07 Haziran 2001 21:00

Sokakla sandık arasında

İran'da bugün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri, 'İslam Devrimi'nin 22 yıl içinde ne kadar yıprandığını da gösteriyor.

Paylaş
Sokakla sandık arasında
Haber Analiz / Taylan Bilgiç
İran'da bugün yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri, gelecekte belki de bir "dönüm noktası" olarak anılabilecek özelliklere sahip. Ülkenin sekizinci cumhurbaşkanlığı seçimlerini önceki yedisinden farklı kılan en temel nitelik, geniş emekçi kitlelerde, molla rejimine ve o rejim içinde işlevler üstlenen "aktör"lere dair algılamanın kökten bir değişimin eşiğinde olması. İranlı işçi ve emekçiler, Ortadoğu'daki diğer sınıf kardeşlerine kıyasla çok daha geniş bir mücadele deneyimi ve birikimine sahip. İslam Devrimi'ni başarıya ulaştıran ruhban sınıfı ve milliyetçi İran burjuvazisi, 20 yıl boyunca bu birikim ve deneyimi kendisine kanalize etmeyi başarmıştı. Oysa bugün, iktidar klikleri, çeşitli devlet organları ve kitleler arasındaki ilişkilerin geldiği düzey, rejim açısından "yolun sonunun başlangıcı"na işaret ediyor. Bunun en açık göstergesi, seçimlerin eşiğinde, "liberal mollalar" ile "muhafazakâr mollalar" arasındaki yapay ayrımların giderek silikleşmesi.
Aynılaşma süreci
Resmi yayın organlarından Tehran Times, bu "aynılaşma"yı şöyle özetliyor: "Dört yıl boyunca süren tavizsiz siyasi kutuplaşmanın ardından, iki taraf, slogan ve parolalarını değiş-tokuş etmiş görünüyor. 2. Kordad koalisyonunun (liberaller) başlangıçtaki stratejisi, kamuoyunun talepleri üzerinde aşırı bir vurguydu. Oysa bugün onlar, bu taleplerin gereksiz yere dile getirilmesine karşı açık, ısrarlı uyarılarda bulunuyorlar. Değiş-tokuş, sloganlarla da sınırlı değil. Taraflar, siyasi taraftarlarını ve hatta tribünlerini de değişmiş görünüyor. Örneğin, Cumhurbaşkanı Hatemi'nin performansından memnuniyetsizliklerini tekrar tekrar ifade etmiş olan gürültücü radikaller, şimdi onun kampanyasının merkezinde. Birçok muhafazakâr gazete, Hatemi'ye destek veriyor. Bazıları, işi diğer (muhafazakâr) adayları açıkça eleştirmeye kadar götürdü."
Reformcuların geldiği son nokta
Bu değişim süreci içinde, İran halkı, "reformcu"ların Koruyucular Konseyi ve İran Radyo-Televizyonu (IRIB) gibi "statükonun temsilcisi" kurumlara siper olduklarını şaşkınlıkla gördü. Bir zamanlar sağcı ve yobaz olarak nitelenen IRIB, şimdi reformcu gazeteler tarafından övülüyor. Bu övgü öyle noktalara vardı ki, reformcular, propagandalarının temelini oluşturan "ifade hürriyeti"ni kendi elleriyle çöpe atmaktan çekinmediler. Bilindiği gibi, seçimlere 800'den fazla politikacı aday olmuştu. Ancak Koruyucular Konseyi, daha önce olduğu gibi, bu adayların hemen hiçbirini uygun görmedi ve geriye sadece 10 aday kaldı. Hatemi'yi cumhurbaşkanlığına getiren 1997 seçimlerinde, bu eleme süreci protestolarla karşılanmış, Koruyucular Konseyi'nin "İran demokrasisinin önünde engel" olduğu dahi söylenebilmişti. Oysa son seçimlerde reformcular, Konsey'in kararlarını sevinçle karşıladı. Örneğin, "solcu" aday İbrahim Asgarzade Konsey engelini aşamadığında, birçok "solcu reformcu" memnuniyetini gizlemeyerek, "Hatemi'nin oylarının bölünmesini istemediklerini" ilan etti.
Hatemi rakipsiz
Adaylığı onay alan isimlerden, Oramiral Ali Şamhani, halen Hatemi'nin hükümetinde savunma bakanlığı görevini yürütüyor. Şamhani ile birlikte, Devrim'den bu yana ilk kez bir asker kökenli aday, cumhurbaşkanlığına aday oldu.
