11 Haziran 2001 21:00

ABD mengeneyi sıkıyor

Kuşkusuz ki, Türkiye'nin Irak-Ortadoğu sorunundaki "yumuşak karnı" Kuzey Irak'tır. Çünkü ABD, Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletinin Saddam'ın devrilmesini en önemli koz olduğunu düşünmekte.

Paylaş
ABD mengeneyi sıkıyor
Haber Analiz - Ayhan Özgür
ABD Savunma Bakanı Ramsfield'in Türkiye ziyaretinin basına yansıdığı gibi, bir "bilgi alışverişi"nden çok öte anlam kazandığı anlaşılıyor. Tam tersine Ramsfield'in gelişinin; Mavi Akım, Rusya'nın Ortadoğu'da yeniden etkin olmak için Irak ve İran'la giriştiği "nükleer enerji"yi de kapsayan "yakınlaşma"lar, bu iki ülkeye silah satışının serbest bırakılması ve Türkiye'nin Irak'a yönelik ambargonun "akıllandırılması"na yanaşmaması gibi bölgeyi yakından ilgilendiren pek çok konunun biribiriyle "kesiştiği" günlere doğru hızla ilerlendiğini göstermektedir.
Türkiye'nin ambargoya eskisine göre daha gönülsüz yaklaşması, Habur'da "yeni kapıların açılacağı"nın açıklanması, Saddam'ın Kuzey Irak'tan baskılandırılması ve Irak'ın "toprak bütünlüğü"nün artık bir yana bırakılması biçimindeki Amerikan planına karşı çıkması, Mavi Akım'ın bölgedeki enerji kaynakları üstünde Amerikan etkisinde Rusya'nın kozunu kuvvetlendirmesine karşın, ABD'nın Irak üstünden yapacağı baskı ile Türkiye'yi kendi çizgisine ikna etmek için "gerekeni yapacağı" anlaşılmaktadır.
ABD, IRAK'TA İNİSİYATİFİ ELDE TUTUYOR
Kuşkusuz ki, Türkiye'nin Irak-Ortadoğu sorunundaki "yumuşak karnı" Kuzey Irak'tır. Çünkü ABD, uzun yıllardan beri, Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletinin Saddam'ın devrilmesi, ya da "teslim alınması"nda en önemli koz olduğunu düşünmekte; bu yüzden de, Türkiye'yi Amerikan çözümüne razı etmek için "mengeneyi" yavaş yavaş sıkıştırmaktadır.
Kuzey Irak'ta oldukça ilginç gelişmeler olmaktadır. Her şeyden önce; Kürt liderler Barzani ve Talabani, ABD ile tam bir işbirliği içinde; Ankara süreci ile Türkiye'yi oyalarken, ABD ile bölgede, bir "Kürt devleti" oluşumunu adım adım gerçekleştirmektedirler.
Geçtiğimiz hafta yaplan KDP lideri Mesut Barzani'nin Hollanda ve Belçika gezisinde, AB ile Kuzey Irak Kürtleri arasında bölgenin geleceğinin konuşulduğu anlaşılmaktadır. Türkiye ise; gerek ABD Savunma Bakanı David Ramsfield'in "çözümleri", gerekse Barzani'nin Belçika ve Hollanda gezisinin amacının Türkiye açısından ne anlama geldiğinin "anlatılması" ve elbette Türkiye'nin amaçlarının yeniden hatırlatılması için Talabani ve Barzani'yi 15-17 Haziran günlerinde Ankara'ya çağırmıştır.
Çünkü; Türkiye, bölgede etkili güçler arasında söz geçirebileceği unsurlar olarak Barzani ve Talabani'yi görmektedir. Bu yüzden de Kuzey Irak'ta her istenmeyen gelişmeden sonra Barzani ve Talabani'nin Ankara'ya getirilmesi, çoğunluğu gizli kapaklı olan görüşmeler yapılması ve "memnuniyet" açıklanması neredeyse adetten olmuştu. Ancak; geçen zaman içinde görülmüştür ki, Kuzey Iraklı Kürt liderler, Ankara'ya "baş sallamakta" ama Washington'un söylediklerini yapmakta, onun planlarını gerçekleştirmesinin unsuru olarak rol oynamaktadırlar.
ABD'NİN KÜRT KOZU OYUNU
Ramsfield'in Ankara'ya gelişinin asıl nedeninin, Bush yönetiminin Ortadoğu politikasında "sert" ve yeni adımlar atacağının işaretini vermek olduğu biliniyor. Bu adımlarda belirleyici rol ise Türkiye'ye verilmek istenmektedir. Bu yüzdendir ki, "akıllı yaptırımlar" denilen, ambargonun daha sertleştirilmesi girişiminde Türkiye'nin belirleyiciliğine dikkat çekilmekte; "Türkiye'nin ambargoyu delmesi"ne karşı, Amerikan ve İngiliz basınında, sert eleştiriler yöneltilmektedir.
"Ambargoyu delen" bir unsur olarak görülen "Irak'la sınır ticareti"ni engellenmesi, Irak'ın Kuzey'den boğazının sıkılması istenmektedir. Dahası, Irak'ın kuzeyinde kurulacak bir "Kürt devleti"ni Türkiye'nin engellememesi istenmektedir. Çünkü; ABD ve İngiltere bloku, Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletinin Saddam'ı iyice bunaltacağını (tabi Türkiye'nin ambargo ihlallerini de etkisiz kılacağını) hesaplamaktadır.
ÇELİŞTİKLERİNDE BİLE ONLARA HİZMET EDİYOR
