25 Ağustos 2011 11:56

Diyarbakır’ın ‘Tuzla’sı: Tuğla fabrikaları

Diyarbakır’da üretime dönük faaliyet yürüten sektörlerin başında tuğla geliyor. Bağıvar beldesi çevresine kurulu olan tuğla fabrikalarında çalışanların büyük kısmı belde ve civar köylerden geliyor. Toplam 12 tuğla fabrikası var ve Diyarbakır Ticaret Odası verilerine göre 1310 işçi çalışıyor.

Diyarbakır’ın ‘Tuzla’sı: Tuğla fabrikaları
Paylaş

Mehmet Aslanoğlu

 

Tuğla imalatı ağır işçilik gerektiriyor. Fabrikaya getirilen kelle toprak burada “beşgen” adı verilen bir makinede öğütülüp kum kıvamına, sonra çamur haline getirilip kalıplara dökülüyor. Kalıplardaki çamur kadın işçiler tarafından tekerlekli ranzalara yerleştiriliyor.

Güneşte kurutulmaya bırakılan tuğlalar daha sonra “yevmiyeciler” tarafından fırınlara taşınıyor. Tuğlalar, “kömürcüler” ve “ateşçiler” tarafından pişiriliyor. Tuğlalar fırına yerleştirildikten sonra fırının kapısı sıvanarak kapatılıyor.
Tuğlalar fırında piştikten sonra kırmızı tuğlaya dönüşüyor. Fabrikalarda “çavuş” denilen ustabaşları tarafından bir araya getirilen işçiler patrondan götürü usulü iş alıyorlar.  

HİÇBİR GÜVENLİK ÖNLEMİ YOK

Çok yüksek sıcaklıktaki fırınlarda, toz ve toprak içinde çalışan işçilerin büyük kısmının sigortası olmadığı gibi, maske, yoğurt ve benzeri önlemler de alınmıyor.

İş kazalarının sık yaşandığı fabrikalarda kazalar genelde patronlar tarafından örtbas ediliyor. Üzerine tuğla devrilen, elini banda kaptıran ya da yüksek sıcaklıkta çalışan fırınlarda vücutlarının çeşitli yerleri yanan işçiler, patronlar tarafından apar topar hastaneye kaldırılıyor ve “kaza”nın “Evde ya da çarşıda meydana geldiği” şeklinde kayıtlara geçiriliyor. Patronlar iş kazasını hastane kayıtlarına normal kaza şeklinde kayıt ettirdikten sonra işçileri kaderlerine terk ediyor. Sigortası olmayan işçilerin tek sosyal güvencesi ise Yeşil Kart.

TUĞLA’DAN EMEKLİ OLAN TEK BİR İŞÇİ YOK

20-30 yıllık bir geçmişe sahip olan tuğla fabrikalarında bugüne kadar sigortası yatırılarak emekli olmuş bir işçiyi bulmak ise mucize. Fabrikalarda göstermelik olarak, o da patronun akrabaları ve yandaşları olan beşer onar kişi sigortalı gösteriliyor. Sigorta müfettişleri fabrikaları denetlemeye geldiğinde ise sigortasız işçiler ya eve yollanıyor ya da fabrikaya yakın bir arazide müfettişlerin gitmesine kadar beklemeleri isteniyor.

Ağır şartlar altında çalışan tuğla işçileri astım, akciğer ve diğer iç organ hastalıkları ile genelde bel fıtığı gibi mesleki hastalıklara yakalanıyor.


HEM ELİ KIRILDI HEM DE FITIK OLDU

Bel fıtığı olan işçilerden biri de yüklemeci olarak çalışan Nurettin Demir. Ağır çalışma koşulları nedeniyle fıtık olan Demir, fıtığı yetmezmiş gibi çalıştığı İnci Tuğla Fabrikasında elini banda kaptırıyor. Sağ baş parmağı kırılan Demir, patronu İsmet İnci tarafından hastaneye kaldırılıyor. Demir için, “Evde kaza geçirdi” şeklinde hastane kayıtlarına giriş yapılıyor. İnci Tuğla’nın 16 yıllık işçisi olan Demir’in tek bir gün bile sigorta pirimi yatırılmamış. “Kaza” nedeniyle telaşlanan patron İsmet İnci, Demir’e iyileştikten sonra tekrar çalışacağını ve sigortasını yapacağını söylüyor. Ancak sağ elindeki kırık nedeniyle iş gücü kaybı yaşayacağını düşünen Demir, İnci’yi mahkemeye veriyor. Demir ile birlikte yedi arkadaşı da geriye dönük sigorta primleri ve fazla mesai ücretleri için dava açıyorlar. Dava bilirkişi heyetinin atanması ve fabrikayı inceleme aşamasına gelince, patron işçilere uzlaşma öneriyor. Patron işçi başı 5 bin lira karşılığı davadan vazgeçmelerini istiyor. Sonuçta 15 bin liraya anlaşıyorlar.

Nurettin Demir bel fıtığı hastalığı nedeniyle artık çalışamadığını, tedavi masrafları ağır olduğu için patronla anlaşmak zorunda kaldığını söylüyor. “Bel fıtığı nedeniyle şu an çalışamıyorum. Tedavimi Ankara’da oldum. Ulaşım, barınma ve tedavi masrafları için 10 bin TL harcadım. Bu nedenle patronla anlaşmayı kabul ettim. Sigortalı olsaydım davayı sonuna kadar götürürdüm” diyen Demir, tuğla fabrikalarında yaşanan birçok iş kazasının bu şekilde örtbas edildiğini söylüyor.

