28 Ağustos 2001 21:00

MHP'nin 'gerginlik' politikası

Hükümet kurulduğundan bu yana, kamuoyuna MHP ile hükümet ortakları arasında sürekli bir gerginlik tablosu yansıyor.

Paylaş
MHP'nin 'gerginlik' politikasıSerpil KurtayÖnce "ulusal güvenlik" tartışmaları, ardından da MHP'li Koray Aydın'ın başında olduğu Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'ndaki yolsuzluklar... Her iki tartışma da başladıktan kısa bir süre sonra MHP-ANAP arasındaki gerginliğe dönüştürüldü. Yolsuzlukla ilgili soruşturmanın "iki parti arasındaki siyasi hesaplaşmadan kaynaklandığı" yorumları üzerine söylemlerini sertleştiren MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Siyasi bir amaç varsa buna izin vermeyiz" şeklinde açıklama yaptı.

Yolsuzluk ana temaTarih 5 Nisan 1999... Seçimlere 13 gün kala basın toplantısı düzenleyen MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, aynen şöyle diyordu: "Milletimizin takdirine sunduğumuz ikinci büyük projemiz, 'Yolsuzlukla Mücadele Projesi'dir." İktidar olmaları halinde yolsuzlukları önlemeyi vaat ediyordu Bahçeli: "Devlet ihalelerinde rekabeti, şeffaflığı, güveni ve etkin denetimi sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır."Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesiyle birlikte estirilen milliyetçilik rüzgârları arasında Meclis'e giren ve iktidar ortağı olan MHP, yolsuzlukla ilgili söylemleri ağzından düşürmemeye devam etti. 5 Kasım 2000'de gerçekleşen MHP 5. Büyük Kongresi'nde de Bahçeli, iddialı söylemlerini sürdürüyordu: "Bakan veya milletvekili her kim olursa olsun, yargılanmasına gerek duyulduğu takdirde, gereğini yapmaktan kaçınmayacağımız bilinmelidir. İhbarda bulunanların korunması ve yanlış uygulamaya neden olanların da cezalandırılmasına yönelik hükümleri içerecek, geniş kapsamlı bir yasal düzenleme yapılacaktır."

Koruma karşılıklı İş vaade gelince "bol keseden atan" diğer partiler gibi MHP de, hem tabanını hem de iktidardaki konumunu hesaba katmayı unutmadı. MHP'nin oyları, önce Mesut Yılmaz'ı akladı, daha sonra da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'i. Her iki aklama operasyonunu da kendine göre gerekçelendiren MHP'ye, ANAP da diyet borcunu ödemeyi unutmadı. Hem DYP'li Fevzi Şıhanlıoğlu'nun ölümünde hem de Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkında verilen gensoruda DSP ve ANAP, MHP'nin yanında yeraldı. Aydın hakkında FP grubu tarafından, "deprem konutları için açılan ihalelerin yapılış şekli ve devleti zarara uğrattığı" gerekçesiyle verilen gensoru, iktidar partili milletvekilleri tarafından reddedildi. Tam "kazasız belasız atlattık" derlerken şimdi de, yine Koray Aydın'ın başında bulunduğu Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'ndaki ihalelerde yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle bizzat Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma açıldı. Yukarıdaki sözleri söyleyen bir parti genel başkanının, normalde kendi bakanını cezalandırması, savcıyı ise ödüllendirmesi beklenir. Ama öyle olmadı. Ödülden, cezadan bahseden Bahçeli, İçişleri Bakanlığı'nın başında ANAP'lı bir bakan olduğu için okları ortağı ANAP'a yöneltti. İmalı açıklamalar yapan Bahçeli, sözü "Siyasi bir amaç varsa buna izin vermeyiz" demeye kadar getirdi. Basın da, yolsuzluk ihalelerini araştırmak bir kenara, gelişmelerin "ANAP-MHP arasındaki siyasi hesaplaşmadan kaynaklandığı" yorumları yapıldı.

MHP bunu hep yapıyor!MHP sadece hükümet ortaklarıyla ilişkilerde değil, ülkenin idaresiyle ilgili kararlarda da aynı politikayı izledi. MHP, tabanının rahatsız olabileceği hemen her kararda, özellikle de krizin ardından IMF'nin müdahaleleri sırasında, "nazlı gelin" rolünü oynadı. Önce Kemal Derviş'e, "Siz IMF'yi ikna edeceğinize IMF adına Türkiye'yi ikna etmeye çalışıyorsunuz" diyen Bahçeli, hükümette kalma uğruna bu tepkisinden hemen çark etti. IMF'nin istediği yasalar her gündeme gelişinde benzer tepkiler gösteren MHP'li bakanlar, aradan bir süre geçince, geri çekiliyorlardı. Telekom'un özelleştirilmesi sürecinde Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün izlediği "razı olmama" taktiğini, Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp de buğday taban fiyatları belirlenirken tekrarladı. Halbuki söz konusu bakanlar ve Bahçeli, IMF'ye verilen niyet mektubuna imzalarını koyarak, baştan teslim olmuşlardı. Tabii ki, Türkiye'nin açıkça emperyalist politikaların güdümüne girmesinde, tüm partilerin eşit oranda payı var. Ancak "milliyetçi" söylemleri en çok kullanan parti olmasaı ve bu şekilde iktidar ortağı olması itibariyle, MHP daha çok dikkat çekiyor. Alınan kararların ülkenin "milli" çıkarlarına olmadığını çok iyi bilmesi gereken MHP kurmayları, politikalarında bunu da göz ardı etmiyorlar. Tabanının memnun olmayacağı her kararın ardından "Ne yapalım, tek başımıza iktidar değiliz" açıklamasını yapmak, artık MHP için sıradan bir hal aldı. MHP'nin izlediği politikalara şöyle bir dönüp bakınca "sahte bir halkçılık ve demagoji"den başka hiçbir şey gözükmüyor.