Türkiye her iki konuda da ABD-İngiltere blokunun isteklerine "evet" diyememektedir. Ama "hayır" dediğinde de, IMF yardımından NATO ittifakına, AB'ye girişe kadar pek çok problemle karşılaşacağı ima edilmektedir. ABD ve Avrupa basınında ise; ABD diplomatik kaynaklarına dayanılarak açık açık Türkiye tehdit edilmektedir.
Ancak Türkiye'nin egemenlerinin izlediği politikalar Türkiye'yi pek çok bakımdan ABD politikaları karşısında tam bir çaresizliğe itmiş bulunmaktadır. Kuzey Irak'ta bile Kürtlerin kendi kaderlerini tayinine karşı çıkma üstüne kurulu Türkiye'nin Irak politikası, tıpkı Kıbrıs'ta olduğu gibi tam bir açmazla karşı karşıyadır. Çünkü böylece Türkiye, manevra alanını yitirmekte, bölgedeki milyonlarca Kürdü yanına alarak; emperyalizmin bölge hakimiyetine karşı mücadele edebilecek imkânlara sahip olabilecekken, tam tersine Kürtleri ve onların kaderlerinin tayinini tehdit ederek, onların ABD-İngiliz himayesine, AB koruyuculuğuna sığınmasının yolunu açmaktadır. Böylece Türkiye; Barzani'lerin, Talabani'lerin, Kürt gericiliğinin geleneksel "emperyalizme bağlanma" politikasına gerekçe yaratmış olmaktadır. Tıpkı Kıbrıs'ta; ırkçı-şoven politikaların kılavuzluğunda Denktaş kliğinin oyuncağı haline gelerek, Kıbrıslı Rumları ve Türkleri AB'nin himayesine iten bir çizgide ısrar edilmesi gibi.
EGEMENLERİN DIŞ POLİTİKASI ÇÖKÜYOR
Türkiye'yi yöneten egemen sınıfların politikası, Irak'ta, Kıbrıs'ta batağa saplanmış görünüyor. Ama, egemen sınıfların dış politikasının temellerinin çökmesi sadece bu iki alanda değildir. Bunun yanı sıra; Kafkasya'da Balkanlar'da, İran ve Suriye gibi komşularına karşı "düşmanlık", "şoven mililyetçi" temelde yürütülen politikalar da duvara dayanmıştır.
Rusya'nın bölgede yeniden etkin olmaya başlaması, Suriye ve İran'ın kendi politikalarını izlemede ısrarlı olmaları, Balkanlar'da Makedonya'ya sıçrayan savaş yangını Türkiye'nin egemenlerinin hamaset, emperyalizme bağlılık, ırkçı şoven bir zaaf içinde geliştirilen dış politikasının açmazlarını her gün daha açıkça sergilemektedir.
Emperyalizmin böge politikalarına bağlanmışlık ile; "geleneksel politikalar"ın çatışması Türkiye'nin egemenlerinin emperyalizme karşı çıkmasının değil, ama bölgedeki yeni güçlerin, Türkiye'nin tehdidini hisseden odakların emperyalizmin politikalarına savrulmasını (Irak Kürtlerini ABD'nin, Kıbrıslıları AB'nin, Makedonları Fransa'nın, Rusya'nın kucağına itmektedir) kışkırtmaktadır.BAĞIMSIZ VE DEMOKRATİK TÜRKİYE MÜCADELESİBölgenin yeni dinamiklerini görmek yerine, eski düzende ısrar ve bu ısrarın bölge halklarının kendi kaderini tayin hakkının inkârı temeline oturarak gerici, barışçı olmayan yöntemlerle dayatılması; Irak, Kıbrıs, Makedonya (Bugünkü çizgide ısrar edilirse, Makedonlar'daki Türkleri ve Müslümanları korumak adına ABD'nin Balkan politikasının bir militanı olma kaçınılmaz olacaktır. Hürriyet gazetesi şimdiden, "Camiler yakılıyor", "Türklere zulmediliyor" kampanyasını başlatmıştır) gibi alanlarda "sıcak gelişmeler", Türkiye'nin egmenlerinin dış politikalarının Türkiye'nin halkının, emekçilerinin, son tahlilde de ülkenin çıkarına hizmet etmediğini göstermektedir. ABD ve AB ile çeliştikleri alanlarda bile, Türkiye'nin egemenlerinin; halkların çıkarları; emperyalizme karşı olma, onun hegemonyasını zayıflatma, bölge halkları arasında barış ve kardeşlik amacını içermeyen dış politikaları dönüp emperyalizmin şu ya da bu emperyalist ülkenin bölge politikalarına hizmet etmenin aracı olmaktadır.
Kuşkusuz ki, Türkiye'nin dış politikasının antiemperyalist bir hatta girmesi; tüm bölge halkları arasında Türkiye'nin kardeşliği pekişmesinde rol oynar duruma gelmesinin önkoşulu; Türkiye'nin bağımsız ve demokratik bir ülke olma mücadelesinde atılacak adımlara, emekçilerin ülke kaderine el koymaya yönelmesine bağlıdır. Bugün de gerici egemen sınıfların politikalarına karşı çıkma; bu amaca hizmet eden bir dayanak olması bakımından önemli olduğu kadar bölge halkları arasında devlet yönetimlerini aşan bir kardeşlik, güven ve dostluğun gelişmesi için de zorunludur.
ÖNCEKİ HABER

17 Mayıs 1933'ü unutmamak için

SONRAKİ HABER

KESK'e destek büyüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...