" demem çok da doğru olmaz. Aslında ne politik olarak ne de toplumsal anlamda kadınların çok da fazla rol aldıkları söylenemez. Kendilerini aileleri ve içinde bulundukları küçük toplumlara göre tanımlıyorlar. Daha 'görünür' olan kadınlar ise, daha yüksek ekonomik-sosyal sınıflara ait olan, eğitim görmüş kadınlar. Onlarsa durumu, son derece tehlikeli, güvenilmez bir durum olarak görüyorlar. Pakistan'ın nasıl bir konuma itildiğini bilmek huzursuzluk verici; eğer ABD'yi desteklemezsek, bunun çok şiddetli yansımaları olabilir. Biz de, inanılmaz bir kolaylıkla, 'teröristleri' -daha doğrusu sözde terörizmi ve şiddeti- destekliyor olmakla suçlanabiliriz. Pakistan'a karşı o kadar fazla yaptırım var ki... Pakistan ekonomisi çok ama çok kötü bir durumda. Halkın önemli bir bölümü hizmetlerin hiçbirine ulaşamıyor. Öyle görünüyor ki, halkın büyük bir çoğunluğu, gösterdiğimiz işbirliğine karşılık olarak bize verilen yardımlar olursa ve biz bu yardımları ekonomik alanda kullanabilirsek, bunun bir şekilde işe yarayacağını düşünüyor. Ve pek çok insan, böylesinin uzun süreçte, ülke için daha faydalı bir durum olacağına inanıyor. Madalyonun diğer yüzü ise; eğer ABD'ye yardım etmezsek, bu 'yardım etmemenin' ülke için dehşet verici sonuçları olacağı. Onun için aslında, pek bir seçeneğimiz yok... Seçeneğimiz var gibi görünüyor ama gerçekte bu konuya ilişkin zerrece seçme şansımız söz konusu değil. Ben son zamanlarda Müşerref'in, halktan inanılmaz bir destek aldığını düşünüyorum.Yani size göre bu koşullar altında, kadınların etkin bir biçimde savaşa karşı olduklarını söylemek güç?Bence kimse ABD'yi Afganistan'a saldırsın diye desteklemiyor. Ve bence Pakistan'ın, Afganistan'a karşı hava saldırıları düzenlesin diye ABD'ye askeri üslerini kullandırmak gibi bir niyeti yok. Bunun kulağa biraz saçma geldiğini biliyorum çünkü madem öyle; niçin istihbarat, hava sahası ve lojistik destek istiyorlar, değil mi? Ne yapmak için? Ama eğer konuya biraz yakından bakacak olursak; birincisi, Bin Ladin'i doğrudan bu olayla birleştiren açık tek bir kanıt yok. İkincisi, Bin Ladin'in nerede olduğunu bilmiyorlar. Üçüncüsü de; bir hedef saptamış olsalar dahi -nerede olduğunu bilmediklerine göre- tam olarak ne yapacaklar? Stratejileri çok belirsiz... Bence Pakistan, kendi konumunu, bir çeşit uzlaşmaya varabilmek için -ne bileyim belki, Bin Ladin'in teslim edilmesi gibi ya da ABD'nin misilleme yapmaması için ne gerekiyorsa- bir nevi arabulucu olarak kullanıyor. Bence bunu yapmaya çalışıyorlar; ABD'yi kızdırmadan onlarla işbirliği yapmak ama böylesi bir savaşın gerçekleşmemesi ya da böylesi bir savaşa fiili olarak da çok fazla katılmamak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Pakistan içinde bulunduğu bu korkunç olumsuz 'kapanı' kendi lehine çevirebilmek için uğraşıyor. ABD'yi kızdırmayı göze alabilecek bir konumda değil ama sıcak bir savaş da ülke için olumlu sonuçlar doğurmayacaktır... Tüm bunların içinden bir biçimde sıyrılıp çıkması gerekiyor.Peki, halkın savaşı istemeyeceğini biliyoruz. Ancak sıcak bir çatışma olduğu takdirde, Pakistan'lı kadınların buna karşı koyacaklarını düşünüyor musunuz? Hayır, hiç sanmıyorum. Yani, protestolar yapılacaktır ama onlara da kadınların katılımı son derece asgari düzeyde olacaktır. Şunu söylemek istiyorum: İnsanlar kendi sağlıklarına, kendi bireysel alanlarına ilişkin olarak karar veremiyorlar. Onun için ideolojik ya da politik tavırlar koyarak yürüyüşlere katıldıklarını düşünmek inanılmaz zor. Nereye gitmek zorunda olduğumuzu biliyoruz ve oraya ulaşmak zorunda olduğumuz konusunda hiçbir kuşku yok. Orası neresi mi? Kadınların daha etkin, daha politik bir rol oynadıkları, kendi görüşlerini ifade ettikleri -belki kendi görüşleri olduğu demek daha doğru olur- ve kendi istedikleri için mücadele ettikleri bir toplum. Ne için mücadele? En başta barış olmak üzere, çatışmaların son bulması, baskının ve adaletsizliğin son bulması için mücadele. Ama daha gidecek çok uzun bir yolumuz var. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Öğretmenler dert küpüŞebnem Turhan - Savaş VelioğluDünya Öğretmenler Günü olan 5 Ekim'i taleplerini ve çözüm arayışlarını dile getirdikleri bir gün olarak kutlayacak olan eğitim emekçileri, Türkiye'de aldıkları sefalet ücretiyle yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. 5 Ekim 1996'da ILO-UNESCO Ortak Belgesi'nde "Öğretmen Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı"nın yayınlanmasıyla birlikte 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü olarak belirlendi. Eğitim emekçilerinin okul içinde ve dışında yerine getirdikleri işlevlerin önemine dikkat çeken karar, 146 maddeden oluşuyor. Eğitim emekçileri ve Eğitim-Sen, binlerce öğretmeni cezaevlerine tıkan, onbinlerce üyesi bulunan TÖB-DER'i kapatan 12 Eylül ve dayatması 24 Kasım'ı reddederek, tüm dünyada olduğu gibi 5 Ekim'i Öğretmenler Günü olarak kutluyor.

