9 Haziran 2001 21:00

'Hepimizin nice kitapları olsun'

'Hepimizin nice kitapları olsun'
Güngör Gençay
Şiir, öykü, deneme, gezi, günlük, anlatı gibi birçok alanda ürünler veren İsmet Kemal Karadayı, "Hukuksuz Yönetimler- Suskun İnsanlar", "Ortaköy'de Zaman" ve "Bilgelikler Denedim" adlı kitaplarını da yayınlayarak, kitaplarını sayısını yirmi üçe çıkardı. Aynı zamanda bir hukuk adamı olan yazarla, kitapları, hayata bakışı ve aydın olma sorumlulukları üzerine görüştük.
Yirmi üçüncü kitabı yakın zamanda yayınladın bu kadar kitap sahibi olmak nasıl bir duygu?
A dost, yirmi üç değil, yüz yirmi üç kitap sahibi de olsam olmuş bitmiş sayıbilir miyim? Yazmaya olan sevgim saygım, yıllar sonra onu vazgeçilmez görev edinişim, beni çalışma doyumuna ulaştıran alışkanlığım ne olacak?...
Kişiliğinizi nasıl özetlersiniz?
"Özet"lerden hangisi? Yerleşik bölüm mü, değişken bölüm mü? Bu konuda benim kendime vereceğim not mu, başkalarının bana vereceği not mu? Belirginlikte şunlar var: Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak.. Engin ve içtenlikli davranmak... Genç düşünmek, üstlenilmiş görevleri ciddiye almak, tanıdıklar arasında zaman zaman şakacı ve çocuksu kalmak...
Üretilerinizi (şiir, öykü, deneme, eleştiri vb...) yazın dalları içinde bir denemeye tabi tutarsanız, her biri için özce neler söylersiniz?
Sıralamaya, gezi, günlük, anı anlatı, kişi ve kitap tanıtılarını da ekleyebilir miyiz? Hemen diyeyim: Ara ara, kitaplardan, onları üretenlerden söz ederim ama "eleştirmen" değilim. Şiirim ve denemem, elli elli beş yıl öncelerle başladı. Hukuk yazıları da edindiğim uğraş ile... Gelişim çizgimi biliyorum. Ne ki etkin güç nereye dek gitmiş, onu, kıskanmalar ya da dar açılı kümelenmeler yanlışına kapılmamış gerçek değerler bilir, söyler... Gezi günlük anı anlatı yoğunluklu "Arınmalar"ı, çoğu yanıyla "kirlenme" hiç bitmediği, okumalar ve gözlemler sona ermediği için sürdürüyorum... Ve tek dalda tünemiş "budala" kuş olmamaya çalışıyor, düşüncenin, felsefenin, gökçeyazının "daldan dala"sını deniyorum. Öykülerim, sanırım "Post"unu atmış bir "modern"liğe, yaşanmışlığın içinden, denememsi ve şiirsel havalarla yaklaşıyor... Oldukça özel yanları, ilginç ayrıntıları yakalamaya çalışan "Anı Portreler"... Zaman zaman da, aykırı insan ve yöneti görünümlerinin sivrilttiği "taşlamalar"... Kuşkusuz, tüm bu tür aranışlarında, önce anlaşılmak, sonra anılmak isterim...
Sanat çalışmalarınızda özgün bir yöntem izliyor musunuz? Nasıl?
Böyle bir yöntemim hem var, hem yok. Var için şunu söyleyebilirim: Usa dayalı, duyguyu yok saymayan toplumcu gerçekçi bakış... Yeniye, başkaya ilişkin aranış, değişim, yorum. Yok için: Güncel ün, tecimsel tutum, salt kurumsal sözcülük.. Sanat çalışmalarımı, özelleştirilmiş yer ve süreçlere bağlamıyorum...
Yazmak, yaşamanızın neresinde duruyor?
Her anında, her alanında.. Sevdiklerim ya da bağlandıklarım, "Ben mi, yazmak mı?" diye sorsalar, "Yazmak" derim kuşkusuz, hemen de tamamlarım: "Ve okumak"...
Aynı zamanda bir hukuk adamı olduğunuza göre, hukuk sanat çalışmalarınızdan yarar mı, yoksa zarar mı görüyor?