100'den fazla muhalif aydın ve politikacının öldürülmesinden sorumlu tutulan eski gizli polis şefi Ali Fallahiyan, muhafazakâr kesimin adaylarından. Aynı cepheden eski Devrim Muhafızları Komutanı Muhsin Rızai ise, Hatemi ile yaptığı gizli bir görüşmenin ardından adaylıktan çekildi. Şimdilik en güçlü muhafazakâr aday, Ahmed Tevekküli.
Muhafazakârların, Hatemi karşısına ciddi bir rakip çıkarmadığı, daha doğrusu buna ihtiyaç duymadığı anlaşılıyor. Peki neden?
Gericilik için 'parlak' bir sicil
Muhammed Hatemi, görevde bulunduğu dört yıl içinde, sistem açısından rüştünü ispat etti. Koltuğa oturduğu ilk aylarda, zafer sarhoşluğu içinde, ülkede onlarca yeni gazete belirmişti. Ama bunların hemen hepsi, geçen yılın nisan ayında, bizzat Hatemi'nin onayıyla kapatıldı. Temizlikten arta kalanlar, aylardır Hatemi için kampanya yürütüyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler'in raporuna göre İran, cezaevindeki 13 gazetecisiyle, Türkiye ile birlikte basın özgürlüğü açısından en kabarık sicile sahip ülke. Diğer alanlarda da durum pek iç açıcı değil. Son bir yıl içinde, aralarında Hatemi'nin yakın dostlarının da bulunduğu birçok önde gelen isim tutuklandı, dövüldü, suikast girişimleri yaşadı ve hatta katledildi. Temmuz 1999, Temmuz 2000 ve Şubat 2001'deki öğrenci protestolarının terörist yöntemlerle bastırılması sırasında, Hatemi yine işbaşındaydı: Göstericileri "provokatörlük" ya da "İslam'a ihanet" ile suçladı. Halen Hatemi'nin kazanması için faaliyet yürüten öğrenci örgütü Birliği Güçlendirme Ofisi, benzer suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Halkın payına düşen
Aynı dört yıl içinde, halkın payına da bir şeyler düştü elbette. 1.5 milyon işçi, aylarca ücret alamadı. Enflasyon, resmi verilere göre yüzde 20'lere tırmanırken, asgari ücret, yoksulluk sınırının üçte biri kadardı. Kadınların ikinci sınıf vatandaş statüsünde, "ucundan açılan hicaplar" dışında hiçbir değişiklik olmadı. Fuhuş ve uyuşturucu kullanımında patlama görüldü. İşsiz sayısı 4 milyona çıktı.
Görüldüğü gibi, molla rejimi açısından Hatemi'nin devreden çıkarılmasına hiç gerek yok. Üstelik, böyle bir hamlenin sakıncaları da var. Öncelikle Hatemi, geçen yıl yapılan seçimler ile birlikte, meclisin üçte ikisinin desteğini kazandı. Yani "uyumlu" bir hükümeti var. Ayrıca o, batılı emperyalistlerin de üzerinde uzlaştığı tek lider ve bu özelliğiyle, İran burjuvazisinin ihtiyaç duyduğu, ama emekçilerin durumunu daha da kötüleştirecek olan bildik "ekonomik reform" paketlerini yürürlüğe sokabilecek tek isim. Bu paketlerin temelinde ise, ekonominin yabancı tekellere açılması yatıyor.
Tarihi uzlaşma
Hatemi, bütün bu nedenlerden ötürü, bir "tarihsel uzlaşma"yı cisimleştiriyor: İran burjuvazisinin "reformcu" ve "muhafazakâr" kanatları ile uluslararası sermaye arasında yapılan, halkın dışlandığı bir uzlaşma bu. BBC analisti Tarık Kafala, bu uzlaşmanın temelini şöyle aktarıyor: "Farklılıkları ne olursa olsun, Hatemi ve Dini Lider Hameney, İran İslam Cumhuriyeti'ni korumayı istiyor. İki lider, İran'ın hangi yolu tutması gerektiğine dair farklılıklara sahip olabilir. Ama birçok açıdan, hedeflerine ulaşmak için birbirlerine ihtiyaçları var. Hameney ve Hatemi, yelpazenin iki ucunda yaşanan radikalleşmeden ve patlamaya hazır olan siyasi şiddet potansiyelinden endişeli. Hatemi, 1997'deki zaferi ve devam eden popülaritesi ile, halkın desteğine sahip olduğunu iddia edebilecek en güçlü aday. Hameney bunu anlıyor ve Hatemi'nin altının fazla oyulmasına izin vermeyecektir. Çünkü ona oy vererek iradelerini demokratik bir biçimde beyan eden İranlılar, bu iradenin aşağılandığını düşünürlerse, devlete farklı bakmaya başlarlar." (4 Mayıs 2001, aktaran Justus Leicht, WSWS)
