06 Haziran 2001 21:00
Seramiğe hayat vermek
44. sanat yılını bir sergiyle kutlayan Ayfer Karamani ömrünü seramiğe adamış bir sanatçı. Sanatçının atölyedeki en büyük yardımcıları ise toprak, sır ve ateş...
Seramiğe hayat vermek
Koray Karaermiş
Yılların seramik sanatçısı Ayfer Karamani, içindeki yoğun duygu birikimlerinin 'taşlaştırılmış' ürünlerini Aksanat Galerisi'nde sergiliyor. Son on yılını insanlar ve insan öbekleri üzerine çalışarak geçiren Karamani'nin 44.sanat yılını kutladığı seramik sergisi 16 Haziran'a kadar açık.
Dokunduğunuzda patlayacakmış gibi duran, ama aslında dışarıya akmayacak bir duygu birikiminin en yoğun olduğu anda 'taşlaştırılmış' insan grupları... Onlar bazen grup olarak kalıyor, kimi eserde tekilleşiyor, kimi zaman kadın-erkek ikililer, kimi zaman dansçı, kimi zaman çocuk oluyorlar ama heykeller ve panolar hep bu insanlarla varoluyor.
Sanatçıya 'Niye insan?' diye sorduğumuzda "Yaratılmış her şeyin içindeki en mükemmel gördüğüm şey insan. İnsanı düşünmek yalnızca obje olarak değil, beyniyle, duygularıyla o kadar derya ki. Ben onların içinden bir şeyler çıkarıp da bir şeyler verebildimse ne mutlu bana" cevabını alıyoruz.
Karamani'nin sanat anlayışı devingen bir gelişim yaşamış hep: "İlk mezun olduğum yıllarda yalnızca renklerle çalışıyordum, iyice soyuttu. Figür diye bir şey yoktu. Fakat gittikçe renkten arınıp, gene soyut fakat yarım figürler girmeye başladı. Sonra daha çok figüratife döndü ama hiçbir zaman gerçek anlamda birebir figüratif çalışmadım, hep bir soyutlama var."
Seramik panoları incelerken giderek soluklaşan insan yüzleri gözümüze çarpıyor. Figürler ayrıntılardan arınmış, hatta silinmiş kimi yerde ama aynı kütlesel heyecanı aktarmayı sürdürüyor. Duygular bu kez beden diliyle aktarılmaya başlanıyor. Bu dil boyları giderek büyüyen heykellerde üç boyutlu soyut bir anlatıma dönüşürken, seramik panolarda siluetler ve lekeler halinde kendini gösterir oluyor.
Peki nasıl oluyor da, tüm bu duygu birikimi en ufak bir kayba uğramadan bu denli soyutlaşabiliyor? "Bedensel hareketlerle, kütledeki ayrıntılarla ne demek istediğimi daha iyi ifade ettiğimi hissetmeye başladım. Böylece portre ağırlıklı çalışırkenki kaygılarım değişti. Gövdedeki bir hareket, mesela kolun diz kapaklarının altına düşmesi, o kadar iyi anlattı ki istediğimi" diyor sanatçı. Karamani'nin eserlerinde antik mimariden esinlenerek üretilmiş motifler, onun soyutlamasıyla bir çelişki oluşturuyor aslında ama o bu çelişkiden hoşnut: "Antik tapınaklardaki süsleme elemanlarından esinlenerek oluşturduğum silmeler ve çerçeveler içine yerleştirmeye başladım figürlerimi. Panolarda kullandığım bu motifleri giderek heykellere de uygulamaya başladım. İyice yalınlaştırmış olduğum heykelleri onlarla tam bir tezat oluşturan antik motiflerle oluşturduğum kaideler üzerine oturttum. Bu iki unsuru bir arada kullanmak bana büyük zevk veriyor"
Toprak, sır ve ateş
Karamani'nin eserlerini yaratırken kullandığı malzeme hep toprak ve sır. Tabii bunların oluşması için bir de ateş. Yapılan her şey objeye göre değişiyor. Yani bir panonun kurumasıyla, bir heykelin kuruması, küçük bir heykelle büyük bir heykelin kuruması arasında zaman farkı çok. "Çalıştıktan sonra bittiğine inandığınız zaman imzanızı atıyorsunuz, ondan sonra kuruma faslı başlıyor. Bu 10 gün de olur, 15 gün de olur, 1 ay da olur. Havalarda, atölyenin atmosferi de her şeyi etkiler" kuruduktan sonra ilk pişime 'bisküvi pişimi' deniliyor. Ondan sonra sır faslı geliyor. "Zaten doğuşundan o size ne renk olacağını müjdeler. Yani siz böyle net olarak ben de bunu şu renk boyayayım diye bir şey düşünmezsiniz ama o kendi rengini verir. Tabii bütün bunlar; fırınlanması, boşalması fırının, yeniden dolması, yeniden boşalması falan, bir parçanın ne sürede bittiğini ben bilemem. Hepsi birbirine bağlı bir şekilde çıkar, gider, biter, bir süre seyretmeye koyarım, sonra kaldırırım, sonra unuturum, sonra merak ederim yeniden çıkarırım ortaya, çok çok sevdiğimi hemen asarım" İşte böyle Ayfer Karamani'nin sanat hayatı; toprağa emekle, sabırla, heyecanla, şekil vererek geçen bir 44 yıl.
