26 Temmuz 2001 21:00
Bir kalemde sefalet
GÜNÜN YAZILARI
Bir kalemde sefalet
Bir dizi uluslararası tekel, geçtiğimiz birkaç gün içinde onbinlerce işçiyi işsizlik ve sefalete iten kararlar aldılar. Gelişmiş ekonomileri saran ekonomik krizin hangi kesimin sırtına yıkıldığını gösteren bu kararların en önemlileri, sadece birkaç saat içinde alınıverdi. Telekomünikasyon devi Lucent, iletişim tekeli Reuters, Avrupalı holding ABB, mühendislik grubu Invensys ve bilgisayar şirketi Fujitsu başta olmak üzere uluslararası şirketler, muhtemelen bir tesadüf eseri, kitlesel tensikatlarını aynı saatlerde ilan etti. Birkaç kalem darbesiyle imzalanan bu kararların bedeli oldukça ağır: 50 bini aşkın işçi, yönetim kurulu odalarında varılan "şirket içi uzlaşmalar" sonucunda işsiz kalacak.
Birkaç saat içinde İşten atma yarışındaki bu son dönemece önde giren, Lucent oldu. Şirket, ocak ayında sokağa attığı 10.500 işçiye ek olarak, 20 bin kişiye daha çıkış vereceğini bildirdi. Ancak Hollandalı elektronik tekeli Philips ondan geri kalmadı: Şirket, 10 bin işçiyi kapı önüne koyma kararı aldı ve bu rakama 25 binlik "küçük" bir eklemenin yapılacağı söyleniyor. Philips patronları, bu söylentileri şimdilik reddediyorlar. Çalışanlarına yine büyük bir darbe indiren, bir dizi alanda yatırımları bulunan ABB oldu. Avrupa'nın dev şirketi, 12 bin işçiyi sokağa atacağını sendikaya bildirdi. Aynı saatlerde ard arda yapılan açıklamalar ile; Invensys 2500, Reuters 1340, Fujitsu 9000 işçiye kapıyı gösterdi. Son olarak önceki gün, dünyanın en büyük boya tekeli olan Akzo Nobel, kimya ve kaplama birimlerinden 2000 işçiyi sokağa atacağını bildirdi. Böylece sadece bu şirketlerin, birkaç gün içinde yoksulluğa terkettiği işçi sayısı 55 bini buldu. Patronların bir kalem oynatmasıyla 55 bin aile, "işsizlik parası" denilen sefalet ücretine mahkûm oluverdi.
Atılanın yerine de çalış! 2001 yılı içinde tensikatlar, giderek daha kitlesel hale geldi ve sendika bürokrasisinin izlediği uzlaşmacı çizginin de etkisiyle, fabrikaların yarı yarıya ve hatta daha fazla boşalması, vakayı adiyeden oldu. İşsizlik sokağa atılanlar için gerçeğe dönüşen bir kâbus; geride kalanlar için ise bir Demokles kılıcı. Tekellere her saat milyonlarca dolar kazandıran işçiler, esnek çalışma, kalite çemberleri gibi uygulamalarla, atılan arkadaşlarının yerine de çalışmaya, daha da çok çalışmaya zorlanıyorlar. Ama bu da yetmiyor ve karşı çıkılmadığı sürece tek elde edilen, birkaç ay sonraki yeni malum kararlara kadar çalışabilmek oluyor.
Lucent'in çöküşü İşten atmaların bu kadar dizginsiz bir hal almasının en önemli nedeni, gelişmiş ekonomileri derinden etkileyen ekonomik kriz. Kapitalist üretimin anarşik özelliği, birkaç yıl öncenin devlerini bugün nakavt ediveriyor. Lucent, iki yıl önce ABD'nin en kârlı şirketiydi, ama Aralık 1999'dan bu yana hisseleri yüzde 90 oranında değer yitirdi. Yılın üçüncü çeyreğinde 1.2 milyar dolar zarar açıkladı ve "yeniden yapılanma" planı çerçevesinde 9 milyar dolar harcanacağı açıklandı.
Telekomda kaos Sonunda, başka bir dev tarafından yutulmak olan bu yol, telekomünikasyon alanında nasıl bir kurt sofrası kurulduğunu gösteriyor. 1990'ların "yükselen"i olan bu sektör, 2000'lerde adeta uçurumdan aşağı yuvarlandı. Televoleci iktisatçılarımızın gündemine sadece Türk Telekom'un "müşteri bulamaması" ile giren bu kriz, düşünüldüğünden çok daha derin. 1996'dan bu yana, "nice umutlarla" sektöre tam 650 milyar dolar akıtıldı ve şimdi dev bankalar, batık kredilerini kurtararak çekilme telaşında. Borçlanarak denetimsiz biçimde büyüyen telekom balonu, talep yetersizliği nedeniyle patlamanın eşiğinde. Ve olası bir patlama, "reel sektör"den "mali sektör"e kadar büyük dalgalanmalar yaratacak.