Yaşarken ve uygularken hukuk sanatımı, sanat da hukukumu etkilemiş, varsıllaştırmıştır. Kararlarımın ve yaratılarımın isabeti neyse, orada her iki bilinç birbirini tamamlamış, sonuçta bana büyük yarar sağlamıştır...
Tüm kitaplarınız, hatta yaşam tarzınız için sorulabilecek soruyu, daha dolaysız olması nedeniyle, "Bilgelikler Denedim" adlı kitabınıza indirgeyerek soruyorum: Bu yapıtınız, maddi ve manevi hayatın birçok alanına ilişkin düşüncelerinizi yansıtıyor. Bu alanlara bakışınız hangi ideolojik ya da politik açıdan oluyor?
O kitabımın başında: "Unutmayın; Her Ben'de bir bilgelik vardır. O, Siz'lerden gelir. Ve bilgelikle delilik arasındaki ilişkiyi en yakın, Bencil-Us kurar" diyorum... Kırk yıllık birikimde üç ana "ideoloji" egemen: Realizm, hümanizm, sosyalizm.. Salt temsilcisi olmaya soyunmadığım "politik" görüş ve inançlarımda da bu, yaşam damarındaki anaların sütü, emeği var. Kabul ettirme zorlamasına ve yapaylığına kapılmaksızın...
Sanat yaşamınızda pişmanlıklar oldu mu? Yani, "Keşke bunu yapmasaydım, ya da şu etkinlikte şöyle bir söz etmeseydim" dediğiniz?
Sanat yaşamımda, 1959'lu ilk şiir kitabımın dışında hiçbir yayınım için pişmanlık duymadım.. Ne var, yayınlandıktan sonra bile ürünler üzerinde kimi düzeltiler, yenilemeler oldu, oluyor... Katılımcı ya da yönetici olarak bulunduğum etkinliklerde yazısız, hazırlıksız isem, aceleye gelmiş sürçmelerim, eksiklerim olmuştur. "Daha iyisi olabilirdi, daha çoğunu yapmalıydım" dışında, o sürçmeleri de pişmanlığa yeter görmedim...
Partili olmayı, sanatsal üretimlerle ilişkilendirdiğini de nasıl değerlendirir, ne gibi bir sonuca varırsınız?
İzin verirseniz dost, buna yanıtımı soru sorarak vereyim: Sanatçı, hem yurdunun, hem dünyanın insanı ise her ikisinin de yaşamları içinden gelen sorunlarla, konularla ilgilenmek zorunda mıdır, değil midir? Oralardaki gerçeklere bakarken, umar ararken soru sormalı mıdır, sormamalı mıdır? Ve bunları sanatıyla yerine getirirken herhangi bir politik kuruluşta görev almasın mı? Böyle bir mensupluk, onun bilgi, görüş ve yaratısına varsıllık mı kazandırır, yoksulluk mu? Ön yönetici değilse, partili olmak, sanatçının ürün verme saatlerinden nicesini çalar ki?
Kültüre sanata yer ve önem veren partili mi daha etkin, daha başarılı olur, kültürden sanattan bilgisi, payı olmayan mı? Hangi tip, bireyciliğe düşmemek koşuluyla, halk gereksinmeleri ve duyarlılığına, iktidarına daha kolay, daha çabuk ulaşır? Seçimi iyi yapılmış, halk yararına kurtarıcı, çağdaş, dürüst partilere girmekten niçin çekiniyoruz?..
Hayatınızın "olmazsa olmaz"ı var mı Karadayı?
"Olmazsa olmaz"lar, "olduğu gibi"lerle yakın arkadaştır. Birinde inanç ve direnç, ötekinde içtenlik ve özveri.. Ortak yanı temelleyen ise umut, bilgi, istek, eylem.. Böylelikle "olmazsa olmaz"ın geçersizliğini geçerliliğe dönüştürür, "olduğu gibi"lerin kimi sakıncalarını yeneriz.. Bunun bir adı da ilkelilik olsa gerek...
Konuşmamıza son söz olarak eklemek istediğiniz bir şey?
Hepimizin, esenlik içinde, değerli nice ürünleri, kitapları olsun. Teşekkür ediyorum...

Evrensel'i Takip Et