24 Haziran 2001 21:00

Oğuz Atay ve Tutunamayanlar üzerine

Oğuz Atay, 1934'te İnebolu'da doğdu. Ankara Maarif Koleji'ni, İTÜ İnşaat Fakültesi'ni bitirdi. 1960'ta öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı.

Paylaş
Oğuz Atay ve Tutunamayanlar üzerine
İnci Aydın
Onlar hayatlarında tutunacak bir şey bulamayınca kendilerini edebiyata, güzel sanatlara, felsefeye adarlar. Dünyayı genç yaşta terk eder ve arkalarında birçok parça bırakırlar. En iyi oldukları konularda bile kazandıkları başarıları açığa çıkartmaktan çekinirler. Onları bir grup olarak düşünmemek gerekir, onlar yalnızca normlara belli uzaklıkta olan farklı kişiliklerdir. Toplumun beklentilerine karşılık vermeye çalışmışlar fakat kahpe felek onları tek başına bırakmıştır. Bir şeyler üretmeye karar verdiklerinde karşılıksız aşk görünümü kazanan bir şeyler ortaya çıkar veya hiçbir şey ortaya çıkmaz. Onlar bizim ülkemizin entelektüel kesimidir.
'Ben' sorunu, Oğuz Atay'ın edebi kişiliklerinin isimlerini seçişine de yansımıştır. "Tutunamayanlar"ın baş kişileri olan Selim Işık ve Turgut Özben arasındaki ilişkide bunu açıkça görebiliriz. Selim'in intiharıyla arkadaşı Turgut bunun arkasındaki sebepleri aramaya başlar. Aslında aradığı kendisidir. Selim, onun "özbenliğini" bulmasında bir "ışık", bir yol gösterici rolü üstlenmiştir! "Oyunlarla Yaşayanlar"ın Hikmet Benol'u da benliğini arama mücadelesindedir. Atay, Türk romanının "ben" sorunuyla ilgili, günlüğünde şunları yazmıştır:
30 Ocak 1976
(...) Türk romanının sorunu kişiliktir. İnsanımızın kişilik kazanma savaşının önemini henüz kavramamış olmasıdır. Kendisiyle hesaplaşma diye bir kavramın varlığından habersiz oluşundandır. Bunun için romanımız düzmecedir. (Atay, 1984)
Atay'a göre Tanzimat Fermanı ile başlayan Batılılaşma gitgide daha karmaşık bir problem halini almaya başlamıştır. İçi doldurulmamış bir batılı hayatı benimseyen insanımız, şeklen benzemeye uğraşarak büyük ikilemler yaşamıştır. Aydınlara burada düşen rol büyüktür. Ancak aydınımız da aynı problemi fazlasıyla yaşadığından, işlevini yerine getirememiştir.
Atay için Batı edebiyatının çekim gücü hâlâ çok büyüktür. Her şeyden önce sorunlu olan "Batılının" kültür ve sanat eserlerine nasıl yaklaştığıdır.
Yazarın eserlerindeki kahramanlar onun eleştirdiği entelektüel kesime benzemektedir. Kişiler, çok kitap okurlar. Sadece okumakla kalmazlar; Selim, okuduğu her romanı yaşar aynı zamanda. Bazen Oblomov gibi davranır, bazen Hamlet... Selim, kitaplardan etkilendiğini kabullenir ama yine de davranışlarını değiştiremez:
"Peki ben etki altında kaldığımı, kitapların beni mahvettiğini nasıl anlatacağım? Anlaşılmamaktan çok korkardı. Başkalarından ayrı hissettiğimi nasıl belirtsem? Kimse bilmeyecek... Hiç olmazsa mezar taşıma yazın: Burada insanlara başka türlü hayran olan biri yatıyor. Ne türlü? Bir bilsem, ah bir bilsem."
Konuşmayı çok seven karakterleri vardır Atay'ın. Durmadan konuşurlar. Hayatlarının sonunda bir tek kelime ortaya çıkarabilmişlerdir ancak: Tutunamayanlar.
Oyunlarla yaşayanlar
"Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu." (Tutunamayanlar)
Oyunun, Atay'ın eserlerinde rolü büyüktür. Eserlerinin adlarına bakıldığında bu anlaşılır: "Oyunlarla Yaşayanlar", "Tehlikeli Oyunlar". Gündelik hayatın monotonluğundan kurtulup bir parça da olsa soluk aldırır oyunlar. Bunun dışında, oyunların daha büyür bir işlevi de vardır. O da, hayatın dışında yaşayan başka tutunacakları dalları olmayanların sahnesidir.
Kişiler, oyunda, kendisini aramaya koyulur, "kendi gerçek ben'ini" aydınlatmaya çalışır. Bunu yaparken, hayatında yer alan rahatsızlık verici olayları, duygu ve düşünceleri benimseyebilmektedir. Bu tezat, onların kişiliğinin ayrı yönlerinin keşfedilmesini sağlar. Kişiliklerinin ayrı yönlerinin ortaya çıkması, onlar için önce eğlenceli bir durumken, bir süre sonra kişilik bölünmesine yol açar. Bütün rolleri, içlerinde hissedebiliyorlarken, öte yandan belirli bir hayat için tercih yapamamışlardır.