Koray Karaermiş
Yılların seramik sanatçısı Ayfer Karamani, içindeki yoğun duygu birikimlerinin 'taşlaştırılmış' ürünlerini Aksanat Galerisi'nde sergiliyor. Son on yılını insanlar ve insan öbekleri üzerine çalışarak geçiren Karamani'nin 44.sanat yılını kutladığı seramik sergisi 16 Haziran'a kadar açık.
Dokunduğunuzda patlayacakmış gibi duran, ama aslında dışarıya akmayacak bir duygu birikiminin en yoğun olduğu anda 'taşlaştırılmış' insan grupları... Onlar bazen grup olarak kalıyor, kimi eserde tekilleşiyor, kimi zaman kadın-erkek ikililer, kimi zaman dansçı, kimi zaman çocuk oluyorlar ama heykeller ve panolar hep bu insanlarla varoluyor.
Sanatçıya 'Niye insan?' diye sorduğumuzda "Yaratılmış her şeyin içindeki en mükemmel gördüğüm şey insan. İnsanı düşünmek yalnızca obje olarak değil, beyniyle, duygularıyla o kadar derya ki. Ben onların içinden bir şeyler çıkarıp da bir şeyler verebildimse ne mutlu bana" cevabını alıyoruz.
Karamani'nin sanat anlayışı devingen bir gelişim yaşamış hep: "İlk mezun olduğum yıllarda yalnızca renklerle çalışıyordum, iyice soyuttu. Figür diye bir şey yoktu. Fakat gittikçe renkten arınıp, gene soyut fakat yarım figürler girmeye başladı. Sonra daha çok figüratife döndü ama hiçbir zaman gerçek anlamda birebir figüratif çalışmadım, hep bir soyutlama var."
Seramik panoları incelerken giderek soluklaşan insan yüzleri gözümüze çarpıyor. Figürler ayrıntılardan arınmış, hatta silinmiş kimi yerde ama aynı kütlesel heyecanı aktarmayı sürdürüyor. Duygular bu kez beden diliyle aktarılmaya başlanıyor. Bu dil boyları giderek büyüyen heykellerde üç boyutlu soyut bir anlatıma dönüşürken, seramik panolarda siluetler ve lekeler halinde kendini gösterir oluyor.
Peki nasıl oluyor da, tüm bu duygu birikimi en ufak bir kayba uğramadan bu denli soyutlaşabiliyor? "Bedensel hareketlerle, kütledeki ayrıntılarla ne demek istediğimi daha iyi ifade ettiğimi hissetmeye başladım. Böylece portre ağırlıklı çalışırkenki kaygılarım değişti. Gövdedeki bir hareket, mesela kolun diz kapaklarının altına düşmesi, o kadar iyi anlattı ki istediğimi" diyor sanatçı. Karamani'nin eserlerinde antik mimariden esinlenerek üretilmiş motifler, onun soyutlamasıyla bir çelişki oluşturuyor aslında ama o bu çelişkiden hoşnut: "Antik tapınaklardaki süsleme elemanlarından esinlenerek oluşturduğum silmeler ve çerçeveler içine yerleştirmeye başladım figürlerimi. Panolarda kullandığım bu motifleri giderek heykellere de uygulamaya başladım. İyice yalınlaştırmış olduğum heykelleri onlarla tam bir tezat oluşturan antik motiflerle oluşturduğum kaideler üzerine oturttum. Bu iki unsuru bir arada kullanmak bana büyük zevk veriyor"
Toprak, sır ve ateş
Karamani'nin eserlerini yaratırken kullandığı malzeme hep toprak ve sır. Tabii bunların oluşması için bir de ateş. Yapılan her şey objeye göre değişiyor. Yani bir panonun kurumasıyla, bir heykelin kuruması, küçük bir heykelle büyük bir heykelin kuruması arasında zaman farkı çok. "Çalıştıktan sonra bittiğine inandığınız zaman imzanızı atıyorsunuz, ondan sonra kuruma faslı başlıyor. Bu 10 gün de olur, 15 gün de olur, 1 ay da olur. Havalarda, atölyenin atmosferi de her şeyi etkiler" kuruduktan sonra ilk pişime 'bisküvi pişimi' deniliyor. Ondan sonra sır faslı geliyor. "Zaten doğuşundan o size ne renk olacağını müjdeler. Yani siz böyle net olarak ben de bunu şu renk boyayayım diye bir şey düşünmezsiniz ama o kendi rengini verir. Tabii bütün bunlar; fırınlanması, boşalması fırının, yeniden dolması, yeniden boşalması falan, bir parçanın ne sürede bittiğini ben bilemem. Hepsi birbirine bağlı bir şekilde çıkar, gider, biter, bir süre seyretmeye koyarım, sonra kaldırırım, sonra unuturum, sonra merak ederim yeniden çıkarırım ortaya, çok çok sevdiğimi hemen asarım" İşte böyle Ayfer Karamani'nin sanat hayatı; toprağa emekle, sabırla, heyecanla, şekil vererek geçen bir 44 yıl.