26 Ağustos 2001 21:00

Halikarnas'tan Kültürpark'a

Büyük bir kayanın etrafındaki küçük kayalar Balıkçı'nın tasavvufa duyduğu ilgiyi anlatıyor. Arka tarafta sarmaşıkla örülmüş demir sütunlar ve yelkeni yapraklardan oluşan gemi direği, mitolojiyi ve denizi simgeliyor

Paylaş
Halikarnas'tan Kültürpark'aÖzer Akdemir"Ah!.. Ne acı... Doğa en can alıcı noktada elimi kilitledi. Son söylemek istediklerimi yazamadım. Sanırım ki yolcuyum... Son defa görmek istiyorum özgürlüğü. Merhaba çocuklar, merhaba dünya. Merhabaaaa..." İzmir'in Hatay semtindeki denize eğimli dar bir sokakta 83 yaşında aramızdan ayrılan Halikarnas Balıkçısı'nın son sözleri bunlar oldu. "Merhaba Apartmanı"nda son nefesini veren Balıkçı'nın dudaklarından çıkan son sözcükler de uzun bir merhabaydı... (1)

İsyan günlerinde yazıII. Abdülhamit'in sadrazamlarından Cevat Paşa'nın yeğeni, tarihçi-yazar Mehmet Şakir Paşa'nın oğlu Cevat Şakir'in Halikarnas Balıkçılığı'na uzanan öyküsü "Resimli Hafta" adlı dergide yazdığı bir diziyle başlar. Oxford'da "Yakın Çağlar Tarihi" konusundaki eğitimi bitince yurda dönüp çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya başlayan Cevat Şakir, "Nasıl zengin olunur", "Adana'nın Arsen Lüpen'i", "Kocalar nasıl idare edilir", v.b konularıyla günümüzde de bol miktarda bulunan magazin dergilerinden olan Resimli Hafta'da Hüseyin Kenan takma adıyla "Hapishanede neler gördüm" başlıklı bir diziyi kaleme alır. Dizinin dördüncü yazısı olan "Hapishanede idama mahkûm olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler?" başlıklı yazısı, daha birkaç gün önce kurulan İstiklal Mahkemeleri'nde ele alınıp incelenen ilk dosyalardan birisi olma ayrıcalığını getirir kendisine! Yazı, eşleri ve çocuklarını birkaç gün de olsa görebilmek için birliğinden firar edip köylerine gelen, birkaç gün sonra da kendi istekleriyle birliklerine geri dönen 3 asker kaçağının, "ibret olsun" diye asılışlarını anlatmaktadır. Ülke Şeyh Sait İsyanı'yla çalkalanmaktayken, böylesine "nazik" bir konuya temas etmek, Cevat Şakir'i ve gazetenin sahibini İstiklal Mahkemesi'nin ünlü "Dört Ali"sinin karşısına çıkaracaktır. Balıkçı o günleri "Mavi Sürgün" adlı anı kitabında "Ben üç lira ekmek parası kazanmak için bir yazı yazmıştım. Şimdi o yazıyla canıma okuyorlar" diye anlatacaktır. Sonuçta İstiklal Mahkemesi'nin dört Ali'sinden savcı Necip Ali'nin 2-3 ay arasında hapis istemesine rağmen, diğer Ali'ler, Kel Ali (Çetinkaya), Kılıç Ali ve Ali (Zırh), onu ve derginin sahibi Zekeriya Beyi "Ülkenin isyan günlerinden geçtiği" gerekçesiyle 3 er yıl "kalebentlik" le cezalandırırlar.Oldukça uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra jandarma onu Bodrum'a getirir. İstiklal Mahkemesi'nin elinden idam edilmeden kurtulmak her kula nasip olmadığı için, Cevat Şakir burada ilgiyle karşılanır. Kaymakam onu ilçe sınırları içinde serbest bıraktığı gibi, ev tutmasına bile yardımcı olur. Aylık 25 kuruşa tuttuğu evin denize bakan avlu kapısını açan Cevat Şakir, o andan itibaren Halikarnas Balıkçısı olmuştur artık... Balıkçı, o anı Mavi Sürgün'de şöyle anlatıyor: "Heyy! Açılan kapı, birdenbire gözlerime ve gönlüme açık denizleri, kıyı ve adaları verdi. Batı göğünde, günün ufka veda edişi turuncu ve kıpkızıl çizgiler çekmişti. Onların üstünde Bodrum Kalesi kapkara bir silüet kesinliğinde yükseliyordu... Çocukluktan beri ilk defa çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlayarak kapıya dizüstü düştüm. Şiddetle hayret ettim. İçimde hayranlık! Gönül açıklığı! Şükran!.. Babıali yokuşunun boyunduruğuna vurulmuş olan Cevat, boş bir kalıp olarak yerde yığıladururken, onun ortasında -içinde sanki bir milyar kuş, sevinçle cıvıldaşarak- Halikarnas Balıkçısı irkilip, dikilmeye koyuluyordu." (Mavi Sürgün, Bİlgi Yayınevi 1990, syf:182)