ABD'den kara rakamlar ABD ekonomisine ait genel istatistikler, işten atma dalgasının sadece birkaç sektör veya şirketle sınırlı olmadığını gösteriyor. Ortaya konulan rakamlar, sermayenin, krizin bütün yükünü emeğin sırtına yüklediğinin de en somut göstergesi. Nisan ayının ilk haftasında, "işsizlik yardımı" talepleri, geçen yıla oranla yüzde 46 artarak 392 bini buldu. Michigan Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre bu, son beş yılın en yüksek rakamı. Bir araştırma şirketinin hesaplamalarına göre, nisan ayında işten atılanların sayısı 100 bini geçti. Bu rakam, mart ayında 86 bin idi. Şirket, yılın ilk üç ayında 406 bin işçinin kapı önüne konulduğunu belirtiyor. 2000'in ilk çeyreğinde bu rakam, "sadece" 141 bin idi.
Mayıs, nisanı arattı Eldeki son veriler olan mayıs rakamları, gidişatın daha da kötüye olduğunu gösteriyor. ABD hükümeti rakamlarına göre, mayıs ayı boyunca 1426 adet "toplu işten çıkarma" oldu ve tam 158 bin işçi işini kaybetti. BusinessWeek dergisinin bir incelemesine göre, "kapitalist ekonomilerin motor gücü" olan ABD'de ekonomik büyüme bu yıl yüzde 2 olarak gerçekleşecek. Buna paralel olarak işsizlik, yüzde 4.3'ten yüzde 6'ya fırlayacak. Büyümedeki yavaşlama ile işsizlik oranındaki artış arasındaki bu doğrudan ilişki, kapitalizmin krizinin faturasını, ekonomik politikaların belirlenmesinde hiçbir söz sahibi olmayan emekçi sınıfların ödediğini kanıtlıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde de, benzer istatistikler söz konusu.
Hani aynı gemideydik? Kaçınılmaz olarak kriz üreten bir sistem olan kapitalizm, tarihi boyunca bu krizlerden sıyrılmanın yolunu "maliyetlerin düşürülmesi"nde buldu. Bunun anlamı; işçi ücretlerinin düşürülmesi, yaşam şartlarının kötüleşmesi ve işsizler ordusunun büyümesi oldu. En ağır krizler boyunca hep "fedakârlığın bölüştürülmesi"nden bahseden, "Hepimiz aynı gemideyiz" teranesini dillerinden eksik etmeyen patronlar, krizlerin sonundan hep daha fazla kârda çıktılar.
Birkaç saat içinde İşten atma yarışındaki bu son dönemece önde giren, Lucent oldu. Şirket, ocak ayında sokağa attığı 10.500 işçiye ek olarak, 20 bin kişiye daha çıkış vereceğini bildirdi. Ancak Hollandalı elektronik tekeli Philips ondan geri kalmadı: Şirket, 10 bin işçiyi kapı önüne koyma kararı aldı ve bu rakama 25 binlik "küçük" bir eklemenin yapılacağı söyleniyor. Philips patronları, bu söylentileri şimdilik reddediyorlar. Çalışanlarına yine büyük bir darbe indiren, bir dizi alanda yatırımları bulunan ABB oldu. Avrupa'nın dev şirketi, 12 bin işçiyi sokağa atacağını sendikaya bildirdi. Aynı saatlerde ard arda yapılan açıklamalar ile; Invensys 2500, Reuters 1340, Fujitsu 9000 işçiye kapıyı gösterdi. Son olarak önceki gün, dünyanın en büyük boya tekeli olan Akzo Nobel, kimya ve kaplama birimlerinden 2000 işçiyi sokağa atacağını bildirdi. Böylece sadece bu şirketlerin, birkaç gün içinde yoksulluğa terkettiği işçi sayısı 55 bini buldu. Patronların bir kalem oynatmasıyla 55 bin aile, "işsizlik parası" denilen sefalet ücretine mahkûm oluverdi.