"Aynı zamanda bütün yazarlar gibi olmak, bir anda hepsine birden benzemek arzusu onu yoruyordu." (Tutunamayanlar)
"Oyun kuralları, hayatın kurallarıdır; oyun içinde bunların saçmalığı da ortaya çıkar. O ise hayatın kurallarını ne benimseyebilir, ne de onları uygulayabilir. Bu kuralları ancak oyunda açıklıkla kavrar, onları ancak oyunda rahatça uygulayabilir. Hayatta ise öylesine naif ve yardıma muhtaçtır ki, herkes, ona akıl verme hakkını kendinde bulabilir." (Tutunamayanlar)
Burjuva hayattan kaçış yollarının çözüm kapısıdır oyunlar. Kapının ardında yaşananlar ise kendi yalıtılmış özgürlüklerinin oyunundan başka bir şey değildir. Ufak hesaplardan, hırslardan, kıskançlıklardan uzak, hayatın içinde ama dışında ve onun çirkinliklerine meydan okuyan bir davranıştı bu. Göze çarpmadan ama çarpıcı bir şekilde yaşıyorlardı.
Yabancılaşma
"Hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum Olric. Ben Karagöz filan değilim." (Tutunamayanlar)
Atay'ın eserlerinde yer alan karakterler, yalnızlıklarının, itilmişliklerinin, kabullenilmeyişlerinin sorumluluğunu kendi geleneklerinin sırtına atarlar. Geleneğin temsilcisi sayılabilecek olan Karagöz oyunu onlara hiçbir şey ifade etmez. Adından da anlaşılacağı gibi, gölge oyunudur. Onlar, bu gölgeden bile rahatsızlık duyarlar. Onlar, arada kalmış kuşaktır. Her iki duyguyu bir arada yaşabilmektedirler. Batı taklitçiliğinden yakınmalarının hemen ardından, bizzat taklitçiliğe düşerler. Kendi kültürlerinin küçümsenip batı kültürünün abartılıyor olmasıyla dalga geçerken, kültürel aşağılık duyguları da daima diridir. Ve kültürel olarak aşağı saydıkları bu durum, onlarda nefret uyandırır.
(...)
Yabancı düşmanlığı içimi bir kere kemirmeye başladı mı durduramıyorum. Ben öfkelendikçe sanki onlar gittikçe artan küçümseyici bir ifadeyle bakıyorlar yüzüme. (...) Az gelişmiş öfkeme de burun kıvırıyorlar, dudak büküyorlar. Daha beter olun! (Tutunamayanlar)
Gelenekle başlayan yabancılaşma, yavaş yavaş toplumsal bağlarına da sıçrar. Önce yaşadıkları topluma yabancılaşırlar, sonra aileye ve en son olarak da kendilerine. Kişilik parçlanması, bundan sonra başlar. Kendi 'ben'leriyle aralarındaki mesafenin giderek büyümesi sonucu, birbirlerini göremez olurlar. İkinci Ben, bu sırada devreye girerek, yabancı ama tanıdık yeni birini yaratır. Yabancıdır çünkü ona ilk kez görünmektedir. Tanıdıktır çünkü onun Alter Ego'sudur.
Başarmak ya da başaramamak
Atay'da, başarısızlık entelektüellerin varoluşlarının temel çizgilerinden biridir. Başarı, burjuva bir hayatta kazanılabilir. Başlangıçta yüksek bir amaçla yola çıkılmış olsa da, başarı, onu kazananı lekeler. Başarısızlığın nedenleri Atay'ı pek fazla ilgilendirmez, o daha çok entelektüellerin başarısızlığa, onu bir yükümlülükmüşçesine benimseyecek ölçüde teslimiyetini tasvir etmek ister. Başarısız entelektüeller, Tutunamayanlar Ansiklopedisi'nde kısaca yazılmıştır.
Tutunamayanlar'a son(suz) söz
"Tutunamayanlar", kendi kafalarının içinde bir evren yaratanların ve bütün gerçekleri yalanlayanların romanıdır. Reddedişin, yabancılaşmanın, entelektüel kesimin, küçük burjuva zihniyetinin hicvidir. Ülkedeki koşulların sağlıksızlaştığı bir dönemde, Atay, kamuoyunun beklentilerine cevap verememişti. Kaçış psikolojisi onu ülke dışına yollamamış, kendi 'ben'inde bir yolculuğa bilet vermiştir. Yolculuğun sonu nasıl biterse bitsin, yola bir defa çıkılmıştır. Her an tehlike, her an belirsizlik. Hiç bitmeyen yarım yamalak yaşantılar... Virgüllerle dolu bir hayat...
Tutunamayanlar tutunanlara anlatsın.
ÖNCEKİ HABER

Memur Güvenpark'ta sabahlayacak

SONRAKİ HABER

Kopuş resmileşiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...