Balıkçının bitkiliğiBalıkçı Bodrum'u, Bodrum Balıkçı'sını bulmuştur artık. Cezasının son bölümünü İstanbul'da çeken Balıkçı, yeniden Bodrum'a döner. Her biri Akdeniz, Bodrum ve Anadolu kokan kitaplarını burada kaleme alan Balıkçı, 1947'de İzmir'e yerleşir. İzmir'de kitap yazmaya devam eden Balıkçı, bir yandan da gazetecilik ve turist rehberliği yapar. Yazdığı kitaplarla Bodrum'un ve Anadolu uygarlığının tanınmasında büyük rolü olan Balıkçı, 1973 yılında 83 yaşında, "Merhaba" der dünyaya...Balıkçı uzun yıllar yaşadığı İzmir'e de önemli katkılarda bulunmuş bir ozandır. Bugün kentin merkazinde bulunan yerleşkesi ve benzersiz bitki örtüsüyle İzmir'in en güzel köşelerinden birisi olan "Kültürpark (Fuar)'ın bu hale gelmesinde Balıkçı'nın da emeği vardır. Kitaplarında sıkça adlarını andığı bitkileri, adlarını anmakla kalmayıp, yurtdışından getirterek Kültürpark içinde yetiştirmiştir.Geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi, Balıkçı'nın anısına İzmir Kültürpark'ta "Halikarnas Balıkçısı Bitkiliği" oluşturdu. Bitkilikte onun çok sevdiği, kitaplarında adlarını sıkça andığı 50 çeşit bitki bulunuyor. Fuar'ın Montrö girişinden itibaren 1500 metrekarelik alanda oluşturulan bitkilikte, Balıkçı'nın bronz bir büstü de yer alıyor. Büstün sol omzunun üzerine Balıkçı'nın son sözcükleri yazılmış, "Merhaba..." Büstün hemen arkasındaki Brezilya kökenli mercan ağacı, gölgesine hem Balıkçı'nın büstünü, hem de genç bir mineçiçeği ağacını almış. Onların çevresinde sabinardıcı, hanımtuzluğu, papazküllahı ve mavipalmiye ağaçları sıralanıyor. Bitkiliğin orta kısmında koca bir kayanın etrafındaki küçük kayalardan oluşturulmuş kompozisyon, Balıkçı'nın felsefeyle olan ilgisine vurgu yapılmak için düzenlenmiş. Çevresine sarmaşıklar dolanmış demir direkler mitolojiye olan düşkünlüğünü simgelerken, yelkenleri bitkiden oluşmuş gemici direği ise denizi sembolize ediyor. Mezarı çok sevdiği Bodrum'da bulunan Balıkçı'nın, o içine dünyaları sığdırdığı yüreği, Kültürpark'ta, adına düzenlenmiş bitkilikte "Merhaba" diye atmaya devam ediyor.

(1) Aktaran: Aykut Poturoğlu, Nesin Edebiyat Yıllığı, 1979)
ÖNCEKİ HABER

Karayolu, otomobil lobilerinin ve

SONRAKİ HABER

Bahçeli GAP'a umut bağladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...