'Serbest piyasa' dengeleri değiştiriyor
Ama bu uzlaşma, İran rejiminin hızla ilerlediği siyasi-ekonomik bunalımlar yolunu değiştirecek nitelikle değil. Hatemi'nin beş yıllık planında ülkenin uluslararası sermayeye açılması, kuralsızlaştırma ve özelleştirme, öncelik taşıyor. Ülkede ilk kez özel bankalar boy gösterdi. Meclis, yabancı yatırıma izin veren bir tasarıyı onayladı.
Ekonomideki bu "serbest piyasa" operasyonu, işsizlik ve yoksulluğu daha da artıracak ve kitleler ile egemen sınıflar arasındaki çelişkileri keskinleştirecek. Ancak "piyasa"nın bir sonucu daha var: Bugüne dek ekonominin önemli bir bölümünü denetleyen çarşı tüccarı katmanı ve ruhban sınıfının bu tekeli, tehlikeye girecek. Burjuvazinin kendi içindeki bu bölünmeler, yüksek petrol fiyatlarının da etkisiyle, zararsız bir noktada tutulabiliyordu. Ancak Hatemi programı; ruhban sınıfı, çarşı tüccarları, Batıcı sermaye ve Batı sermayesi arasındaki bir dizi çelişkiyi de tırmandıracak ve bugüne kadar korunan dengeleri altüst edecek.
ABD'ye el uzatanlar...
Ekonominin "serbestleştirilmesi" projesine paralel olarak, seçim kampanyalarında, dış politika konuları da önemli bir yer tuttu. Hemen bütün adaylar, kendilerini, ABD-İran ilişkilerine dair tutumlarını açıklamak zorunda hissettiler. "Eski düşman"a dair algılamanın değişmekte olduğu, bu açıklamalarda görülüyordu. Anketlerde üçüncü sırada giden muhafazakâr Abdullah Casbi, açık konuşarak, ABD ile ilişkilerin yeniden kurulmasının "ulusal çıkarlara uygun" olduğunu söyledi. Ali Şamhani de, devlet organlarının konu üzerinde uzlaşması halinde, ilişkilerin kurulmasından yana. Yine, eski İstihbarat Bakanı Hüccetülislam Ali Fallahiyan, ABD ile siyasi ilişki kurulabileceğini dile getirdi. Son olarak Hatemi, ABD-İran ilişkilerinin normalleştirilmesinin, iki ülkenin çıkarına olduğunu söyledi.
ABD dikkatle izliyor
Bütün bu demeçlerin, Filistin'e yönelik İsrail terörünün zirvede olduğu bir dönemde verilmesi, özellikle dikkat çekici. Mollaların "ABD ile normal ilişkiler"e getirdiği şartlar ise, ABD'de ancak tebessümle karşılanıyor olmalı: Şah'a verilen destekten ötürü özür dilenmesi, İsrail'e desteğin çekilmesi, ilişkilerin eşitler arasında kurulması vs. Bu şartlar, mollaların emperyalizmden ne anladığını da gösteriyor. "ABD'ye elini uzatma" politikasının en önemli nedeni, ambargo altındaki ekonominin durumu. ABD Kongresi, ağustos ayında, ambargonun uzatılmasına ilişkin kararını verecek. Ve bu dönemde, özellikle ABD'li petrol tekelleri, İran lehine devreye girmiş bulunuyor. Kısacası, ABD yönetiminin gözü, İran seçimlerinden sonra ortaya çıkacak siyasi tabloda.
Toplumsal patlama beklentisi
Bu tablo, İranlı işçi ve emekçilere, mollalar içindeki fraksiyonlardan hiçbirinin birbirinden temel bir farklı olmadığını, muhafazakâr ya da reformcu, bunların temel hedefinin baskıcı sistemin sürmesini sağlamak olduğunu gösteriyor. Hatemi, "iki kutbun ortak adayı" olarak seçimleri kazanacak. Ancak İran toplumu içindeki eşitsizlikler, iktidar kliklerinin uzlaşmasıyla çözülemeyecek kadar derinlerde. Hemen her burjuva kliğin "toplumsal patlama" uyarısı yaptığı ülke, sandık ile sokak arasındaki en gerilimli dönemlerinden birini yaşıyor. İşçi ve emekçilerin, sokaklardan gerçek bir alternatif yaratıp yaratamayacağını, önümüzdeki aylar gösterecek.
ÖNCEKİ HABER

Bergama'da deprem tehlikesi

SONRAKİ HABER

Türkiye IMF'nin kobayı!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...