Atılanın yerine de çalış! 2001 yılı içinde tensikatlar, giderek daha kitlesel hale geldi ve sendika bürokrasisinin izlediği uzlaşmacı çizginin de etkisiyle, fabrikaların yarı yarıya ve hatta daha fazla boşalması, vakayı adiyeden oldu. İşsizlik sokağa atılanlar için gerçeğe dönüşen bir kâbus; geride kalanlar için ise bir Demokles kılıcı. Tekellere her saat milyonlarca dolar kazandıran işçiler, esnek çalışma, kalite çemberleri gibi uygulamalarla, atılan arkadaşlarının yerine de çalışmaya, daha da çok çalışmaya zorlanıyorlar. Ama bu da yetmiyor ve karşı çıkılmadığı sürece tek elde edilen, birkaç ay sonraki yeni malum kararlara kadar çalışabilmek oluyor.
Lucent'in çöküşü İşten atmaların bu kadar dizginsiz bir hal almasının en önemli nedeni, gelişmiş ekonomileri derinden etkileyen ekonomik kriz. Kapitalist üretimin anarşik özelliği, birkaç yıl öncenin devlerini bugün nakavt ediveriyor. Lucent, iki yıl önce ABD'nin en kârlı şirketiydi, ama Aralık 1999'dan bu yana hisseleri yüzde 90 oranında değer yitirdi. Yılın üçüncü çeyreğinde 1.2 milyar dolar zarar açıkladı ve "yeniden yapılanma" planı çerçevesinde 9 milyar dolar harcanacağı açıklandı.
Telekomda kaos Sonunda, başka bir dev tarafından yutulmak olan bu yol, telekomünikasyon alanında nasıl bir kurt sofrası kurulduğunu gösteriyor. 1990'ların "yükselen"i olan bu sektör, 2000'lerde adeta uçurumdan aşağı yuvarlandı. Televoleci iktisatçılarımızın gündemine sadece Türk Telekom'un "müşteri bulamaması" ile giren bu kriz, düşünüldüğünden çok daha derin. 1996'dan bu yana, "nice umutlarla" sektöre tam 650 milyar dolar akıtıldı ve şimdi dev bankalar, batık kredilerini kurtararak çekilme telaşında. Borçlanarak denetimsiz biçimde büyüyen telekom balonu, talep yetersizliği nedeniyle patlamanın eşiğinde. Ve olası bir patlama, "reel sektör"den "mali sektör"e kadar büyük dalgalanmalar yaratacak.
ABD'den kara rakamlar ABD ekonomisine ait genel istatistikler, işten atma dalgasının sadece birkaç sektör veya şirketle sınırlı olmadığını gösteriyor. Ortaya konulan rakamlar, sermayenin, krizin bütün yükünü emeğin sırtına yüklediğinin de en somut göstergesi. Nisan ayının ilk haftasında, "işsizlik yardımı" talepleri, geçen yıla oranla yüzde 46 artarak 392 bini buldu. Michigan Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre bu, son beş yılın en yüksek rakamı. Bir araştırma şirketinin hesaplamalarına göre, nisan ayında işten atılanların sayısı 100 bini geçti. Bu rakam, mart ayında 86 bin idi. Şirket, yılın ilk üç ayında 406 bin işçinin kapı önüne konulduğunu belirtiyor. 2000'in ilk çeyreğinde bu rakam, "sadece" 141 bin idi.
Mayıs, nisanı arattı Eldeki son veriler olan mayıs rakamları, gidişatın daha da kötüye olduğunu gösteriyor. ABD hükümeti rakamlarına göre, mayıs ayı boyunca 1426 adet "toplu işten çıkarma" oldu ve tam 158 bin işçi işini kaybetti. BusinessWeek dergisinin bir incelemesine göre, "kapitalist ekonomilerin motor gücü" olan ABD'de ekonomik büyüme bu yıl yüzde 2 olarak gerçekleşecek. Buna paralel olarak işsizlik, yüzde 4.3'ten yüzde 6'ya fırlayacak. Büyümedeki yavaşlama ile işsizlik oranındaki artış arasındaki bu doğrudan ilişki, kapitalizmin krizinin faturasını, ekonomik politikaların belirlenmesinde hiçbir söz sahibi olmayan emekçi sınıfların ödediğini kanıtlıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde de, benzer istatistikler söz konusu.
Hani aynı gemideydik? Kaçınılmaz olarak kriz üreten bir sistem olan kapitalizm, tarihi boyunca bu krizlerden sıyrılmanın yolunu "maliyetlerin düşürülmesi"nde buldu. Bunun anlamı; işçi ücretlerinin düşürülmesi, yaşam şartlarının kötüleşmesi ve işsizler ordusunun büyümesi oldu. En ağır krizler boyunca hep "fedakârlığın bölüştürülmesi"nden bahseden, "Hepimiz aynı gemideyiz" teranesini dillerinden eksik etmeyen patronlar, krizlerin sonundan hep daha fazla kârda çıktılar.
Evrensel'i Takip Et