Yeni gerginlikler bekleniyorMHP'nin yayın organı olarak bilinen Ortadoğu gazetesinin yazarları bugünlerde "MHP hükümette kalmalı mı, kalmamalı mı?" üzerine yazıp çiziyor. Yazarların bir kısmı MHP'nin daha fazla yıpranmaması için hükümetten bir an önce çekilmesi gerektiğini savunuyor. Bir kısmı ise MHP çekilirse, doğacak hükümet krizinde MHP'nin "günah keçisi" yapılacağını iddia ediyor. Bu hükümet daha ne kadar yaşar bilinmez ama, önümüzdeki günler, yeni gerginliklere ve tartışmalara gebe gözüküyor. Mesut Yılmaz'ın "ulusal güvenlik" ile ilgili başlattığı tartışmalara MHP'nin tepki göstermesinin ardından, MGK'nın da "Anayasa değişikliğinin olgunlaştırılarak Meclis gündemine getirilmesini" istemesi beklenen gerginliklerin işaretini veriyor. Komisyon görüşmeleri sırasında "Bir kimlik, bir millet yaratılmasına yönelik olarak Anayasa'da bir kelimenin bile değiştirilmesine izin vermeyiz" diyen MHP'nin, Anayasa değişikliğinin görüşüleceği 17 Eylül tarihli Meclis toplantısına kadar nasıl bir taktik izleyeceğini söylemek zor olmasa gerek. ANAP, "Avrupa Birliği treninin kaçması" için ne kadar ısrar ederse, MHP de aynı derece "milliyetçilik" konusunda mangalda kül bırakmayacağa benziyor. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


MEB kayıt parası konusunda ısrarlıEğitim-Sen Merkez Yönetim Kurulu, eğitim öğretim yılının başlayacak olması nedeniyle Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu ile görüştü. Görüşmede, Bakan kayıt paralarının "bağış" olarak alındığı konusundaki tavrını inatla sürdürdü. Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer ve Yönetim Kurulu üyeleri dün Bakan Bostancıoğlu ile yaklaşık bir saat görüştü. Başlayacak olan öğretim yılının sorunları, eğitim işkolundaki kadrolaşma konuları üzerinde gerçekleştirilen görüşmede Bakan ile kayıt paraları konusu dışında "mutabakat sağlandığı" belirtildi.Görüşme sonrasında açıklama yapan Dinçer, krizlerin ardından eğitim çalışanlarının yüzde 60 yoksullaştığını hatırlatarak bakandan eğitim emekçilerinin insanca yaşayabileceği bir ücret ve çalışma koşullarının sağlanmasını istedi. Dinçer, öğretim yılı başında öğretmenlere verilen eğitime hazırlık ödeneğinin tüm çalışanlara ve bir maaş tutarında verilmesini talep ettiklerini söyledi. Öğrenci kaydında velilerden zorla toplanan paralar ve katkı payı uygulamalarının bir an önce durdurulmasını istediklerini ifade eden Dinçer, "Bakan Bostancıoğlu ile bu konuda mutabakat sağlayamadık. Bakan toplanan paraları bağış olarak kabul ediyor" dedi. Dinçer, ekonomik kriz sonrasında daha da yoksullaşan veliler için öğrencilere kırtasiye ve giyim yardımı yapılması gerektiğini de söyledi. Dinçer, eğitim işkolunda yöneticilerin yıllardır uygulanan politikalar sonucu sağcı, MHP yanlısı kadrolara teslim olduğunu vurgulayarak kamu çalışanları sendika yasasının sonrasında yürüttükleri örgütlenme çalışmaları sırasında bu konuda güçlük çektiklerini dile getirdi. Bakan Bostancıoğlu'nun da bu konudaki kaygılarına katıldığını ifade eden Dinçer, bakanın bir genelge ile yöneticilerin çalışanlar üzerinde baskı kurmasına engel olacağını kaydetti.
ÖNCEKİ HABER

F tiplerinde tecrit kaldırılsın

SONRAKİ HABER

Tarihle oynuyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...