‘ARTIK ÇALIŞAMIYORUM’

Tuğla fabrikalarında işçilerin sigortasız ve hiçbir güvenlik önlemi alınmadan tehlikeli koşullarda çalıştığını söyleyen Demir, “Sıcak fırınlarda toz, toprak içinde çalışıyoruz. Saçlarımız erken beyazlıyor. Çok erken yaşta çöküyoruz. 30 yaşında işçiler 50’sinde gibi gözüküyor. İşçilerin toz topraktan ciğerleri parçalanıyor. Astım ve bel fıtığı oluyor. 15 yıl çalışan işçi bir daha hiçbir iş yapamayacak kadar yıpranıyor. Hiçbirimizin sigortası da yok. Bugün yevmiyemizi alıyoruz ama 10 yıl sonra ne olacağını hiçbir işçi bilmiyor. Şu an ben 16 yıllık çalışmamın sonucunda bel fıtığı oldum. Artık çalışamıyorum. Sağ elim iş kazası nedeniyle eski gücünde değil. Eşim ve 3 yaşında bir çocuğum var. Bundan sonra ne yapacağım nerede çalışacağım bilmiyorum” dedi.


İNŞAATTAN DÜŞMEDİĞİN SÜRECE SİGORTA YOK!

Ankara’da Ulus Hacı Bayram Camii önünde her sabah saat 06.00 sularında inşaat işçilerinin bekleyişi başlar. Öbek öbek işçiler, taşeronların kendilerini seçmesini beklerler. İş bulan günlük yevmiyeyle o günü kurtarır, iş bulamayansa evine eli boş döner. İş bulduğu için kendini şanslı sayan işçiler, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda önlem alınmamasını doğal karşılıyorlar. İşçiler iskeleden düşme, çarpma, kesilme gibi yaralanmalar sonucu hayatlarını  kaybetseler de çalışmaya mecbur olduklarını belirtiyorlar. Ancak iş kazası geçirdikleri zaman sigortalandıklarını belirten işçiler, büyük inşaat firmaları dışında, inşaat sektöründe kuralsızlığın kural olduğunu vurguluyorlar.  

Eyüp Atılmış: Mardin’den geldim buraya. 1986 doğumluyum. Durumumuz olmadığı için okul okuyamadık. Bir evde 14 kişi yaşıyoruz. Eğer bir evde 14 kişi yaşarsa okuyamazsın tabi. Bazıları çalışır, bazıları okur. Anne baba yaşlıdır zaten. Mecburen çalışacağız.
İnşaatta iş bulmak için buradayız, her gün buraya geliyoruz. İş bulduk mu çalışıyoruz, bulamadık mı eve gidiyoruz. İşsizlik sıkıntısı oluyor. Ekmeğimizi çıkarıyoruz. Çalıştığımız inşaatlarda iş güvenliği önlemleri alınmıyor. Sözde sigortalı olarak giriyorsun işe ama sigortan yatırılmıyor. Allah etmesin inşaattan düştün, hemen sigortanı yatırıyorlar. Bir ay çalışıyoruz ama sigortaya işlemiyor. Düşmediğin sürece sigortan yok. Düştün mü var. İlla ki düşmem mi lazım sigortam olması için?
Küçük kardeşim iş kazası geçirdi üç ay önce. Eli kesildi. Bir yıl çalışamadı. İşverenin bir sorumluluğu olmadı. “Sen olmasan başkası olur” diyor. Ne yapabilirsin ki?
Günlük yevmiye işe göre değişir. Mesela bir arkadaş 15. kata asansörsüz kum çıkarıyor. Adamın beli yırtılıyor ama ona 50-60 lira para veriliyor. İnşaatta çalışan işçi hiçbir şeye dikkat etmez. “Nasıl yevmiyemi çıkarayım” diye düşünür. “Biraz acele et” der yanındaki. “Saat beş olsun da eve gideyim” diye düşünür. Kendini düşünmez. En çok kendine bakıyorsun biraz işle ilgilen, der patronu. İş güvenliği için kendimiz önlem alsak patron şikayet edebilir. Önce can güvenliği değil, önce iş güvenliği geçerlidir inşaatta. Emniyet kemersiz çalışmayan işçiler de var. Ama çoğunluğu dikkat etmez.

Murat Çakmak: Mardinliyim. Liseyi bitirdim, geçim koşulları zor olduğu için çalışmaya geldim. Hem çalışma koşulları zor, hem de ücret yetersiz. İş güvenliğimiz yok. Düşme tehlikesi var ama işveren işçiyi düşünmüyor. İş kazası geçirmedim ama yakın akrabam iskeleden düştü. Sonradan iyileşti ama sigortası yapılmamıştı. İşverenle bir şekilde hallettiler aralarında.

Sercan Sönmez: 20 yaşındayım, iş bulursak çalışırız. Alçı boya yaparız. Akşama kadar çalışırsın, bazen paranı alamazsın. Sigorta yoktur. İş güvenliği önlemi de alınmaz. Büyük firmalar iş güvenliği önlemi alır ama biz de böyle bir şey yok. İşler taşerona verilmiş, herkes birbirinin parasını yiyor.

Osman Mavi: Köpeğin kıymeti vardır da işçinin kıymeti yoktur. Halamın oğlu iskeleden düştü öldü. İşveren “Burada çalışacaksın” diyor, sen de iş güvenliği var mı, yok. “Çalışırsan çalış, yoksa çek git” diyor. Mecbur çalışıyorsun.

Sadık Özgür: İşyerlerinde denetleme yok, takipsizlik var. İş güvenliği yok. 2 gün önce asma tavan çöktü, arkadaşın başında parçalandı. Taşeronların denetlenmesi lazım.

YARIN: Sağlık emekçileri sağlıklarını koruyabiliyor mu?

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

Kemal Burkay’a dair geç kalmış bir yazı

SONRAKİ HABER

Felç riskine rağmen ameliyat sırası bekliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...