Mücadelenin simgesi5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü'nde"Eğitim Emekçisi Yoksulluk Kıskacında" başlıklı bir kitapçık hazırlayarak eğitim emekçilerinin sorunlarına bir kez daha dikkat çekmek isteyen Eğitim-Sen, 5 Ekim'i "mücadelenin simgesi" olarak tanımlıyor. Kitapçıkta, eğitim emekçilerinin sorunları ve çözüm önerileri, araştırmalar ve rakamlarla ifade ediliyor.Geçen yıl 433 dolar maaş alan 1/4'ündeki bir öğretmenin maaşının 283 dolara gerilediği ifade edilen kitapçıkta yer alan araştırmada, yine geçen yıl maaşıyla 6.3 cumhuriyet altını alabilen öğretmenin bu yıl ancak 4.2 cumhuriyet altını alabildiğine dikkat çekildi. Araştırmada, eğitim emekçilerinin 5 yıllık maaş ve alabildikleri cumhuriyet altını miktarı karşılaştırması yapılırken, kasım ve şubat krizlerinin ardından eğitim emekçilerinin reel ücret kaybının yüzde 50'lere vardığı kaydedildi. Kore'de devlet ilkokullarında işe yeni başlayan bir öğretmenin yıllık 24 bin 150 dolar, Japonya'da yıllık 21 bin 899 dolar, İsviçre'de yıllık 32 bin 391 dolar, İspanya'da yıllık 25 bin 319 dolar aldığı ifade edilirken, Türkiye'de ilkokullarda işe yeni başlayan öğretmenin yıllık 4968 dolar ücret aldığına dikkat çekildi. Araştırmada, 15 yıllık bir ilkokul öğretmeninin yıllık ücretinin 5112 dolar olduğu kaydedildi.

Öğretmen sayısı yetersizBu yıl yapılan 26 bin öğretmen atamasına karşın öğretmen açığının halen sürdüğü ifade edilen araştırmada, Avrupa ülkelerinde 100 öğrenciye düşen öğretmen sayısı 7 iken Türkiye'de bu sayının 3 olduğu belirtildi. Birçok ülkede öğretmenlerin hak grevi yapma hakkı olduğu belirtilen araştırmada, Almanya, İngiltere ve ABD'de öğretmenlerin boykot hakkı olduğuna da dikkat çekildi.

Çözüm önerileriEğitim-Sen'in var olan sorunlara ilişkin çözüm önerileri ise şöyle:
  • Öğretmenler sefalet ücreti almaktadır. Siyasi iktidar bu ayıbı temizlemeli, öğretmene insanca yaşayacağı bir ücret vermelidir.
  • Eğitime Hazırlık Ödeneği, bu yıl 115 milyon lira olarak ödendi. Eğitim-Sen ödeneğin, 1/4 derecede olan bir öğretmenin maaşı kadar olmasını, yılda 4 defa ödenmesini ve bütün eğitim emekçilerini kapsamasını istiyor.
  • Öğretmenlerin ekonomik, sosyal ve özlük durumları ile ilgili yaşadığı sorunlar varlığını korumaktadır. Bu sorunlar ancak sendikanın işverenle yapacağı toplusözleşmeyle çözülebilecektir.
  • Öğretmen açığı devam etmektedir. Özellikle edebiyat, İngilizce, rehberlik, sınıf öğretmeni ve okul öncesi öğretmenliği açıkları bulunmaktadır. Her yıl ataması yapılan öğretmen ancak emekli olan öğretmeni dengelemekte, böylelikle açık devam etmektedir.
  • Öğretmenlerin lojman, servis, sosyal donatı alanlarına duyduğu ihtiyaç devam etmektedir. Bu sorunların giderilmesi, genel bütçeden eğitime ayrılan payın çoğaltılması ve yatırım yapılmasıyla mümkün olabilecektir.
  • Yatırımların durma noktasına gelmesi nedeniyle, okul ve derslik ihtiyacı artmıştır. 8 yıllık zorunlu öğretimin kısa plan hedefleri arasında, bilgisayar, laboratuvarlı okullar, 30 kişilik sınıflar, 190 bin öğretmen ataması ve 140 bin derslik yapımı bulunuyordu. Bir sınıfta 30 öğrenci hedefine ancak okul sayısı artırılarak ulaşılabilir.
  • ÖNCEKİ HABER

    Rus yolcu uçağı düştü

    SONRAKİ HABER

    Altın Portakallar sahibini buluyor

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
    Evrensel Ege Sayfaları
    EVRENSEL EGE

    Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...