21 Haziran 2001 21:00

Toprağa özlem

Köylerini terk etmek zorunda kalmış birçok insan geri dönmek için sabırsızlanıyorlar. Ama, gittiklerinde bir yıkımla karşılaşmak istemiyorlar.

Paylaş
Toprağa özlem
Jülide Kalıç
"Malamın", Malamın oyy...", "Oyy Gundêmin..." Yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kalmış ve topraklarına geri dönebilmenin özlemini çeken göç mağdurlarının dilinden dökülür bu Kürtçe kelimeler. Malamın "evim" demek. "Gundêmin" ise "köyüm".
Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği'nin (Göç-Der), Göç Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlediği bir fotoğraf sergisindeyiz. Boşaltılan, yakılan köyler var fotoğraflarda. Evsiz kalmış çocuklar var. İhtiyarlar var. Fotoğraflarda "göç" var. Bazı kareler, Dernekler Masası'ndan gelen polislerin engeline takılıyor. Kısa açıklamalar düşülmüş fotoğrafların altına. "Devlet tarafından yakıldı" ibaresinin olduğu bir fotoğrafın indirilmesini istiyor polisler. Göç-Der'liler karşı çıkıyor: "Bu köy devlet tarafından yakılmıştır. Köyün devlet tarafından yakıldığı TBMM'nin raporlarında dahi yer almıştır." Polisler ikna edilemiyor, indiriliyor bazı fotoğraflar. Aslında kısa açıklamalara gereksinim duyulmayan fotoğraflar bunlar. Tüm gerçekliğiyle fotoğraf karelerine sığdırılmış yaşananlar. Görünen köy kılavuz istemiyor aslında...
Dinleyerek öğrendi
"Rona", annesinin elinden tutmuş giriyor içeri. Fotoğraflara bakıyorlar birlikte. Rona, "Bu bizim köyümüz değil mi?" diye soruyor annesine. Yakılmış bir köy fotoğrafı gösterdiği. Tatvan'ın "Çurçin" köyünden Rona. "Rona", Türkçe'de "aydınlık" demek. Rona, İstanbul doğumlu. Köyünü biliyor çünkü; annesinin, dedesinin dilinden, ait olduğu toprakların hikayelerini dinlemiş. Rona köyünü dinleye dinleye büyümüş. Tatvan'ın Çurçin köyü 1993'de yakılmış. Rona'nın ailesi köy boşaltıldıktan sonra İstanbul'a göç etmek zorunda kalmış. Rona'nın annesi fotoğraflara bakıyor. Köyünü buluyor fotoğrafların arasından. Uzun uzun seyrediyor yakılmış köyünü. Dalıyor... İşte o zaman, bir ağıta benzer Kürtçe kelimeler dökülüyor dudaklarından. "Malamın, Malamın oyy...", "Oy gundêmin..."
'Toprağımız bereketliydi'
Fotoğraf karelerine sığdırılmış köyüne bakmaya doyamıyor Püruzet Akbaş. Bir harabeyi andıran evine bakıyor. Yakılsa da, yerle bir olsa da köy onun köyü. Topraklarının ne denli bereketli olduğundan bahsediyor bize Püruzet Akbaş. Topraklarında elma yetiştiğinden, dallardaki cevizlerin iriliğinden. Toprağın yeşilinden. Köyünü, evini bırakıp İstanbul'a göç edeli 8 yıl olmuş. Bir akşam üstü bombalanıyor, ateşe veriliyor köyleri. Hayvanlar telef ediliyor. Taş üstünde taş bırakılmıyor. Kadınlar feryat figan: "Malamın..."
"Yağmur gibi mermi yağıyordu üstümüze. Hava karanlıktı geldiklerinde. Ama gündüz gibi aydınlandı ortalık." sözleriyle o günü anlatmaya başlıyor Akbaş. "Korku vardı çocukların gözlerinde. Köyün etrafını ateşe verdiler. Necmi Çaçan dayımdı. Beş çocuk babasıydı. Alıp götürdüler. Öldürmüşler. Sonra 'dağda, çatışmada öldü' dediler. Babam ayrılmak istemedi köyden. Evi yanıyordu. O evine yanıyordu. Elma bahçelerine, telef edilen hayvanlarına yanıyordu." Çocuklar ağlaşıyor kadınlarla beraber. Kadınlar, tutuyor çocuklarının ellerinden. Göçüyorlar.
OHAL kaldırılsın
Akbaş'ın 5 çocuğu var. Köyleri yakıldığında ikisi okula gidiyormuş. İstanbul'a gelince okutamamış çocuklarını. Çocuklarından ikisi bir konfeksiyon atölyesinde işçi olarak çalışıyor. Akbaş, diğer 3 çocuğunu da okutma telaşı içerisinde. "Bu krizde nasıl okutacağız onları bilmiyorum" diyor. Rona henüz ilkokul ikinci sınıfta. Akbaş, Rona'nın beslenmesine bir ekmek bile koyamadığını anlatıyor. Okutamadığı çocukları da "Bizi okutmadın" diye sitem ediyorlarmış. İstanbul'a göç ettiklerinde çok zorluk çekmişler. Kürt oldukları için horlanmışlar. Kendi dillerini konuşamamışlar. "Sadece evde konuşabiliyorduk. Sokakta konuşamıyorduk" diye anlatıyor dilinin yasağını.
Köyüne geri dönmek istiyor Akbaş. Ama halen kaygılı. Halen korkuyor. OHAL kaldırılsın, koruculuk sistemine son verilsin istiyor. Köyüne döndüğünde yine aynı baskılarla karşılaşmak istemiyor. Köyüne yatırım yapılsın istiyor. Çocuklarını okutmak istiyor. Akbaş, bütün bunlar olmadan köyüne dönmek istemiyor. Ama diyor ki:"İlle malamın, ille evim".
ÖNCEKİ HABER

Memurun direniş günü

SONRAKİ HABER

Talana engel kalmadı: Tahkim yasalaştı!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa